Bir dünya bırakın biz çocuklara /
Islanmış olmasın gözyaşlarıyla. /
Oynaya oynaya gelin çocuklar /
El ele el ele verin çocuklar.
Bir büyük deprem yaşadık. Yüzyılın felaketi diyenler oldu. Öylesine sarsıldık, öylesine yaralandık ki, dile getirmek, yazıya dökmek ne mümkün.
Acılar rakamlarla ifade edilmez; acının yuvası yürektir, gözdür. Hele çocuk kalbi, çocuk gözü yok mu? Oraya yerleşmiş her acı sizi eritir, bitirir, köze çevirir.
Depremin üzerinden iki aya yakın süre geçti. Kültür ve Turizm Bakanlığının katkılarıyla Kültür Sanat Muhabirleri Derneği’nin düzenlediği 4. Medya, Kültür Sanat ve Turizm Buluşmaları kapsamında Gaziantep, Kahramanmaraş ve Malatya programlarına katıldım. Depremden zarar gören ve ayakta kalmayı başaran tarihi ve kültürel değerlerimizi yerinde görme fırsatı buldum. Konteyner kentlerde depremzedelerle konuştum, çadırlarda birlikte iftar yaptım. Depremin geride bıraktığı enkazları, yapılan çalışmaları yakından gördüm.
Notlar aldım, fotoğraflar çektim. İzlenimlerimi sırayla paylaşacağım inşallah. Önceliğim çocuklar olacak. Depremin yıkıcı etkisi en çok çocuklar üzerindedir. Onlara travmanın yükü büyüklerden ağır gelir. Bir de konteyner ve çadır kentlerde en çok çocukları gördüm. En çok duyduğum ses çocukların sesi oldu. Bu yüzden önceliğim çocuklardır.
Depremin yaralarını sarmaya yönelik çalışmalar arasında beni en çok mutlu edeni, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının bir giyim firmasıyla imzaladığı, deprem bölgesinde bakanlığın himayesindeki tüm çocukların 1 yıllık giyim ihtiyacının karşılamasına yönelik protokol olmuştu.
Bu bir başlangıçmış. Konteyner ve çadır kentlerde ilk yapılan iş çocuk parkları olmuş. Her düzenlemede ve etkinlikte öncelik çocuklara verilmiş. Bu öylesine göze çarpıyor ki, çocukların neşesine siz de ortak oluyorsunuz.
Dünyanın en güzel sesi bağrışa çağrışa oynayan çocukların sesidir. Ardından kuş cıvıltıları gelir. “Para sesi, kadın sesi, su sesi” üçlemesini oldum olası basit buldum. Benim üçlemem, çocuk sesi, kuş sesi, su sesidir.
Deprem bölgesinde sadece çocuk sesleri duydum. Bir kuş bile görmedim, ötüşlerini nasıl duyabilirim. Gülen, koşup oynayan, atlayıp zıplayan çocukları görmek hüzün gidermese de ağrı hafifleten ilaç gibi geldi.
Gözyaşı aktığı yüzde kurur. Çocuk yüzlerinde kurumuş gözyaşları var. Bunu görmemek için kör olmak bile yetmez; vicdansız, insafsız olmak gerekir. Gözyaşının kuruyup yapıştığı solgun çocuk yanaklarını al al yapmak hepimizin görevi. Bu gerçeği devlet görmüş, hayırseverler görmüş, bilim insanları görmüş, şefkatli her insan görmüş. Görmekle yetinmemişler, çocuklar için adeta seferber olmuşlar.
Gaziantep’in Nurdağı ve İslahiye ilçelerindeki konteyner kentte depremzede vatandaşlarla bir araya geldik. Çocuk oyun alanlarının büyüklüğü, bisikletler, gezici kütüphane, psikososyal destek hizmetleri, spor aktiviteleri, uzmanlar eşliğindeki çeşitli etkinlikler ilk dikkatimi çekenler oldu.
Biz Gaziantep’in İslahiye ilçesindeki Kalyon Konteyner Kent’te iken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bir kilometre uzağımızda temel attı. Töreni izlemek yerine konteyner kentte çocukları izledim, büyükleriyle konuşmayı tercih ettim. Afet Koordinatör Valisi olarak görevlendirilen Kastamonu Valisi Avni Çakır ile burada karşılaştık.
Vali Çakır, İslahiye’de bulunan Kalyon Konteyner Kenti’nde 483 konteynerde 2 binden fazla vatandaşın kaldığını söyledi. Vali Çakır, “Cumhurbaşkanımızın temel atma töreninde de söylediği gibi, inşallah bir yıl içerisinde burada hak sahibi olan vatandaşlarımızın konutları yapılacak. Afetten etkilenen tüm okul, hastane, kamu binaları tekrar inşa edilecek. Amacımız; devlet, millet olarak cumhurbaşkanımızın söylediği şekilde bir yıl içerisinde buradaki yaralarımızı güzelce sarmak. Bu amaç doğrultusunda da; gece gündüz, buradaki herkes büyük bir özveriyle üzerine düşeni yapacak” dedi.
Türkiye Diyanet Vakfı’nın iftar çadırında iftar için depremzedelerle birlikte yemek kuyruğuna girdim. Vali Çakır da ekibiyle birlikte aynı çadırdaydı.
Kültür Sanat Muhabirleri Derneği’nin bu etkinliğindeki isimlerden biri Hadi Poyrazoğlu Geleneksel Tiyatrosunu Yaşatma Derneği Başkanı Umut Şafak Poyraz, bir başka isim Kültür ve Turizm Bakanlığı Daire Başkanlarından Sanem Arıkan’dı. Depremin kahramanı çocuklar, kukla ve karagöz gösterileriyle eğlendiler. Çocuklara gösteri sonrası boyama kitapları dağıtıldı.
Konteyner kentlerde güvenlik var, yemek var, hizmet var, devlet var, sivil toplum var. Buralar bir yerleşim yeri, bir yuva değil; geçici barınma yerleri. Bir nevi aktarma istasyonu. Yüzlerce görevli var ve bunlar depremin yaralarının sarılması için gece gündüz çalışıyor.
Konteyner ve çadır kentlerde çocuk sesleri var. Maalesef kuş cıvıltıları yok. Bir süre sonra kuş cıvıltıları da katılacak çocuk seslerine. Çocuklar yaşamın umudu. Çocuklar mutluysa umut var. Onları mutlu etmekten bizi ne alıkoyabilir ki! Çocuklar yaşam pınarı. Akan onlar, çağıldayan onlar, renk veren onlar. Onlar olmadan dünyanın ne kıymeti olur!
Depremin yaralarını saracağız. Önce çocuklarımız için yeni yerleşim alanları belirleyip, sağlam konutlar yapacağız ve güvenli şehirler kuracağız. Çocuklarımızın hayatını bir daha tehlikeye atmayacağız. Onları annesiz, babasız, kardeşsiz, elsiz, ayaksız bırakmayacağız.
Onlardan emanet aldığımız dünyayı, kirletmeden, yıkıp yakmadan, tahrip etmeden bırakamadığınız için özür dileyeceğiz, pişmanlığımızı dile getireceğiz.
UNICEF, 1979’u Dünya Çocuk Yılı ilân etmiş, bir de şarkı yarışması düzenlenmişti. “Bir Dünya Bırakın Biz Çocuklara“ adlı şarkı birincilik ödülünü almıştı. Sözleri Adnan Çakmakçıoğlu’na, bestesi Salih Aydoğan’a ait şarkıyla veda edelim.
Bir dünya bırakın biz çocuklara /
Islanmış olmasın gözyaşlarıyla. /
Oynaya oynaya gelin çocuklar /
El ele el ele verin çocuklar.
Bir bahçe bırakın biz çocuklara /
Göklerde yer açın uçurtmalara. /
Oynaya oynaya gelin çocuklar /
El ele el ele verin çocuklar.
Bir barış bırakın biz çocuklara /
Ulaşsın şarkımız güneşe aya. /
Oynaya oynaya gelin çocuklar /
El ele el ele verin çocuklar
Bir dünya bırakın biz çocuklara /
Üstüne yazalım sevgili dünya. /
Oynaya oynaya gelin çocuklar /
El ele el ele verin çocuklar.