Önce bazı sorular sormak istiyorum;
– Demokrasi iyi bir yönetim şekli mi yoksa kötü bir yönetim şekli midir;
– Demokrasinin, insan hakları ile olan ilişkisi olumlu mu yoksa olumsuz mudur; demokrasinin insan hakları yönünden uluslararası ilişkiler yönünden etkisi nedir ya da demokrasi uluslararası ilişkilerde insan hakları yönünden pozitif güvenceler sağlar mı;
– Bir ülkede darbe yapılmasını desteklemek demokrasi ile uyumlu mudur;
– Demokratik olduğu söylenen bir ülkenin, otoriter ya da totaliter rejimlerle olumlu ilişkiler kurması demokrasi ile ne ölçüde uyumludur; bir diğer ifadeyle “arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” şeklindeki atasözüne benzer şekilde, “ilişkili olduğun devletleri söyle, sana rejiminin ne olduğunu söyleyeyim” şeklinde söz söylenebilir mi?
Bu yazımızda buradaki sorular ekseninde, değerlendirmeler yapacağız.
Demokrasi ile alakalı çok farklı değerlendirmeler mevcuttur. Demokrasiyi methedenler olduğu gibi kıyasıya eleştirenler de vardır. Hatta bazıları, demokrasiyi methederken, bazı yönlerden eleştirmeyi, bazı durumlarda demokrasinin sorunlara sebep olduğunu, bazı sorunlara kaynaklık teşkil ettiğini belirtmeyi de ihmal etmiyorlar.
Demokrasi düşüncesi, son yüz yıllarda hızlı bir şekilde yayılırken, birbirinden çok farklı yorum türleri ya da farklı uygulamaların demokrasi olarak adlandırıldıkları görülmüştür. Bu yorum ve uygulama farklılıkları, bazen çok fazla iken, birbirine benzer nitelikte olanlar da, bazı özellikleri itibariyle ülkeden ülkeye değişkenlik arz etmektedir.
Demokrasiye ilişkin değişik yorum ve anlam yüklemeleri sebebiyle, demokrasi kavramı o kadar belirsiz hale gelmiştir ki, birbirine tamamen zıt nitelikte olan devletler bile, kendilerini “hakiki demokrasi” olarak nitelendirerek, bu kavramı meşruluk aracı olarak kullanmışlardır.
Mesela bir yanda, Çin, eski Libya, Nikaragua, totaliter Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ve 1989 beyaz ihtilalinden önceki dönem sosyalist devletler, resmî isminin başına “Demokratik” kelimesini ekleyen Kuzey Kore ve (eski) Doğu Almanya gibi ülkeler ve diğer yanda başta ABD, Almanya, İngiltere, vb. ülkeler, gerçek demokrasinin kendilerindekinin olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu kavram siyasî sistemlerin meşruiyet sığınağı haline gelmiştir.
Günümüzde en çok kullanılan ve cazibesi, albenisi, çekiciliği en üst düzeyde olan kelimelerden biri de demokrasidir. Demokrasi, çoğu kereler, birçok düşünceyi, ideolojiyi, kurum, işlem, fiil, politika ve uygulamayı haklılaştırmak ve onlara meşruiyet sağlamak amacıyla kullanılmaktadır. Demokrasi, “neredeyse bütün iyilerin, güzellerin ve gerçeklerin anlamdaşı olarak” kullanılır olmuştur.
Uygulamada bazı ülkelerin, “demokratik devlet kimliğine sahip” olarak, bu kimlikle uyumlu olmayan bazı politikaları, kafaları karıştırıcı mahiyettedir.
Önce demokrasi ile alakalı bazı olumlu ve olumsuz değerlendirmelere, daha sonra da demokrasi kavramı ekseninde yapılan istismarlara yer verilecektir.
Demokrasi İle Alakalı Olumlu ve Olumsuz Görüşler
Siyasi düşünce tarihinde çok bilinen bazı ünlü şahsiyetlerinin demokrasi ile alakalı fikirleri hiç de olumlu değildir. Sokrates’e göre, demokrasilerde, halka gerçekten faydası dokunacak yetenekli ve erdemli insanlar değil, sırf etkin bir şekilde yönlendirme ve ikna etme kabiliyetleri olduğu için destek toplayabilen insanların önü açılacaktır. Platon’a göre, demokrasi “her kafadan bir sesin çıktığı” düzensizlik ve istikrarsızlığa mahkûm bir rejimdir. Aristoteles’e göre, demokrasi bozulma sonrasında ortaya çıkan sapkın bir rejimdir.
Sokrates, Platon ve Aristoteles’ten binlerce yıl sonra 19’uncu ve 20’nci yüzyıllarda yaşayan bazı siyasî düşünürler de modern demokrasinin halka kendi kendini yönetme fırsatı vermediğini savunmuşlardır. Karl Marx’a göre, modern demokratik devletteki yasama ve yürütme organları bütün bir halkın değil, mülkiyetli zengin sınıfların temsilcisidirler. Vilfredo Pareto ve Gaetano Mosca’ya göre modern demokrasi aslında bir tür “seçkinler” yönetiminden farksızdır. Foucault, Derrida ve Baudrillard gibi düşünürler, demokrasi ile yönetilen modern devletlerde halk öznesinin özerk alanının çok büyük ölçüde yok edilerek insanların totalci yaklaşımlarla tahakküm altına alındıklarını savunmuşlardır. Giovanni Sartori’ye göre, Kant, “demokrasi ile despotizm arasında bağ kurar ve demokrasiyi zorba bir yönetim” olarak değerlendirir. Coşkun Can Aktan’a göre, gerçek demokrasi imkânsızdır. İlgisizlik, miyopluk, sorumsuzluk, bilgisizlik, kayıtsızlık, kararsızlık, unutkanlık, alışkanlık, bağımlılık, beleşçilik, çıkarcılık vd. eğilimlerin, sandıktan doğru ve optimal sonuçlar ortaya çıkarması imkânsızdır.
Geçmiş asırlardaki ve yakın tarihlerdeki bazı önemli şahsiyetlerin demokrasi ile alakalı dile getirdikleri bazı olumsuz değerlendirmelere rağmen, 19. ve 20. yüzyıllara gelindiğinde, “modern demokrasinin” dünya genelinde önem kazanması olgusu karşımıza çıkmıştır. Bu süreçte, modern demokrasi ile yönetilen ülkelerde ortaya çıkan toplumsal, siyasî kurum ve algıların evrenselleşmesi hatta bazı açılardan tekilleşmesi olayı ile karşılaşılmıştır.
Giovanni Sartori’e göre demokrasi ideali, demokrasi gerçeğini, olgusunu tanımlamaz, gerçek demokrasi ile ideal demokrasi aynı şey değildir. Vinston Churchill’e göre demokrasi, “en iyi idare şekli değil, ama kötü tarafları en az olan idare şekli”dir. Robert Dahl’a göre demokrasi, “kolektif ve bağlayıcı kararlar almanın benzersiz bir yöntemidir”. Alekssis Tocqueville, Amerikan demokrasinin faziletleri yanında hatalarına da işaret etmiştir. H.L. Mencken: “demokrasiye inanmıyorum, ama onun insanlar tarafından kurulan hükümetler içinde tek gerçek zevk verici hükümet şekli olduğunu kabul etmek istiyorum” demiştir. Demokrasi ile ilgili en üst düzeyde methiyeyi Jean Jacques Rousseau yapmıştır. Rousseau’ya göre “Tanrılardan oluşan bir halk mevcut olsaydı, kendini demokratik olarak yönetebilirdi”.
- Dünya Harbinden sonra, UNESCO’nun desteklediği bir araştırmada, doğu ve batı âlimlerinin yüzden fazlasının demokrasi hakkındaki görüşleri alınmıştır. Sonuç şu şekildedir:
“(Bu araştırmada) …demokrasi aleyhtarı hiçbir cevap yoktur. Belki de tarihte ilk defa olarak demokrasi, çeşitli siyasi sistemleri ve sosyal organizasyonları savunan kuvvetli kişiler tarafından bütün bu sistem ve organizasyonların ideal görünüşü olarak vasıflandırıldı”.
Esasen çoğu kişiler, demokrasinin, en mükemmel yönetim sistemi olduğunu iddia etmemekte, insanlığın bugüne kadar tecrübelerle elde ettiği “kullanıma en elverişli ve en az kusurlu yönetim sistemi” olduğunu değerlendirmektedirler.
Bazı düşünürler bazı ülkelerdeki uygulamaları (167 ülkeden 54 tanesi kusurlu demokrasi) kusurlu demokrasi olarak nitelerken, bazıları esasen bizzat demokrasinin kendisinin (en az) kusurlu, hatalı yönetim şekli olduğunu belirtmektedirler.
En Az Mahzurlu Yönetim Şekli Olarak Liberal ya da Anayasal Demokrasi
Esasen çoğunlukçu demokrasi ile insan hakları ve hürriyetler rejimi arasında gerilim olduğundan söz edilebilir. Bu demokrasi türünde, çoğunluğun iradesi temel kıstas olduğu için, bazı kereler, çoğunluğun iradesi ile toplumda azınlık konumunda olanların hakları ihlal edilebilmektedir. Bir diğer ifadeyle, çoğunluğun iradesi ile azınlığın haklarının ihlal edilmesi, çoğunlukçu demokrasi ile uyumsuz değildir.
Genellikle demokrasiye, özellikle de çoğunlukçu demokrasiye yönelik eleştirilerden kurtulmak için, daha olumlu ve en az kusurlu yönetim şekli olarak kabul edilen liberal ya da anayasal demokrasiden söz edilir.
Anayasal demokrasi, birey haklarının, anayasacılığın gerekleri ile uyumlu şekilde tanımlanarak etkin bir şekilde korunduğu demokrasidir. Hukuk devleti ile barışık olan liberal demokrasiye, “anayasal demokrasi”, “demokratik hukuk devleti” ya da “hukuk yoluyla demokrasi” de denmektedir. Anayasal demokrasilerde, temel ilke, temel hak ve hürriyetlerin garanti altında olması; hak ihlallerinin yaşanmamasıdır.
Anayasal demokrasilerde, devletler, hukuk ve bireylerin hakları ile sınırlıdırlar. İnsan hakları, sadece ulusal (iç hukukta) değil, uluslararası ilişkiler alanında da meşruiyet ölçütüdür. Yani bir devletin, “ben iç hukuk ilişkilerinde insan haklarını korurum, ama uluslararası ilişkilerde insan haklarını tanımam” demesi, anayasal demokrasi ile uyumlu değildir. Dolayısıyla çağımızda, insan haklarının korunması ve teminat altına alınması sorunu, salt “bir iç hukuk meselesi” olmaktan çıkmıştır ve tüm modern dünya milletlerinin ortak uğraşı alanını oluşturmaktadır.
Günümüzde genellikle Batılı ülkelerde ve ülkemizde en az kusurlu yönetim şekli olarak kabul edilen demokrasi hakkında olumsuz ifadelerin kullanılması pek hoş karşılanmaz.
Burada, demokrasi ile alakalı değerlendirmeleri, ileri demokrasi kimlikli Batılı ülkelerin ulusal değil bazı uluslararası uygulamaları özelinde tahlil edeceğiz.
Bazı belirlemelerle ilerlemek istiyoruz.
Bir sistem, teorik olarak çok iyi ya da az kusurlu olabilir. Bir sistemin teorik olarak iyi olması, mutlaka pratiğinin de aynı düzeyde iyi olacağı manasına gelmez.
Aslında yönetim sistemleri bıçak gibidirler. Bıçak, cinayetlerde suç aleti olarak, yemek yapmada, mesela soğan, patates, patlıcan vb. yiyeceklerin yemek yapmak için doğranmasında yararlı bir alet olarak işlev görür.
Demokrasi de, benzer şekilde, halkın yönetime katılmasının aracı olarak işlev gördüğünde kusuru en aza inen bir yönetim şekline dönüşebilirken, bazı kereler de, devletlerin belirgin kimliği (anayasal) demokrasi ise de, demokrasi telakkisine zıt politikalar uygulayabilmektedirler, demokratiklik, bazı kötü politikalara meşruiyet teşkil edebilmektedir.
Burada bazı uluslararası uygulamaları anayasal demokrasi ile ilişkilererek tahlil edeceğiz.
Terör eylemleri, Terör Örgütleri Anayasal Demokrasi
Anayasal demokrasi, terör eylemleri, terör örgütleri ve terör örgütlerinin bir araç olarak kullanılması ile bağdaştırılamaz. Çünkü terör eylemleri ve örgütleri, hukuk düzeni ve insan haklarını hedef alır. Terör örgütleri ile insan hakları temelli anayasal demokrasinin bir arada bulunması imkânsızdır. Bir devlet, terör örgütleri ile ilişkili ise, terör örgütlerini diğer meşru devletler için gayrı meşru bir şekilde vekâlet savaşçısı olarak kullanıyorsa, o devletin insan hakları ve demokrasi temelli iddiaları tamamen “istismar”dan ibarettir.
Dolayısıyla, insan hakları ile bütünleşen anayasal demokrasi, bir başka ülkenin haksız yere işgal edilerek, insanların katledilmesi ile bağdaşmaz. Bu bağlamda, demokrasi ve hürriyet rejiminin ihraç edilmesi bahanesiyle, ülkelerin işgal edilmesi, karmaşaların çıkarılması, ekonomik kaynaklara hükmedilmesi, anayasal demokrasi ile uyumlu değildir.
Burada, Batılı güçlerin insan hakları ve demokrasi maskesi, onların, terörle, terör örgütleri ile olan ilişkilerinin örtülmesi için maske işlevi görmektedir.
Daha somut bir şekilde ifade etmek gerekirse, demokrasi ve insan hakları şampiyonu olarak bilinen, kendilerini anayasal ya da liberal demokrasi olarak ilan eden, başta ABD ve müttefiklerinin PKK terör örgütü ve uzantılarını Türkiye ve diğer bölge devletlerine karşı “vekâlet savaşçısı” olarak kullanmalarının, insan hakları ve anayasal demokrasi ile bağdaşırlığı mevcut değildir. ABD ve müttefiklerinin, anayasal demokrasi ve insan hakları maskesi, onların terörle ve terör örgütleri ile olan gayrı meşru ilişkilerini örtmeye yetmiyor.