‘’İnsanın insandan kaçışıdır hayvan sevgisi!’’
Okuduğunuz bu cümle Aziz Nesin’den…
Kendisiyle birçok meselede ihtilafa düşmemize rağmen bu cümlesini duyduğumda ilk defa bir meselede mutabık olduğumuzun farkına vardım.
Doğrusu cümlenin sofistikeliği, ahengi, zarafeti; tesiri altına alıp mutabık olmama yetmişti bile…
Diğer değişle beni mutabık olmaya iten cümlenin haiz olduğu fikir ve mana değeri değil bilakis cümlenin sahip olduğu edebi tesiri ile tumturaklı zevahiriydi…
Tabii, Müslümanlık payemizin gereği hayvanlara duyduğumuz şefkat ve merhametin bir neticesi olarak özünde hayvan sevgisini taşıyan cümlelere karşı hissettiğimiz cana yakınlığın payı da oldukça büyük…
Fakat şu da bir gerçek ki tefekkür neticesinde varılmayan mutabıklığın ömrü az olur…
Zira duyduğunuz başka bir ağdalı, tumturaklı cümle veyahut manalı, hikmetli cümleler kanaatimizi değiştirip yeni bir mutabakatlığa kapı aralayabilir.
Olamaz demeyin!
Bizatihi tecrübe ettim.
Kısa zaman önce yeni bir mahalleye taşıdım.
İstanbul’un kargaşasından, telaşesinden, modernizesinden uzakta huzurun, sükûnun ve medeniyetin hâkim olduğu nezih bir mahalleye…
Akşam namazına giderken yaşlı bir teyzenin çantasından çıkardığı mama ve suyla kedilerle martıları beslediğini gördüm.
Birkaç gün sonra aynı vakitte teyzeyi yine hayvanları beslerken gördüm. Nedense o esnada Aziz Nesin’in bu sözünü anımsadım.
Bu anımsama ‘’Acaba teyze gerçekten insanlardan mı kaçıyor? Kaçsa bile onu böyle bir tercihe iten ne?’’ gibi birçok sorunun kafamda belirmesine yol açtı.
Nitekim ertesi gün cesaretimi toplayıp teyze ile tanıştım.
Teyze doğma büyüme Üsküdarlı.
Yani şehrin kadim sakinlerinden…
Kendisine; hayvanlara karşı beslediği bu denli merhamet, şefkat ve muhabbet için teşekkür ettiğimi, bu vesile ile çokça dua ettiğimi söyledim.
Teyze hafifçe tebessüm ettikten sonra şunları söyledi: ‘’ Allah razı olsun. Evladım, Allah zatına karşı muhabbet bahşetsin. Ve o muhabbeti yüreğimize muhkem kılsın. Bahşetmese halimiz nice olur… ‘’
Bu cevap aklımdaki soruları cevaplamaya yetmişti fakat yine de teyzeden biraz daha istifade etmek için izin isteyerek birkaç soru sordum.
– Anladığım kadarıyla hayvanlara karşı duyduğunuz muhabbetin kaynağı Allah’ın zatına karşı duymak istediğiniz muhabbete nail olma arzusu, öyle mi?
– Aksini söylemek haddimize mi? Allah zatına karşı olan bu muhabbeti bahşederek beşeri insan kılıyor. İnsan olmanın tek şartı O’na muhabbettir… Zatına olan bu muhabbete nail olmak içinde beşerin ‘ömür’ denilen muazzam bir imkânı var. İmkânı doğru kullanmak gerekir öyle değil mi?
– Anlayamadım, söylediğinizi biraz daha açar mısınız?
– Şöyle ki Allah’ın zatına duyduğumuz muhabbet aslında bizim tercihimizle değil O’nun lütfuyla kalbimize yerleşir. Ki bu lütuf aynı zamanda bizi beşerlikten insanlık payesine yükseltir… Ömür ise Allah’ın bu lütfuna ulaşmak için bize verdiği imkândır. Bu imkânı heba etmemek gerekir. Allah’ın bizden hoşnut olması için gayret sarf etmeliyiz. Şimdi ben sana sorayım; Yarattıklarına, emanetlerine muhabbet beslemeyen bir kalbe Allah muhabbetini yerleştirir mi?
Soru hayli ağır geldi.
Açıkçası ne böyle bir soru bekliyordum ne böyle bir cevap…
Ruhum sanki mengeneyle sıkıştırıldı…
Bunu ziyadesiyle hissettiğimi şimdi bile anımsıyorum.
Sadece şaşkın bir edayla iyi akşamlar deyip camiye girdim.
Allah affetsin namazdayken de dâhil olmak üzere eve kadar aklımda bu soru dolaştı durdu.
Cevap vermeye niyetlendim fakat bir türlü cesaret edemedim hala da edemiyorum ya…
Sebebi ise duyduğum mahcubiyet…
Ama yine de mahcubiyetimi ukde edip tüm beşeriyete ’hakiki hayvan sevgisinin; insanın insandan kaçışını değil aksine beşerlikten insanlığa terfiinin bir adımı’ olduğunu haykırmak istiyorum, vesselam…