Anadolu’muzun birbirinden güzel şehirlerinin bilinmeyen ya da az bilinen güzellikleri hakkında bilgiler verip; O şehirlere özgü hikayeler, efsaneler anlatacağımız şehir hikayeleri yazı serimizde ilk olarak Çorum’un “bulutlar ve umutlar şehri” İskilip ilçesini kaleme aldık…
Alimler şehri olarak da bilinen İskilip; Ebusuud Efendi, Akşemseddin, İskilipli Atıf hoca gibi daha birçok büyük zat yetiştirmiştir. Şimdi bu değerli âlimlerimizin hayatlarına kısaca gelin birlikte bakalım…
Aslen Şam doğumlu Akşemseddin Hazretleri, yaşamının bir bölümünü İskilip’e bağlı Evlik köyünde geçirmiş, bu süreçte tıp ve irşad görevini yaparken tıp ilmiyle de ilgili çalışmalarına devam etmiştir. Çok yönlülüğü ile tanınan Türk Alimi Akşemseddin, çok bilindiği üzere Fatih Sultan Mehmed’in de hocasıdır. Evlik köyünde yaptırdığı ahşap cami ve ailesine ait türbeler ziyarete açıktır.
Ebu s-Su’ud Efendi ise, 1490’da doğmuştur. Kadılık ve Kazaskerlik görevlerinde de bulunmuş, 1545 Yılında Kanuni zamanında Şeyhülislamlık görevine getirilmiştir. 28 yıl 11 ay Şeyhülislamlık yapan Ebussuud Efendi, Kanuni’den sonra Osmanlı’nın muhteşem döneminin en etkili din ve devlet adamlarından biri olmuştur. Birçok devlet adamı, şair ve daha sonra Şeyhülislam olan kişilere de hocalık etmiştir. Ebussuud Efendi, tefsir ve fıkıh alanında en büyük bilginlerdendir. İslam akideleri ve Türk örfünü bağdaştırmak için uğraşmış, 20’den fazla eser bırakmıştır.
Ve adı İskilip şehriyle anılan yakın dönemin aksiyoner müderrislerinden İskilipli Mehmed Âtıf Hoca; 1876 Yılında, İskilip’in Toyhane köyünde dünyaya gelen İskilipli Atıf Hoca, 34 yaşında medreseler müfettişliği görevine atanır. Hakkındaki çeşitli iddialar nedeniyle Bodrum’a sürgün edilir. Ancak, aklanarak tekrar İstanbul’a döner. Teali İslam Cemiyetinin kurulmasında yer alır. İzmir’in işgalinde çok sert bir protesto yayınlayarak halkı direnişe çağırır.
Atıf Hoca, 1924 yılında “Frenk mukallitliği ve Şapka” kitabını neşreder. İnfaz edilmesine sebep gösterilecek bu yayın, çok ilginçtir ki, şapka kanunun kabulünden bir buçuk sene evvel ve Maarif Vekâletinden (Milli Eğitim teşkilatı) yasal izin ve hatta takdir alınarak basılmıştır…
Ayrıca bu risale, körü körüne Avrupa taklitçiliğini eleştiren bir eserdir. Atıf Efendi, 32 sayfalık bu eserinde; Avrupa’nın ilim ve fennini almayı caiz, hatta lüzumlu bulmuş, ama bizde yapılanın ise, daha çok şuursuz bir batı taklitçiliği olduğunu, kılık kıyafette onlara benzemenin aslında ruhtaki bir bozuluşa sebebiyet vereceğini, İslam düşüncesine de zıt düştüğünü, “Bir kavme benzemeye çalışan onlardandır.” hadis-i ışığında izah etmeye çalışır.
“Frenk Mukallitliği ve Şapka” kitabını yazdıktan sonra tutuklanarak Giresun İstiklal mahkemesine gönderilir. 4 Şubat 1926 yılında infaz edilerek kimsesizler mezarlığına defnedilir. Tam 82 Yıl sonra, İskilip’teki Gülbaba Mezarlığı yanına defnedilen Atıf Hoca’nın yayınlanan 8 adet eseri bulunmaktadır.
***
Bulutlar ve umutlar şehri İskilip’in hazin bir de türkü hikayesi vardır.
Meşhur İskilip Üstünde Bir Karabulut Türküsünün Hikâyesi
“İskilip’li Şakir Efendi” namıyla tanınan, oldukça yakışıklı, babayiğit bir delikanlı askere gider. Askerliğini yaparken, yaşlı bir erkekle evli genç bir kadın, Şakir’i görür ve ona âşık olur. Hovarda ve oynak bu kadın bir gün Şakir’in yolunu keserek önüne geçip yılışır ve birliktelik teklif eder. Şakir, evli ve üç çocuk babasıdır. Hiç tanımadığı bu kadının kendisine yaptığı teklifi reddeder. Şakir, birliğine gelir, içini koğuş arkadaşı, Kırşehirli adaşı Şakir’e döker… Başına gelecekleri de doğru tahmin ederek, günlerce içine kapanır, için-için ağlar da ağlar… İskilipli Şakir’in derdine derman bulunamaz. Sonuçta, arzuladığı erkeği elde etmekte başarısız olan kadın; bin bir yalanlı entrika senaryosunu ailesine yaşanmış gibi anlatır. Kadının yakınları , Şakir Efendi’yi yakalayıp , önce işkence yaparlar. Şakir tek başına ne yapsın? Olay, Çanakkale’deki Kolordu mahkemesine intikal ettirilir. Kolordu Komutanı, kadının yakınıdır. Mahkeme Başkanı da tanıdıklardandır. Neticede, yörede bilinen bu kadının iftirası ve yakınlarının da tanıklığıyla Şakir Efendi “Vatana ihanet, kadına taciz ve tecavüz suçundan dolayı” idam edilir. Şakir Efendi’nin idamından sonra halk aşığı olan bir asker arkadaşı tarafından yakılan ağıt -tabiri caizse- ‘askerlerin ağzında sakız olur… Böylece bu ağıt türkü olup ülkenin her tarafına dalga-dalga yayılır. Destanlaşarak, dudaklardan gönüllere söylenegelir…
ŞAKİR EFENDİ TÜRKÜSÜ
İskilip üstünde bir kara tepe, Gezemedim dünyada ben sere-serpe,
Kınalı beşikte de yavrular körpe, Asma beni, sürgün eyle efendim!
İskilip üstünde bir kara bulut, Ana ben gidiyom sen beni unut,
Asmaya götürüyorlar da bir babayiğit, Asma beni, sürgün eyle efendim!
Şakir efendi derler de geldik yanına, Katillik düşer mi senin şanına,
Bir kahpe yoluna kıyma canıma, Asma beni, sürgün eyle efendim!
Şakir efendi de boynuma baktı, Olanca tüylerim ayağa kalktı,
Asılma fermanımı da boynuma taktı, Asma beni, sürgün eyle efendim!
Gökte isen merdivenler kurayım, Yerde isen divanına durayım,
Aç kapıyı da yavruları göreyim, Asma beni, sürgün eyle efendim!
Yeşil olur İstiklâlin masası, Yanıyor da ciğerimin köşesi,
Beni asıyor da Kolordunun paşası, Asma beni, sürgün eyle efendim!
(“Bulutlar ve Umutlar Şehri” yazımız devam edecek…)