Destanlar, milletlerin yaşadıkları tarihi olayların efsanevi ve mitolojik unsurlarla yoğrularak oluşturduğu milli karakterler taşıyan uzun manzum eserlerdir.
Destanlar, ulusların özellikle tarih yazımının olmadığı zaman diliminde o döneme dair yol gösterici olması bakımından önemlidirler.
Sözlü kültür olmaları yanı sıra yazıya geç geçirilmiş olmaları nedeniyle destanların konusu hakkında yeterli bilgilere sahip olmamakla beraber Türk destanları çoğu kez karşımıza güzelliğin, yiğitliğin, atın ve bozkurdun insana sadık oluşunun, kurdun ana, baba hatta tanrı olması yanı sıra yaşanılan coğrafyanın kutsallığı gibi unsurlarla karşımıza çıkar.
Bugün ki hikaye konumuz halk edebiyatının önemli destanlarında biri olarak kabul edilen Köroğlu destanını sizlerle paylaşmak istedim. Köroğlu’nun zorluklarla ve acılarla geçen yaşam mücadelesiyle hüzünlenirken acımasız ve zalim Bolu beyi karşısında ki cesaretiyle hayranlık uyandıracak ve BENDEN SELAM OLSUN BOLU BEY’İNE türküsünün muhteşem hikayesiyle sizleri baş başa bırakıyorum iyi okumalar.
Bundan yıllar önce Sivas’ta karısı ve oğluyla yaşayan at bakıcılığındaki ustalığı ile bilenen Yusuf Seyis toprakla uğraşır, saz çalar türkü söylerdi. Sazın tellerine dokunur dokunmaz etrafa neşe saçar, dinleyenleri kendine hayran bırakırdı.
At bakıcılığındaki ustalığı ile bilenen Yusuf seyis bir gün zalimliği ile ün salan Bolu Beyi’nin konağında çalışmaya başlar. Bolu beyi, çiftliğinde iyi cins atlar olmasına rağmen, hepsinden daha iyi, daha hızlı ve daha çevik bir at istiyordu. Atlardan çok iyi anlayan Yusuf Seyis’i çağırıp bolu pazarında ki at cambazlarından yağız bir at seçip getirmesini ister. “Bana öyle bir at getir ki, hiç bir at yetişemesin, beni hiç kimse yakalayamasın” dedi.
Yusuf Seyis at pazarına vardığında iyi cins olduğunu düşündüğü bütün atlara bindi, hepsini denedi. Atların bazısı iyi koşamıyor, bazısı da çabuk yoruluyordu. Derken bir satıcının atları arasında cılız, kır bir tay gördü. Tayın duruşu bakışları diğerlerinden farklıydı. Yusuf Seyis, onun soylu bir at olacağını anladı ve Bolu Beyi için satın aldı. Konağa geldiğinde atın çelimsizliğini gören Bolu Beyi çok öfkelendi.” Bu ne biçim attır Yusuf! Sen bana bu cılız atı mı layık görüyorsun? “ diye hiddetle bağırdı. Yusuf ne kadar dil döktüyse de Bolu Beyi’nin öfkesi dinmedi. Hemen adamlarını çağırıp” Tez, bu adamın gözlerine mil çekilsin!” dedi. Adamlar beyin emrini yerine getirdiler. Zavallı Yusuf, ömür boyu göremeyecekti artık.
Yusuf’u , Bolu Beyi için aldığı cılız kır ata bindirip kaderi ile baş başa bıraktılar. Yusuf’un yüreği ise uğradığı haksızlık karşısında yol boyunca inledi durdu. Kırat, Yusuf’u köyüne ulaştırdığında halk şaşkınlık içindeydi. Yusuf’a ne olmuştu böyle? Yusuf köylünün yardımı ile attan indi, Bolu Beyi’nin yaptıklarını anlattı onlara köylü, “Vay zalim Bolu Beyi !” demek bunu da yaptı. Bir gün cezasını çekecek elbet “ dedi. Uzun zamandır Yusuf’a hasret olan eşi ve oğlu Ruşen Ali onu bu halde görünce donup kaldılar. Birbirlerine sarılıp ağlaştılar.
O günden sonra Ruşen Ali yemin etti; Bu haksızlığın öcünü alacağım. Gün gelecek zalim Bolu Beyi, adımı duyunca kaçacak delik arayacak!” dedi. Yusuf ertesi sabah, oğlu ile birlikte ahıra Kırat’ın yanına gitti.” Bu ahırın her yanını çamurla sıvayacaksın oğlum. Öyle ki, ne rüzgar ne güneş ışığı girecek iğne deliği kalmasın. Kırat’ı bir yıl burada koruyup saklayacağız. Sakın yemini suyunu ihmal etme. Ruşen Ali
babasının attan ne kadar iyi anladığını biliyordu, söylediği her şeyi yerine getirmek için elinden geleni yaptı. Kırat ile ilgilenen Ruşen Ali kendi becerilerini de geliştirdi. Artık attığı ok, hedefi şaşmıyordu. At binmede, kılıç kullanmada gittikçe ustalaşıyordu. Bu yetenekleri yani sıra güzel ahlakı ile de herkesi kendine hayran bırakıyordu. Yiğit ve cengaver olduğu kadar, dürüst, merhametli ve yüreği kocaman bir delikanlı olmuştu. Adı” Köroğlu” diye anılır olmuştu.
Aradan bir yıl geçmişti. Yusuf ahıra girip Kırat’ı uzun uzun inceledi.” Oğlum, Kırat artık istediğim seviyeye geldi. Bahçeye çıkarda nasıl koştuğuna bakalım” dedi. Kırat rüzgar gibiydi, yerinde duramıyordu. Özgürlüğün verdiği mutlulukla şahlanıp uçuyordu. Sadece bir at değil, muhteşem bir küheylandı. O günden sonra Köroğlu, Bolu Beyi’ ne meydan okudu. Bolu Beyi’nin haraç kestiği, kötülük ettiği halka yardım etmeye başladı. Mertlikten ayrılmayan Köroğlu’nun ünü yayılmaya başladı. Haksızlıklara karşı duran herkes, onun etrafında toplanmaya başladı. Köroğlu, şehri gören Çamlıbel’i kendisine mesken tuttu. Can yoldaşı Keleşleriyle sabah erkenden yola çıkıyor, Bolu’ ya girip çıkan kervanları gözetliyor, en ufak haksızlığa müdahale ediyor, kötülere rahat yüzü göstermiyordu.
Çamlıbel’e çıktıkları bir gün bir kervancı başı, elinde ki kırbaçla bir genci dövüyordu. Köroğlu hemen kervanın yanına vardı.” Ne oluyor burada?” diye bağırdı Köroğlu. Adam aldırmadan zavallı genci dövmeye devam ediyordu. Köroğlu bir hamleyle kırbacı çekip aldı. Adamı kolundan tutup yere devirdi. Acıyla kıvranan adam yalvarmaya başlayınca Köroğlu bu kadarı kafi diye düşünmüş olacak ki adamı serbest bıraktı. Kervancı başı korkarak geri çekildi.
Bu olayı duyan Bolu Beyi’nin huzuru kaçtı. Köroğlu’nun namı onu endişelendiriyordu. Ama bir taraftan da onu tanımak istiyordu. Konakta yemek vermeye karar verdi. Yemeğe tüm halk davetliydi. Haber Köroğluna’ da ulaştı. Bu davet Köroğlu için kaçırılmaz bir fırsattı. Ertesi gün Köroğlu Ayvaz ile birlikte Bolu Beyi’nin davetine katıldı. Kırat ile avluya girer girmez Bolu Beyi’nin dikkatini çekti. Köroğlu’nun yanına yaklaştı ve “ Hey delikanlı! Atın bundan sonra ki sahibi benim”dedi. Köroğlu; “Ey Bolu Beyi! Ben senin, gözlerine mil çektirdiği Seyis Yusuf’un oğluyum. Buda babamın senin için aldığı çelimsiz Kırat’tır dedi.
Bolu Beyi, bu sözler karşısında neye uğradığını şaşırdı. Ne diyeceğini bilemeden sessizce” Köroğlu” demek sendin o diyerek mırıldandı. Davetlilerin şaşkın bakışları arasında Köroğlu Kıratı’nı şahlandırıp oradan uzaklaştı. Bolu Beyi adamlarına “ Ne bekliyorsunuz?” Gidin yakalayın şunları”diye bağırdı. Bolu Beyi’nin adamları dört nala sürdü atlarını. Fakat elleri boş bir halde döndüler konağa. Adamlarının elini boş gören Bolu Beyi deliye döndü. “ Siz ne kadar beceriksizsiniz! Bu kadar adam iki kişinin hakkından gelemediniz mi ?” diye bağırdı.
Köroğlu’nu ve Kırat’ı yakalamanın kolay olmayacağını anlayan Bolu Beyi başka bir plan yapmalıydı. Köroğlu ve Ayvaz’ın dostluğu geldi aklına. Eğer Ayvaz’ı kaçırırsa, Köroğlu onu kurtarmak için gelirdi. Böylece Kırat’ı yakalayabilirdi. Ve Ayvaz’ın peşine adamlarını taktı vakit kaybetmeden.
Ayvaz o sabah erkenden uyandı. Çiçek kokuları tüm Çamlıbel’e yayılmıştı. Köroğlu ile biraz sohbet ettikten sonra Ayvaz’ın ata binmede ve avcılıkta ki ustalığını bilen Köroğlu Kırat’ı alıp ava çıkabileceğini söyledi. Bu duruma sevinen Ayvaz Kırat’a binip ava çıktı. Epey vakit geçmişti ki bir bahçenin içinde buldu kendini biraz dinlenmek için bir ağacın gölgesinde uyuyakaldı. Bolu Beyi’nin adamları onu uyuduğu yerde yakaladılar. Adamların bir kısmı Ayvaz’ı bağlarken diğerleri Kırat’ı kontrol etmeye çalışıyorlardı. Fakat Kırat onların elinden kurtulmayı başardı. Çamlıbel’e tek başına dönen Kırat’ı gören Köroğlu kötü birşey olduğunu anladı. Hemen Ayvaz’ı aramaya başladı. Şehre yaklaşmak üzereydi ki hızla kendine doğru gelen bir atlı gördü. “Hey, Köroğlu! Sana bir haber verip gideceğim”dedi. Ayvaz Bolu Beyi’nin elindedir. Kırat’ı Bolu Beyi’ne göndermezsen Ayvaz ölür dedi.
Köroğlu kısa bir sessizliğin ardından Kırat’ın üstünden indi ve” Beyine söyle Kırat onundur. Ayvaz’ı geri göndersin. Adam Kırat’ı aldığı gibi konağa doğru yol aldı. Kırat’ı gören Bolu Beyi gülmeye başladı. Bolu Beyi’nin konağında Kırat’ın yanına kimse yaklaşamıyordu. Onu zapt edecek bir seyis henüz çıkmamıştı. Ve iyi bir seyis aramanın vakti gelmişti. Bir gün Kırat’ın seyisliğine talip yaşlı bir adam çıktı. Bolu Beyi’nin adamları bu duruma hem çok şaşırdılar hem de çok güldüler. “Gel gör bakalım Kırat’ın ne olduğunu” diyerek yaşlı adamı ahıra soktular. Herkes merakla bekliyorlardı. Kısa bir süre sonra ahırın kapısı açıldı ve yaşlı adam Kırat’la beraber avluya çıktı ve onları daha da hayrete düşürerek Kırat’ın sırtına atladı. Bahçede dolaşmaya başladığında bütün konak onları izliyorlardı. Ve yaşlı adam çevik bir hamleyle Kırat’ı bahçe duvarından atlattı. Bahçe duvarından gür bir ses geldi. “ Bana Köroğlu derler Bolu Beyi, Kırat’ı benden alabileceğini mi sandın?”
Bolu Beyi’nin adamları, hızla oradan uzaklaşan Köroğlu’nun peşine düştü. Ama Kırat’ın hızına yetişmek ne mümkün. Çamlıbel’e ulaştıklarında Köroğlu’nun keleşleri adamları ok yağmuruna tuttu. Bolu Beyi’ nin konağına gidip Kırat’ını geri alışı, Köroğlu’nun ününe ün katmıştı. Köroğlu artık cesareti, yiğitliği ve mertliği ile bir halk kahramanı olmuştu. Bolu Beyi gibi haraç kesen, halka eziyet eden, her türlü kötülüğü yapan zalimlerin karşısına dikilmiş, haksızlığa uğrayanların yanında olmuştu. Bolu’ da kötü günler geride kalmıştı artık.
Köroğlu şehre indiği bir gün pazarda alışveriş sırasında iki kişinin tartışmasına şahit olur. Bir anda korkunç bir ses duyulur. Genç adam kalabalığı yararak oradan hızla koşmaya başlar. Köroğlu’ da peşine düşer. Adam bir an dönüp arkasına bakar ve ayağı takılıp düşer. Köroğlu onu yakalar ve boğuşmaya başlarlar. Adam demir bir şeyi Köroğlu’na doğrultmaya çalışır. Köroğlu ilk kez gördüğü bu acayip şeyin bir ucundan tutup çekiştirmeye başlamıştı. Bir anda “ pat” diye bir ses çıktı. Köroğlu bir anda elini çekip “ Buda nedir?” diye sorar hayretle.” Buna tüfek denir “ dedi adam. Köroğlu’na tüfeğin nasıl kullanıldığını anlattı. Bununla bir hedefi uzaktan vurabileceğini söyledi.
“ Peki bu yiğitliğe yakışır mı? Dedi Köroğlu. Tüfeği havaya doğrultup ateş etti. Anladı ki artık dünya eski dünya olmayacaktı. Bileği güçlü olan değil, bu demir deliği elinde tutan kazanacaktı. Çamlıbel’e dönen Köroğlu, Ayvaz’ ı ve keleşleri etrafına toplayıp olanları anlattı. Artık yiğitlik geleneği bitmişti. Sazını eline aldı, gözlerini Çamlıbel’ in parlak göğüne çevirip söylemeye başladı;
BENDEN SELAM OLSUN BOLU BEYİ’ NE
ÇIKIP ŞU DAĞLARA YASLANMALIDIR
AT KİŞNEMESİNDEN KARGI SESİNDEN
DAĞLAR SEDA VERİP SESLENMELİDİR
DÜŞMAN GELDİ TABUR TABUR DİZİLDİ
ALNIMIZA KARA YAZI YAZILDI
TÜFEK İCAT OLDU MERTLİK BOZULDU
EĞRİ KILIÇ KINDA PASLANMALIDIR
KÖROĞLU DÜŞER Mİ ESKİ ŞANINDAN
AYIRIR ÇOĞUNU ER MEYDANINDAN
KIRAT KÖPÜĞÜDEN DÜŞMAN KANINDAN
ÇEVRE DOLUP ŞALVAR ISLANMALIDIR
Köroğlu o gün keleşlerini dağıttı. Kendi de Kırklara karışıp ortadan kayboldu. Bir daha ne onu ne Kırat’ı gören olmadı.
Sevgiyle kalın, hoşça kalın
Teşekkürler bu destanlar bizleri buluşturduğu için.