Birey, kaybettiklerini unutmaz. Kayıplar geride boşluk bırakır. Anne, baba, evlat, kardeş kayıpları derin yaralar açar. Ticari yaşamdaki kayıplar ise bir çok kişi için yıkım demektir. Kişisel kayıplarımızın dökümünü sıralamaya kalksak, uzun bir liste ortaya çıkar. Bir de toplumsal kayıplarımız vardır. Bunların büyük bölümü manevi değerlerdir. Binlerce yıl boyunca damıtılarak oluşturulan toplumsal değerlerdir. Bunlardan hangileri kayıplara karıştı? Bu kayıpları arayanımız var mı?
Toplumsal kayıp olarak ilk sıraya güveni koymak gerekir. Türkçe Sözlük’te, ‘korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu, itimat’ olarak nitelendirilen güvenden söz ediyorum. Güven kayboldu. Soranı çok, arayanı yok. Böyle tezat bir durum yaşanıyor.
Güvendiğimiz Dağlar
Kanadı bir ‘derviş’ tarafından kırılan kuşa Hz. Süleyman sorar: “Neden kaçmadın?”
Kuş yanıtlar: “Dervişlik hırkası giymişti, zarar vermez diye kaçmadım.”
Hz. Süleyman, kısas ile dervişin kolunun kırılmasına karar verir.
Kuş itiraz eder: “Kolunu kırmayın, hırkasını çıkartın. Onunla kandırıyor.”
Aynı öykünün uzun anlatımı da şöyledir:
Bir gün yaralı bir kuş Hz. Süleyman’a gelerek, bir dervişin kanadını kırdığını söyler. Hz. Süleyman dervişi çağırtır ve sorar:
“Bu kuş senden şikâyetçi, neden kanadını kırdın?”
Derviş kendini şöyle savunur:
“Sultanım, kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, yaklaştım yine kaçmadı. Teslim olacağını düşünüp atladım. Yakalayacağım sırada kanadı kırıldı.”
Hz. Süleyman: “Bak, bu adam haklı, niye kaçmadın? O sinsice yaklaşmamış, hakkını savunabilirdin. Şimdi kolum kırıldı diye şikâyet ediyorsun.”
Kuş: “Onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsa hemen kaçardım. Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez diye düşündüm” der.
Hz. Süleyman bu savunmayı doğru bulur. “Kuş haklı, dervişin kolunu kırın” diye emreder.
Ancak kuş: “Efendim, sakın böyle bir şey yaptırmayın” diyerek buyruğa itiraz eder.
“Neden?” diye sorar Hz. Süleyman.
Kuş sebebini şöyle açıklar: “Efendim, dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar. Siz bunun üzerindeki derviş hırkasını çıkarın. Çıkarın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasın.”
İyilik Damarımızı Kesen Numaracılar
Bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaktadır. Bir lokantanın yakınında büyük bir su birikintisi önünde, elindeki sopasının ucundaki ipi suya sarkıtmış vaziyette yaşlı bir adam durmaktadır. Sırılsıklam olmuştur.
O sırada bir adam yanına yanaşır ve sorar: “Ne yapıyorsun?”
“Balık tutuyorum” diye yanıtlar yaşlı adam.
Yaşlı adamın haline üzülen adam, “Çok ıslanmışsın, haydi oltayı bırak lokantaya girelim. Bir şeyler yiyip içelim” der.
Lokantanın sıcaklığında yemeklerini yiyip, bir şeyler yudumlarken, yardımsever adam, yaşlı adama takılır: “Bugün kaç tane balık yakaladın?”
Yaşlı adam yanıtlar: “Seninle beş oldu.”
Bu öyküde ne yaşlı adam çok zekidir ne ona yardım eden adam aptal. Yaşlı adam balık peşinde değildir. Kendi sığ düşüncesine göre onun avı alıklardır. Yaşlı adam insanların merhamet duygularından kazanç sağlayan bir sahtekardır. Ona yardım eden insan ise bir alık değil, hayırsever biridir. Güven duygusu zedelenen, merhameti istismar edilen, alık olarak yaftalanan iyi kalpli insan, muhtemelen bundan sonra karşılaştığı muhtaç insanlara aynı sıcaklıkla yaklaşmayacaktır.
Güven, Toplumsal Vicdanın Mayasıdır
Güven, toplumsal vicdanın, merhamet ve adalet hissinin mayasıdır. Güven yokluğu, toplumsal çürümenin ilk sebebidir. Güven yoksa, kişide aidiyet duygusu gelişemez, birlikte iş yapma, çözüm üretme çabaları gerçekleştirilemez.
Güven yoksa, yatırım olmaz. Sermaye akmaz. Güven açığı, cari açıktan kat kat tehlikelidir. Güven, ekonomik döngüde emek ve sermayeden daha değerlidir. Çarpanı yüksek, getirisi fazladır.
Seçim için geri sayım başladı. Seçim öncesi, kayıplarımızın bir bölümü gündeme gelir. Siyasi partiler, kaybettiklerimizi bize yeniden vereceklerini vaat ederler. Her seçim sonrası, yeniden güven kaybı yaşarız. Yalan, güven kaybının hokus pokusudur, abra kadabrasıdır.
Türkiye, güven indeksinde dünya sıralamasında ilk 10’da desem yutar mısınız? Yöneticisine, idarecisine, kurumlarına, sınavlarına, işe alım prosedürlerine inanılmayan bir ülkede güvenden söz edilebilir mi? Enflasyonun üç haneli olduğu bir ülkede güven kalır mı? Domates alırken bile, hem ücret hem ürün yönünden satıcıya güvenemiyorsak, daha ötesi var mı?
Başkalarına güvenmeyen, güven duymadığı kişilere karşı ahlâklı davranır mı?
Her kayıp ürünün yerine yenisini koyma imkanımız olur. Ama güven duygumuz tamamen kaybolursa, güvenimizi yitirirsek, emin sıfatıyla anılmaya layık insanımız kalmazsa, işte o gün her şeyimizi kaybettiğimiz gündür. “Dikkat! Kayıp Aranıyor” duyurusu güveni yeniden bulmada bize bir imkân sağlayacak mı dersiniz? Bulanların insaniyet namına…
Elin Eşeği ve Türkü Çağırmak
El elin eşeğini türkü çağırarak ararmış. Güven el eşeği değil, hepimizin en kıymetli ortak hazinesi. Ne yazık ki, güveni bulmak için türkü söyleyen bile yok. Kaybettiğimiz ne varsa onların kaybından hepimiz sorumluyuz. Kaybettiklerimizi birlikte aramazsak onu bulma imkanımız olmayacaktır. Allah sevdiği kulunu, önce eşeğini kaybettirir, sonra buldurup sevindirirmiş. Güven duygusu İçin de aynı şeyi söyleyebilsek!
“Özür dilerim lafı bir hata yapıldığında işe yarar, güven kaybedildiğinde değil. Hayat boyu hatalar yapın ama asla bir güveni sarsmayın. Çünkü, affetmek çok kolay, ama yeniden güvenmek bazen imkânsızdır. (Bu alıntının kime ait olduğunu tespit edemedim.)