Batılı Ülkelerde Aile ve Cinsellikle Alakalı Aşınmalar
Batılı ülkelerde, muhafazakâr düşünce taraftarlarının savundukları fikirlerle alakalı en derin ve yaygın aşınmalar, aile ve cinsellik konularında yaşanmaktadır. Son 50-60 yıllık süreçte Batı’da aile ve cinsellik konularındaki uygulamalar, muhafazakâr değerlerin çok uzağında kalmaktadır. Bir diğer ifadeyle, son yıllarda, bundan 50-60 yıl önceki yıllarda aile ve cinsellikle alakalı hayal bile edilemeyecek çoğu fiiller, bu günün Batı dünyasında, çok katı bir şekilde, vazgeçilmez “hak” düzeyinde kabul edilerek tavizsiz bir şekilde savunulmaktadır.
19.01.2023 günü Başörtüsü serbestisi ve ailenin güçlendirilmesi maksadıyla TBMM’ne sunulan Anayasa Değişikliği Kanunu Teklifi hakkında TBMM Anayasa Komisyonunda yapılan görüşmelerde CHP’li bir Anayasa Komisyonu üyesinin Batı’daki ve özellikle de Fransa’daki aile yapısı ile alakalı görüşlerine burada kısaca temas etmek isterim:
“…ben kırk yıllık öğretim üyeliği yaşamımda Batı toplumunu çok iyi tanıdım, özellikle Fransa toplumunu. Fransa’nın aile yapısını çok iyi tanıdım, yaşadım. …Batı toplumu hakkında ön yargılarımız var, onların da bizim hakkımızda ön yargıları var, ama Batı toplumunu çok iyi tanıdım ve Fransa aile yapısı örneğin, bizim aile yapımızdan, gelenekler olarak çok daha köklü gelenekleri olan…”.
Peki, CHP’li Anayasa Komisyonu üyesinin bu tespitleri ne kadar doğrudur?
Bu sorunun şimdilik Avrupa Ülkeleri kısmına ilişkin izahat getirilecektir.
Günümüzde Batılı Ülkelerde Aile Kurumu
Günümüzde özellikle Batılı ülkelerde aile ve cinsellik konularında baş döndürücü değişiklikler yaşanmaktadır. “Çağdaş” olduğu söylenen ileri devletlerde “nikâhlı aile” kurumu, birlikte yaşamanın yaygın yollarından sadece biri haline gelmeye başlamıştır.
Burada önce konumuzla alakalı bazı istatistiki bilgilere yer verilecek, daha sonra da bu verilerin kaynağını teşkile den hukuki ve kurumsal yapıya temas edilecektir.
EUROSTAT’ın İstatistiki Verileri
EUROSTAT-2020 verilerine göre, 2009-2018 yılları arasındaki ortalamalara göre, AB ülkelerinde hanelerin %31,8’i tek kişilik, %31,1’i iki kişilik, %16,5’i üç kişilik, %14,1’i dört kişilik, % 4,4’ü beş kişilik ve %2,2’si altı ve üzeri kişilik hanelerden oluşmaktadır.
Burada sözü edilen iki kişilik haneler kapsamına eş cinsel evlilik (birliktelik)’ler de dâhildir. Ayrıca, tek kişilik haneler kapsamında, başkaları ile nikâhsız cinsel ilişki kurdukları halde ayrı yaşayan kişiler de yer almakta ve bunların bir kısmının çocukları da bulunmaktadır.
AB üyesi ülkelerde 2000 yılında %17 olan evlilik dışı doğum oranı 2018 yılında %42 olmuştur. AB üyesi ülkelerde, ailenin kapsamı genişletilerek, geleneksel aile kurumu yanında evlilik dışı bir arada yaşamalar da aile kapsamına dâhil edilmiştir.
Evlilik dışı doğumlar, birlikte yaşayan çiftler ve yalnız yaşayan ebeveynler arasındaki evlilik dışı ilişkiler neticesinde ortaya çıkmaktadır.
2018 yılında, 8 AB Üyesi Devlette evlilik dışı doğumların sayısı evlilik içi doğumlardan daha fazla olmuştur. 2018 yılında evlilik dışı doğum oranları: İzlanda: %71, Fransa: %60, Bulgaristan: %59, Slovenya: %58, Portekiz: %56, Norveç: %56, İsveç: %55, Danimarka: %54, Estonya: %54, Hollanda: %52’dir. 2000 ile 2018 yılları arasında evlilik dışı doğumların en fazla arttığı iki ülke Portekiz (%33) ve İspanya’da (%30) olmuştur.
1970 yılında Avrupa’da boşanma oranı ortalama %10 civarında iken, AB ülkelerinde 2009-2018 yılları arasında bu oran %44,2’dir. Boşanma oranlarının en yüksek olduğu ülkeler, Portekiz: %69,9, Fransa: %53,1, Macaristan: %53,5, Estonya: %54,2, Çekya: %58,1, İspanya: %60,4, Belçika: %62,1’dir.
Bu veriler, CHP’li TBMM Anayasa Komisyonu üyesinin yukarıda sözünü ettiğim açıklamalarıyla tamamen çelişmektedir.
Bütün bu veriler, “Batı’da nikâhlı aile kurumu bitiyor mu?” şeklindeki tartışmaları gündeme getirmektedir. Bu dönemde, nikâhlı aile içi cinsel ilişkiler dışında kalan cinsel ilişkilerin en üst düzeylere çıktığı görülmektedir. Bunda, liberal bireyci anlayış temelli cinsel tercih hakkının maksimum düzeyde tanınmış olmasının da etkili olduğu söylenebilir.
Batılı Ülkelerde Aile ve Cinsellikle Alakalı Bazı Yönelimler ve Değişiklikler
Batılı ülkelerin birçoğunun anayasa ve kanunlarında ailenin ve aile içinde ve dışında kadın ve çocukların korunmasını öngören çok sayıda hükümler mevcuttur.
Mesela, Yunanistan Anayasasına göre, “Milletin bekası ve ilerlemesinin temel taşı olan aile ile evlilik, annelik ve çocukluk, Devletin koruması altındadır” (md. 21/1).
Federal Almanya Anayasasına göre, “Evlilik ve aile, devletin özel korumasından yararlanır” (md. 6).
Portekiz Anayasasına göre, “Toplumun temel bir unsuru olarak aile, toplum ve devlet tarafından korunma ve aile üyelerinin kişisel tatmine ulaşmalarını sağlamak için ihtiyaç duyulan tüm şartların etkin bir şekilde uygulanması hakkına sahiptir” (md. 67).
İrlanda Anayasasına göre, “Devlet, aileyi, tabiî (doğal) ilk ve temel toplum birimi ve tüm müspet hukukun öncesinde ve üstünde, değiştirilemez ve daimi haklara sahip bir ahlaki kurum olarak tanır. Devlet, bu nedenle, toplumsal düzenin gerekli bir temeli, milletin ve Devletin refahı için vazgeçilmezi olarak, yapısında ve otoritesinde aileyi korumayı garanti eder” (md. 41/1, 2).
Diğer bazı ülkelerin Anayasalarında da benzer hükümler mevcuttur.
Her ne kadar çok sayıda Avrupa Konseyi üyesi ülkelerin (Macaristan, Ermenistan, Bulgaristan, Hırvatistan, Gürcistan, Letonya, Litvanya, Moldova, Karadağ, Polonya, Rusya, Sırbistan, Slovakya ve Ukrayna) Anayasalarında “evlilik, yalnızca bir erkek ve bir kadın arasında bir birlik olarak tanımlanmakta” ise de, Batılı ülkelerin birçoğunda, evlilikle oluşan aile dışında kalan cinsel ilişkilerle birlikte yaşamalar ve eşcinsel evlilikler de hukukî tanıma ve güvencelere bağlanmıştır.
Burada, evlilikle oluşan aile dışında kalan cinsel ilişkilerle birlikte yaşamalar ve eşcinsel evlilikler hukuki tanıma ve koruma kapsamına dâhil edilerek, cinsellik bir hak olarak tanınmakta ve bu hakkın kullanımı büyük ölçüde maksimum düzeye çıkarılmış olmaktadır.
Batılı ülkelerin birçoğunda, gerek LGBT eğilimli kuruluşların yoğun çabaları, gerek AB ve Avrupa Konseyi gibi uluslararası kuruluşların üyelerine yönelik uyguladıkları yönlendirici politikalar, gerek İstanbul Sözleşmesi gibi bazı uluslararası sözleşmelerin etkileri ve gerekse bireyci liberal felsefenin toplumdaki yaygın şekilde kabul görmesinin bir neticesi olarak, aile ve cinsellik konularında, muhafazakâr düşünce için yıkım neticelerini ortaya çıkaracak mahiyette hukuki düzenlemeler yapılmıştır ve uygulamalar gerçekleşmektedir.
Bazı devletlerin, aile ve cinsellikle alakalı hak ve hürriyetlerin alanına ilişkin hukuki düzenlemelerin yapılmasında, küresel ya da bölgesel ölçekli siyasi, felsefi, toplumsal temelli fikir, eylem, inanç ve yönelim bütünlüğü içinde hareket eden devletlerin, kuruluşların, birey gruplarının etkin ve baskın faaliyetlerinden ve uygulamalarından etkilendikleri görülmektedir.
Aile ve cinsellikle alakalı ailenin yıkılışını hızlandırıcı yöndeki etkilemeler, bazen siyasî iktidarların, totalci bir anlayışla LGBTİ eğilimli fikirler temelinde toplumu yukarıdan aşağıya şekillendirici yönde politikaları uygulamaları şeklinde gerçekleşmektedir.
Bazı Batılı ülkelerde, geniş toplumsal kesimlerin, LGBTİ eğilimli fikirler temelinde şekillenen küresel ve bölgesel etkilemeleri kabullenmeleri neticesinde, devletin, toplumdaki bu yöndeki yönelimlere uygun davranmaları sonucunda, aile ve cinsellikle alakalı politikalar şekillenmektedir.
Bazı siyasî iktidarlar, bireylerin ve toplumun bazı kesimlerinde ya da çoğunluğunda, “çağdaşlık”, “medeniyet”, “pozitivizm”, “akılcılık (rasyonaliz)”, “insancıllık” vb. kavramlarla şekillenen ve LGBTİ temelli fikriyatla bütünleştirilen hayat anlayışı ve fikrî tercih ve yönelimler sebebiyle meydana gelen fikrî tutum değişikliklerinden etkilenerek, daha önceleri hak ve hürriyet alanında değerlendirilmeyen bazı davranışları hak ve hürriyet alanına dâhil edebilmektedirler. Eşcinsel evliliklerin, daha önceleri yasal olarak tanınmadığı halde, Avustralya’da (%61.6) ve İsviçre’de (%64.1) halkoylaması ile kabul edilen kanunla hukuken meşru hale getirilmesi buna misal teşkil edebilir. Burada toplumdaki çoğunluğun eğilimleri kanunların muhtevasının belirlenmesinde belirleyici olmakta, kanunlar, toplumsal çoğunluğun talepleri ile uyumlu bir şekilde şekillenmektedir. Muhafazakâr değerler bağlamında bu yöndeki politikaların kabulü mümkün değildir; muhafazakâr değerlerde gerileme söz konusu.
Aile ce Cinsellikle Konularında Çeşitli Etkileme ve Baskılama Unsurları
Batılı ülkeler, aile ve cinsellik konusundaki düşünce ve politikaların, temel haklar zemininde, mutlak doğru fikirler olduğuna inanmaktadırlar. Onlara göre, cinsellik ve aile ile alakalı tek ve mutlak hakikat, LGBTİ örgütleri tarafından savunulan fikir ve hayat tarzlarıdır.
Küresel ve bölgesel ölçekte etkili olan kişiler, devletler, milletler, milletlerarası ve milletler üstü kurum ve kuruluşlar, fikir akımları, STK’lar, vb., mutlak hakikat olarak benimsedikleri LGBT eğilimindeki düşünceleri, hayat tarzlarını, yaşantıları, sembolleri, fiilleri vb. sadece teorik düzeyde sahiplenmekle yetinmiyorlar. Bu etkili güç merkezleri, sahip oldukları güçlü sermaye, yoğun, yaygın ve etkili iletişim, etkileme, özendirme, kuşatıcı düzeyde algılar oluşturma vb. imkânlarından ve araçlarından da faydalanarak, kişileri, toplumları, devletleri, toplulukları, başta aile ve cinsellikle alakalı olmak üzere, çeşitli konulara ilişkin hukukî düzenleme ve uygulamalar konusunda kendilerine bağlı hale getirebilmektedirler.
LGBTİ eğilimli fikirleri mutlak olarak sahiplenen Batılı odaklar, cinsellik ve aile ile alakalı LGBTİ eğilimli fikirleri ve hayat tarzlarını, “çağdaşlık”, “modernlik”, “modernleşme”, “dünyevileşme”, “serbestîyet”, “medeniyet”, “evrensellik”, “insancıllık”, “insanın kutsanması”, “insanlara, kendi bedeni ve davranışları üzerinde, çok geniş tasarruf hakkının ve alanının tanınması”, “bireysele toplumsal üzerinde, başkalarına zarar vermemek şartıyla üstünlük tanınması” şeklindeki kavram ve mutlak üstünlenen ilkelerle bütünleştirmektedirler. Bu kesimlerce, burada sözü edilenlerin karşıtı olan bütün fikirler, düşünceler, hayat tarzları, yönelimler, talepler ise “gericilik”, “aşağılık”, “yobazlık”, “göreneksizlik”, “utanılacak, savunulamayacak, tercih edilemeyecek talepler, fikirler ve tutumlar” olarak görülmektedir. Bu yönde çok baskın telakki ve inançların, algıların oluşturulması, bazı siyasi iktidarların politikalarında etkili olabildiği gibi, kişilerin tercihleri de bunlardan etkilenebilmektedir. Yazılı ve görsel basın, sosyal medya, tv. programları, kişisel ve grupsal her türlü toplumsal etkileşimler, siyasi iktidarların politikalarında radikal dönüşümlere sebep olabilmektedir.
Bu yöndeki yoğun ve etkili küresel ve bölgesel etkilemeler, bazı kereler bazı siyasi partilerin ya da iktidarların savundukları siyasî ya da dini temelli tutumlarında değişikliklere sebep olabilmektedir. Bu bağlamda, bir devlette, muhafazakâr değerleri savunduğunu iddia eden bir parti, bu baskın etkilemeler neticesinde, daha (klasik) liberal ve serbestîyetçi, bir diğer ifadeyle savunduğu fikirlerle temelde çelişen, aykırı politikaları kabul edebilmektedir. Bu politika değişiklikleri, toplumun belli kesimlerinde kabul görebildiği gibi, bazı toplumsal kesimler üzerinde yönlendirici etkiler de meydana getirebilmektedir. Burada esasen muhafazakârlık söylemi tamamen söylemden öte bir mana ifade etmemekte, genellikle benimsenen politikalar daha liberal ve serbestîyetçi yönde olabilmektedir. Bu durumda, söylemle uygulanan politikalar arasında isteğe bağlı bir uyumsuzluk söz konusu olmaktadır.
Bütün bunlarda, çağdaşlık, modernlik, modernleşme, dünyevileşme, serbestîyet, insancıllık, vd.leri ile mutlak olarak bütünleştirilen fikir ve hayat tarzlarının, toplumlar ve bireyler üzerinde karşı konulamaz ya da karşı konulması çok zor şekilde etkiler meydana getirmesinin, bazı yönlerden onları esir almış olmasının da etkili olduğu söylenebilir.
Mesela, kişilerin, cinsel yönelim ve tercihler kapsamında, başkaları ile resmî nikâhsız şekilde bir arada yaşama fiillerinin, bazı dini inançlar ya da örf ve adet değerleri kapsamında zina olarak değerlendirilen davranışların, eşcinsel evliliklerin ya da birlikteliklerin, nikâhsız olarak bir arada yaşamaların, kürtajın, evlenme yasağı olanlar arasındaki cinsel ilişki ya da evliliklerin, modernlik, insancıllık, çağdaşlık, medenilik, ilericilik vb. etiketler altında meşrulaştırılması yönünde çok yoğun ve yaygın etkilemeler mevcuttur.
Bütün bu yönlerdeki tutum, fiil ve fikirler, küresel ve bölgesel ölçeklerde etkili olan yapılar tarafından, çok etkili imkânlardan da faydalanılarak, baskılama silahı olarak kullanılmaktadır. Ayrıca burada belirtilenlerin aksi yöndeki fikirler ve tutumlar, gayrı insani, yabanilik, köhneleşmişlik, savunulamaz tutumlar, utanılacak haller, yobazlık, gericilik vb. etiketle yaftalanmakta, bu yönde çok etkili kanaatler oluşturulmaktadır.
Bütün bu seküler ve klasik liberal bireyci ideoloji temelli baskın ortamda, aksi yöndeki fikirler ve yönelimler, etkileme imkânlarındaki zayıflıklar sebebiyle gerilemekte, bu durum siyasi iktidarları, politika değişikliklerine sevk edebilmektedir. Tabiri caizse, burada belirtilenlerin aksi yönde görüşlerin savunulmasının ve politikaların uygulanılmasının, çok yoğun ve etkili küresel ve bölgesel baskılarla, utanılacak ve kaçınılacak bir hale dönüşmesi yönünde baskın algılar ve kanaatler oluşturulmaktadır.
Bazen de, cinsellik ve aileyi yakından alakadar eden bazı konular, Uluslararası ya da uluslar üstü kuruluşlar ve belgeler tarafından, çağdaşlık ve medeniyetin zaruri bir gereği olarak kabul ettikleri “müşterek değerler” olarak ilan edilmekte ve üye devletlere bu değerlerin gereğinin yerine getirilmesi yönünde kurumsal baskılar yapılmaktadır. İstanbul Sözleşmesi bu belgelerin en başında gelmektedir.