Bernard Shaw, “Sanat var olmasaydı, gerçeğin kabalığı dünyayı katlanılmaz kılardı” demiş. Kitap, müzik ve sinema yaşam direncimin üç vazgeçilmezi. Kitapla müzik, çayla simit, lahmacunla ayran gibi; birbirini tamamlayan iki güzellik. Sinema daha farklı bir kulvar, 6. sanat kabul edilmiş.
Uzun süredir “TRT Dinle ve Spotify” uygulamalarını kullanıyorum. Nostaljik şarkılarda Ajda Pekkan, elli yıllık bir şarkıyla “Hoş Gör Sen” diye karşıma çıktı.
Şarkı bize ait değil. Araklanmış. Daha kibar söyleyişle aranje. Orijinalini Cezayir kökenli bir Yahudi olan Fransız vatandaşı Enrico Macias seslendirmiş. Söz ve müziği de ona ait. Gerçek adı Gaston Ghrenassia. Cezayir’in bağımsızlık savaşında, ülkesini değil, Fransızları desteklemiş. Cezayir’i terk etmiş, bir daha ülkeye sokmamışlar.
Ajda Pekkan’ın 1975’te plağa okuduğu şarkının ilk bölümü şöyle:
Bilsen neler dönüyor şu garip dünyada,
Arkadaşlık düşmanlıkla yan yana.
Bazen sebep bir aşksa çoğu zaman da para
Değiştirir insanları hep bir anda.
Hiç bunları kendine dert etmeye değer mi?
Şu kısacık ömürler yeter mi?
Bu şarkı damarlarımıza girmiş, bünyemizi ele geçirmiş. İki kuşağı etkilemiş. Hiçbir şeyi dert etmiyoruz. Şarkının sözleri günümüze de cuk oturuyor. Nasıl mı? Kısa bir yolculuğa var mısınız?
-Yenidoğan Çetesi adlı bir yapılanmayı dünya suç literatürüne kazandırdık. İstanbul’da 112 Acil Çağrı Merkezi’nde çalışan kişilerle ortak hareket ederek, bebek acil hastalarını önceden anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk eden bu kişiler arasında doktor ve hemşireler var. Bebekler öldürülmüş. Kaç bebek belli değil. 12 diyen de var, fazlasını söyleyen de. Olayla ilgili ilk ihbar 27 Mart 2023’te CİMER’e yapılmış. CİMER, İstanbul İl Sağlık Müdürlüğüne, İl Sağlık Müdürlüğü de 21 Mayıs 2023’te Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğüne iletmiş. Tam 19 ay olmuş. Olay yeni patladı. O dönemin İl Sağlık Müdürü şimdi Sağlık Bakanı. Bazı hastaneler kapatılmış, 22 kişi tutuklanmış.
-Tarım ve Orman Bakanlığı tağşiş (Bir şeyin içine başka bir madde karıştırma, saflığını bozma) listesi yayınladı. Listeyi okumaya kalkmayın, bir ayda bitiremezsiniz. İsteyen deneyebilir. Bakanlığın internet sayfasında var. İki ayrı liste; biri sağlığı tehlikeye düşürecek gıdalar, diğeri taklit veya tağşiş yapılan gıdalar.
Bunlar denetlenen ürünler arasında yer alanlar. Denetimi yapılmayan gıdalardan haberimiz yok. Bir köftecide domuz eti çıkmasaydı aynı gürültü olur muydu?
-Hijyen bahsini hiç açmayalım. Temizlik nereden gelirdi?
-Açık Radyo kapatıldı. Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), 13 Kasım 1995’te yayın hayatına başlayan Açık Radyo’nun karasal yayın lisansını iptal etti.
-Çocuk ve kadın cinayetleri, trafik terörü, madde bağımlılığı sorunu, kara para davaları,
-Sosyal medya fenomenlerine yönelik ithamlar,
-Önlenemeyen enflasyon, emeklilere reva görülen aylık, gelir dağılımındaki adaletsizlik, rüşvet iddiaları, işsizlik,
-Yargı, sağlık, eğitim, çevre konularındaki dertler, şikayetler,
-Kayırmacılık, torpil, liyakatsizlik yakınmaları,
-Sığınmacılar sorunu.
Öyle kötü örnekler var ki, her biri tek başına toplumsal çürümenin geldiği boyutu gözler önüne seriyor. Soma’dan Ankara’ya yalın ayak yürüyen maden işçilerinden haberimiz bile olmadı.
Bunlar toplumu komaya sokacak hastalıklar değil mi? Dubai çikolatası kadar ilgi çektiğini sanmıyorum.
“Türkiye’de en güvendiğiniz kurum?” anketi yapılmış. Çıkan sonuç utanç verici. Kimse kimseye güvenmiyor, herkes kendine güveniyor. Herkes sadece kendini iyi insan sanıyor. Herkes iyiyse bu koku, bu pislik, bu çürümenin kaynağı ne? Yine dış güçler mi?
Bu bile toplumsal travma belirtisi sayılmaz mı? Güven sorunu yaşanırken insanlar mutlu olabilir mi? Anket sonuçları facianın boyutlarını gösteriyor:
Medya: %0.9,
Politikacılar: %1.0,
Yargı: %1.4,
Diyanet: %2.0,
Belediyeler: %2.9,
YSK: %3.5,
ÖSYM: %4.0,
Bankalar: %4.2,
TBMM: %10.2,
Cumhurbaşkanlığı: %11.1.
Polis: %16.5,
Ordu: %19.7.
Hepsine güveniyorum: %4.4
Hiçbirine güvenmiyorum: %18.2
Güvensizlik batağına gömülmüşüz. Kendi seçtiklerimize bile güvenimiz yok. Hem belediyeciler hem politikacılar dip yapmış. Medyaya güven yüzde birin altına düşmüş. Kime güveneceğiz?
Bunlar enkaz görüntüsü değil mi? Sosyal bilimcilerin bu enkazın kalkabileceğine dair görüşleri neler?
Ahlaki değerler ters dönmüş. İçki sarhoşluğu geçici, ahlâksızlığın getirdiği sarhoşluk ve hasar kalıcı. Dünya sarhoşluğu denilen şey, ahlâkın rafa kaldırılması, değerlerin boşaltılmasıdır.
Ahlâk ve merhamet tasını tarağını topluyor, valizini hazırlayıp kaçmanın hazırlığını yapıyor. Bu gördüklerimiz, yaşadıklarımız bunun işareti.
Türkiye Felsefe Kurumu Başkanı İonna Kuçuradi’ye kulak verelim: İki bakkal var, ikisi de doğru tartıyor; ilki insanları kandırmaması gerektiği için, diğeri müşteri kaybetmemek için. Asıl olan ilktir, ikincisi ise sahtedir, göstermeliktir, müsameredir. İşte bu farkı herkese öğretmek gerek.
Öyle bir haldeyiz ki, aradığımız sadece doğruluk. İncelikleri çoktan geride bıraktık. Teşekkürü ve şükrü unuttuk. Tiyatronun oyuncusu da biz, seyircisi de…
Ajda Pekkan “Hiç bunları kendine dert etmeye değer mi?” diyordu. Biz de öyle yapıyoruz. Dert etmiyoruz, tepki göstermiyoruz, çare aramıyoruz. Sadece yakınma, ah, vah! Çivisi çıkmayan ne kalmış? Sen mi çakacaksın sökülen çivileri? Boş ver. Ne diyordu Ajda: Hoş Gör Sen!
Afganistan doğumlu Amerikalı doktor ve yazar Halit Hüseyin, “Uçurtma Avcısı” romanında şu tespitte bulunmuş: Yalnızca bir günah vardır, tek bir günah. O da hırsızlıktır. Onun dışındaki bütün günahlar hırsızlığın çeşitlemesidir…
Acı ama gerçek: Dünyada bozulmuş insan kadar çirkin ve çirkinleşmiş yaratık yoktur. Edebiyatta kirli gerçekçilik akımının temsilcisi Charles Bukowski, “İnsanların bazen göründüğü kadar kötü olmadığını öğrendim.
İnsanlar göründüklerinden daha kötüler.” demiş.
Yazar Sema Kaygusuz ise X hesabından “Biz toplum değiliz. Yığınız.” paylaşımı yapmış.
Merhamet damarlarımız kurumuş. Tedavisi var mı? Her yeni güne katlanması zor haberlerle uyanmıyor muyuz? Benim hayata tutunmak için bulduğum can simitleri, kitap, müzik ve sinema. Bunca çürümüşlük içinde sığınağım bunlar. 21. yüzyılın münzeviliği bu üç değerle, bu üç güzellikle kaim. Benim için böyle.
Ajda ile başladık, Ajda ile veda edelim. Şarkı yine arak; Filippos Nikolau adlı Yunan sanatçının “Megie Mele” adlı şarkısından alınmış.
Hiç rahat yok mu bana şu yalancı dünyada?
Kimin ne hakkı var ki karışır hayatıma?
Hesap soramaz bana kim çıkarsa karşıma!
Kimin ne hakkı var ki karışır hayatıma!
Layla lay lay lay lalala la lalay
Layla lay lay lay la lalalalala
Layla lay lay lay lalala la lalay.