Vicdanların körleştiği bir dönemde yaşıyoruz. Açlık, sefalet, kıtlık, gözyaşı, kan ve görmezden gelmelerin olduğu bir asrın içinde bulunuyoruz. Çoğumuzun ve çoğunluğun nimet olarak görmediği, farkında olmadığı ve farkında ise kendine reva görmediği ama Gazze’de ve Dünya’nın farklı bölgelerin de açlık, kıtlık ve savaşın olduğu yerlerde, bebeklere, çocuklara, kadınlara, ihtiyarlara ve tüm mazlumlara reva gördüğü, ikircikli ve ihtiraslı, bulanık zihinlerimizde, hayvandan daha aşağı bedenlerimizde, aslında insanmış gibi davranan sahtekâr ve iki yüzlü dramatik ve ahirette hesabını veremeyeceğimiz günleri yaşıyoruz.
Bu veballerin altından nasıl kalkacağımızı bilemiyorum. Bazı haber kaynaklarını taradığımda, dramatik hikayelere rastlıyorum. Uluslararası haber ajansı olan, Reuters ‘un 24 Mayıs tarihli haberinde, mazlum ve mağdur bir aile ile yaptığı röportajda, bir anne olan Mervat’ın ve çocuklarını dramını sizlerle burada paylaşacağım. Bu dramatik olarak gelişen olayda, 11 aylık bebek Lama’nın açlığını buradan sizlere aktaracağım ki farkındalığız artsın ve bunları hiçbir zaman unutmayalım.
Röportaj: Nidal al-Mughrabi – Reuters / Gazze
Mervat Hijazi, 37 yaşında, 9 çocuk annesi. Eşi Muhammed Hijazi, Kasım 2023’te, Gazze Şehri’ndeki bir yardım mutfağından yiyecek getirmeye çalışırken bir saldırı sırasında öldü. Ölümüyle birlikte Mervat’ın yükü hem anne hem baba olarak ikiye katlandı. Şimdi, çocuklarıyla birlikte Sabra Mahallesi’nde geçici bir çadırda yaşıyor.
“Sabahları neyle uyanacağımı bilmiyorum,” diyor Mervat.
“Yemek varsa çocuklar uyanıyor. Yoksa uyur gibi yapıyorlar.”
En küçük çocuğu, 11 aylık Lama, ciddi şekilde yetersiz beslenmiş. Lama artık neredeyse hiç ağlamıyor çünkü ağlamaya mecali yok. “Diş çıkarması gerekirken, kemik erimesi başladı,” diyor Mervat.
Kızı Menna, henüz 13 yaşında ama sabahları saatlerce yardım mutfağının önünde sıraya giriyor. Getirebildiği bir tas çorba ya da yarım ekmek tüm ailenin günlük yiyeceği olabiliyor.
Mervat’ın elleri titriyor, bir yandan en küçük çocuğu için fıstık ezmesi bazlı özel bir mama ayarlamaya çalışıyor. Ancak bu mama yalnızca insani yardım ekiplerince ve nadiren ulaştırılabiliyor.
“Açlık, insanın içini boşaltıyor,” diyor.
“Ama çocuklarını aç görmek, seni içten parçalıyor. Her gün biraz daha ölüyorsun.”
Komşularının çoğu ölmüş, bazıları Refah’a kaçmış, bazıları ise başka çadır bölgelerine sürülmüş. “Burası bir kamp değil. Burası bir mezarlık,” diyor.
Hiçbir zaman özeleştiri yapmıyoruz veya yapamıyoruz. Öncelikle Müslümanların ve Dünya’nın çeşitli yerlerin de ki vicdan sahipli insanların özeleştiri yapmadığını inceler ve düşünürseniz net bir şekilde görürsünüz. Eğer gönül dünyamız da vicdan muhasebesi yapsaydık ve tedbirler alsa idik, inanın katil İsrail Gazze’ye tek kurşun bile atamazdı. Tarih’te ve bugün, Dünya’nın neresinde haksız bir yere savaş, çatışma yaşanmış ise, azgın nefislerin, vicdansız gönüllerin ve tedbirsiz akılların eserleridir. Tabi Peygamber efendimizin “Sallallahu aleyhi ve sellem” ve onun doğrultusunda giden ecdadımızın, İslam dinini yaymak, haksızlıklara göğüs germek, insanların refahı ve huzuru için yaptıkları “Feth-i Müminler” bahsetmiş olduğumuz savaşlar ile aynı çuvala giremez.
Açlıktan dolayı ağlamaya mecali kalmamış mazlum bebek Lama, Gazze’de savaşın ortasında doğan, binlerce ve on binlerce bebek ve çocuklardan sadece bir tanesi, düşünün Dünya’ya anne ve baba olarak bir bebek getiriyorsunuz. Ve o bebek savaşın içinde doğuyor. Bebeğinizin karnını doyuramıyor, barınmasını sağlayamıyor ve sağlığını koruyamıyorsunuz. Netice olarak gün gün ölümünü bekliyorsunuz. Hadi zihinlerimizde bir empati yapalım. Bakalım nasıl bir ruh haline bürünüyoruz.
Bugün katil İsrail’in ve Siyonist yöneticilerin yaptıkları ortada. Peki bizler ne yapıyoruz veya neleri yapamıyoruz. Bunları hiç düşündük mü? Kocaman bir hayır. Mesela bunların Türkiye’de bazı ünlü markaları ve bu markaların büyük pazarları ve piyasaları var. Zincir marketlerde, pasta hanelerde, kafelerde, kıraathanelerde ve hatta mahalle bakkallarımızda bile halen bu ürünler maalesef satılıyor. Peki şu soruları kendimize soralım. Biz bu ürünleri kullanmadığımızda yaşayamıyoruz mu? Ya da bu ürünleri yiyip ve içmediğimiz de yolda mı yürüyemiyoruz?
Biz bu ürünleri almayalım, bu büyük firmalar Türkiye’den çekilmek zorunda kalır. Katil ve Barbar İsrail kapımıza koşarak gelir. Ve Gazze’den çekilmek zorunda kalır. Çünkü neden? Bunlar parayı ve paranın gücünü sever. Bugün Dünya’da Rusya’ya karşı olan yaptırımların, İsrail’e olmaması ana nedeni sermaye gücüdür. Siyonistleri ancak böyle mağlup ederiz.
Onun için her aldığımız üründe bir vebal, sorumsuzluk, vicdansızlık ve akıl tutulması mevcut. Eğer bu şekilde devam eder isek, aynı şeylerin başımıza gelmeyeceğin garantisi var mı? Bugün mazlum ve mağdurları görmezden gelirsek. Hiç şüpheniz olmasın yarın bizler ve çocuklarımız acınacak duruma düşecekler.