Narsisizm veya özseverlik, kişinin kendi bedensel ve/veya zihinsel benliğine karşı duyduğu hayranlık ve bağlılık, kabaca tabirle kişinin kendisine âşık olması olarak tanımlanan bir terimdir.
Sigmund Freud narsisizmi “dış dünyadan soyutlanan libidonun (cinsel enerji) egoya (ben) yönlendirilmesi” şeklinde açıklamıştır. Yani libidonun büyük bir depoda toplanır gibi egoda toplanması ve daha sonra nesnelere yönlendirilmesi; fakat kolaylıkla tekrar soyutlanarak egoya yönlenmesi durumudur.
Çağımızın en büyük sorunlarından birisi de narsist insanlardır. Aslında davranışlarının farkında olmayan narsist insanlar sizleri çok büyük sorunlarla karşı karşıya koyabilir. Peki, narsist insanların özellikleri nelerdir?
Aslında kendisinin sahip olduğu bir özelliği karşı tarafa yansıtmaya çalışır narsist Bir diğer özellikleri ise bu tip insanların sizin sorunlarınızı küçümsemek olur. Defalarca derdini, tasasını paylaştığınız narsist insana kendiniz bir sorununuzu söylediğinizde “Bu da mesele mi? Daha kötü durumda olanlar var” diyerek sizin için sorun olan şeyi küçümser. Hayatınızı önemsizmiş gibi gösterir.
Empati duygusundan yoksundurlar.
Bu tip sevgilisi ya da eşi olan insanlar genelde kendilerini ‘değersiz hissederler’.
Sürekli kendini düşünen, kendini her şeyin üstünde tutan ve egosu tavan yapan zor kişilerdir.
Eleştirmek için can atarlar.
Utanmak ne demek pek bilmezler.
Zayıf noktalarınızı, açığa çıkarmaktan hoşlanırlar.
Her zaman haklı olduklarını düşünürler.
Gerçekten çıkarcı ve merhametsizlerdir.
Yüzyıllardır bilenen bir kavram olan narsisizmin şu anda altın çağını yaşadığını rahatlıkla söyleyebiliriz, değil mi?
Kısacası narsist insanlar mutluluk çalan hırsızlardır. Ve bence hepimiz birer narsist adayı olma yolunda ilerliyoruz ne yazık ki. Gittikçe bencilleşen, çevremize karşı yapmacık duyarlılık gösteren, at gözlükleriyle sadece kendi yolunda ilerleyen ruhsuz bireyler haline geldik.
Kendi isteklerimiz, kendi zevklerimiz, kendi ihtiyaçlarımız. Çıkarcı ilişkiler, menfaat dolu sohbetler. Menfaatimiz bitince, muhabbetlerimizi de bitirir olduk. Karakterlerimizi de menfaatlerimize göre şekillendirir hale geldik. En kötüsü de ne biliyor musunuz?
En çok sevdiğimiz zamanlar, onların işimize en çok yaradığı zamanlar oldu. Ve bu durum inancımızı bizden alıp götürmekte, kalbimize kara bir perde çekmektedir.
Kendimize öz eleştiri yaptığımızda eğer bu özelliklerden bir tanesine bile sahipsek, resetlenme zamanımız gelmiş demektir. Kalp, anatomisi dışında da öyle muazzam yaratılan bir organ ki. Kalbinize ne ekiyorsanız, onu biçiyorsunuz.
İyilik , iyi niyet, umut, hoşgörü ve her şeyden önce inanç… Bu hastalığın en etkili ilaçları. İsterseniz doz aşımı bile yapabilirsiniz. Hatta yapmalısınız bence de. Önce kendimizden başlayıp, çevremize de dalga dalga yayıp bu salgınla mücadele etmeliyiz.
Ve çevremizde mutluluğumuzu çalan kronikleşmiş narsist insanlardan bir an evvel kurtulmalıyız. Koşar adım kaçarak hem de. Mutlu olamazsak, mutlu edemeyiz. Mutluluk en güzel bulaşıcıdır bunu unutmayın.
Sağlıkla kalın. “Hoş” ça kalın.