Türk Eğitim Sisteminin nasıl olması gerektiği yüz yıldan fazladır tartışılagelen bir konu. Lakin henüz tüm toplumu kapsayıcı ve üzerinde anlaşılan bir eğitim modeli oluşturabilmiş değiliz. Belki de istenilen neticeyi alamamamızın nedeni eğitim sistemini salt okullardan ya da müfredattan ibaret gördüğümüzdendir. Oysa eğitim sisteminin sağlıktan istihdama kadar birçok kurumla bağlantısı var. Örneğin okulların sağlık, temizlik ve güvenlik gibi destek hizmetleri ihtiyaçlarının karşılanması ancak başka bakanlıklarla çözülebilecek bir meseledir. Yine okumuş gençlerin iş bulabilmesi ülkenin istihdam politikalarıyla bağlantılıdır. Yazımızın başına dönecek olursak bir asırdır tartışılan eğitim sistemi ile ilgili birçok konudan iki önemli görüşü masaya yatırmak isterim. Meşrutiyet döneminin Maarif Bakanı olan Emrullah Efendi’nin tez olarak ortaya koyduğu “Tuba Ağacı Nazariyesine” karşılık düşünür Satı Bey’in, tabandan tavana bir eğitimi benimseyen antitezini irdelememiz yerinde olacaktır. Günümüze kadar bu iki görüşü benimseyenlerle birlikte ikisini sentezleyerek eğitimin bütün kademeleriyle orantılı olarak ilgilenilmesi gerektiğini ortaya koyan aydınlarımız da yok değil. İlk Bakanımız Emrullah Efendi’nin sözünü bir hatırlayalım. “İlim yukarıdan başlar. Fakat ben bu nazariyeyi söylediğim vakit mekâtib-i ibtidâiyeyi (İlköğretim okulu) yapmayacağım, mekâtib-i ibtidaiyeye ehemmiyet vermeyeceğim demedim. En ziyade oraya ehemmiyet vereceğim. Mekâtib-i ibtidâiye içindir ki ben yukarıdan başlıyorum. Evet, şecere-i marifet şecere-i tûbâ gibidir. Onun kökü yukarıdadır. Bugün tarih tetkik olunsun, bütün fünûn meydana konsun; acaba ilm-i beşer nasıl terakki etmiştir.” Eğitimin sorunlarına bütüncül bir bakış açısıyla yaklaşılmalı ancak asıl yara neredeyse çözümünde orada saklı olduğu da unutulmamalıdır. Bir vücudun azalarına benzeyen eğitim sistemimizi, üniversitelerimizden; üniversitelerimizde diğer öğretim kademelerinden bağımsız düşünemeyiz.
Zannımca kökü yukarıda, meyvesi aşağıda olan yani cennetteki tuba ağacına benzetilen bu görüş yabana atılamayacak kadar önemlidir. Eğitimin kalitesine etki eden tüm aktörleri (Bina, öğrenci, idareci, veli, araç-gereç, program vs.) unsurları bir araya getirmiş olsanız dahi başroldeki öğretmenin niteliğini artmıyorsa istenilen sonuca ulaşamayız. Öğretmenleri yetiştirecek elit bir kadro olmadığı takdirde tabandan/ilkokuldan başlamanın da bir anlamı olmayacaktır. Bu nedenle evvela işe öğretmen yetiştiren eğitim fakültelerinden başlamamız gerekecektir. Bu noktada yapısal değişikliklerle birlikte derslerin niteliği, hocaların keyfiyeti son derece önemlidir. İşin mütehassısı olan hocaların yetiştirmiş olduğu öğrenciler ileride öğretmen olacak ve onlarda görev yaptıkları eğitim kademelerinde arzu edilen öğrencileri mutlaka yetiştireceklerdir. İyi bir hoca, iyi bir öğrenci; iyi öğrencilerde iyi bir gelecek olacaktır bizler için. Emrullah Efendi’nin bu nazariyesini kabullenmemiz okulöncesini, ilkokulu, ortaokulu veya liseyi ihmal etmemiz anlamına da gelmemelidir. Yalnız çözüm adresini göstermesi açısından Tuba ağacı nazariyesi dikkate alınması gereken bir görüştür. Yükseköğretimin bütün bölümlerinde bir paradigma değişikliğine gitmekle bu işe öncelik vermemiz yerinde olacaktır. Bu tespitlerimizden sonra ne demek istediğimizi belirtmek üzere öğretmen yetiştirme mantalitesine/anlayışına yoğunlaşabiliriz.(Madde sayılarımız sitemizdeki önceki yazımızdan kaldığı yerden devam etmiştir.)
3) Ülkemizin Öğretmen İhtiyacı Kadar Eğitim Fakülteleri Açmak
Bugün doksandan fazla olan eğitim fakültelerinde okuyan on binlerce öğrencimizin ihtiyaç fazlası olduğunu biliyoruz. Üstelik zamanında mesleki formasyondan yoksun, alakasız bölümlerden alınanların öğretmen yapılması eğitimdeki kalite sorununu ve öğretmenlerin niteliğini de tartışılır bir duruma getirmiştir. Eğitim fakültelerinde bile ihtiyaçtan fazla öğretmen dururken bölüm haricindeki mezunlardan öğretmen alınması hem adalet ilkesine hem de mesleğin saygınlığına gölge düşürmektedir. Bu tür uygulamalar geride kalmış olsa da olumsuz neticeleri yıllarca sürmüştür. Aslında ne kadar öğretmene ihtiyacımızın olduğu Milli Eğitim Bakanlığımızın veri tabanında mevcuttur. Yüksek Öğretim Kurumuyla koordineli olarak çalışıldığında işlemi küçük fakat neticesi büyük olan bu önemli konu çok kısa sürede kökünden çözülebilecektir. Her alan mezunun kendi alanında hizmet vermesiyle hem öğretmenlerimizin istihdamı sağlanmış hem de ülkemizin insan kaynağı zayi edilmemiş olur.