Yakın tarihlerde Fransa’da ve Türkiye’de benzer özelliklere sahip iki vaka yaşandı.
Birincisi, Fransa’da Marion Anne Perrine (kısaca Marine) Le Pen’le alakalı olandır.
Kendisi avukat ve siyasetçi. 2012, 2017 ve 2022 yıllarında Fransa cumhurbaşkanlığı için aday oldu.
Marine Le Pen, 2022 seçimlerinde Cumhurbaşkanı seçilen Emmanuel Macron’dan sonra en çok oyu aldı.
Marine Le Pen’in 2027 yılında yapılacak seçimlerde Cumhurbaşkanı seçilme ihtimalinin oldukça yüksek olduğu tahmin ediliyordu.
Marine Le Pen, Babası Jean-Marie Le Pen’in uzun süre liderliğini yaptığı, aşırı sağcı parti olarak bilinen Ulusal Birlik (Rassemblement National; RN) Partisi’nin 2011-2021 yılları arasında Genel Başkanlığını yaptı. Halen bu partinin (RN) Meclisteki parti lideri olarak görev yapmakta ve bu görevi Haziran 2022’den bu yana sürdürmektedir.
Marine Le Pen’in, siyasi yolculuğunda Fransız aşırı sağını cumhurbaşkanlığına dokunma mesafesine kadar getirdiği görülmektedir.
Bu durumda, Marine Le Pen’e yargı yoluyla dokunmak, hakkında dava açarak mahkûmiyet kararı vermek, bu kişinin en azından 2027 seçimlerinde Cumhurbaşkanlığına aday olamaması demektir. Kısaca, bu durum, Le Pen’in, Cumhurbaşkanı seçilmeye en yakın olduğu bir dönemde seçilmesinin engellenmesi manasına gelmektedir.
Marine Le Pen’in Yaşadıkları
Marine Le Pen’in Avrupa Parlamentosu (AP) üyesi olduğu dönemde 2 kişiye hayali danışmanlık hizmetleri yapmasına karşılık olarak AP fonlarıyla maaş ödediği iddia ediliyor.
Fransa’da Marine Le Pen’in de aralarında bulunduğu, Ulusal Cephe Partisinden AP üyeliğine seçilen bazı kişiler hakkında 2004-2016 yıllarında AP’de “hayali istihdam” gerçekleştirdikleri iddiasıyla 2015 yılında soruşturma açılmıştı.
Paris savcılığı, soruşturma kapsamında Marine Le Pen vd. AP üyeleri hakkında AB’ye ait fonları kötüye kullandıkları ve “bu suçu gizledikleri” gerekçesiyle dava açılmasını istedi.
Ulusal Birlik Partisinin (RN) önde gelen ismi ve eski cumhurbaşkanı adayı Marine Le Pen ile diğer AP üyesi kişilerin aralarında bulunduğu 27 partilinin AB fonlarını kötüye kullanmaktan yargılandıkları dava, 2024’te Paris Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başladı.
Le Pen ve Diğer Kişiler Hakkında Verilen Mahkûmiyet ve Siyasi Yasaklar
Paris Ceza Mahkemesi, aşırı sağcı lider Marine Le Pen hakkında AB fonlarını zimmetine geçirmekten yargılandığı davada 31 Mart 2025 günü 5 yıl siyasi men yasağının derhal uygulanmasına, 2 yılı ertelenmiş, 2 yılı elektronik kelepçeyle gözetim altında geçirilmek üzere 4 sene hapis ve 100 bin avro para cezası verilmesine hükmetti.
Sekiz Ulusal Birlik partisi milletvekili ve 12 yardımcı da suçlu bulundu.
Mahkeme, AP’nin toplam kaybının 2,9 milyon euro olduğunu ve Le Pen’in yaklaşık 474.000 euroyu zimmetine geçirdiğini tahmin etti.
Aslında Marine Le Pen hakkında verilen cezai mahkûmiyet kararı kesinleşmiş değildir. Yani Le Pen bu karara karşı temyiz yoluna müracaat edebilir. Temyiz aşamasında bu karar bozulabilir.
Fakat savcılar, Paris Ceza Mahkemesi’nde yargı makamının itirazları ve temyiz sürecinin sonuçlanmasının beklenmesi sürecinin işletilmesi yerine, Marine Le Pen hakkında talep ettikleri 5 yıl boyunca Cumhurbaşkanlığı seçimleri de dâhil olmak üzere tüm seçimlerde aday olmaktan men edilmesi yönündeki uygulamanın derhal başlatılmasını istediler.
Hâkimler, Anayasa Konseyi’nin bazı kararlarından hareketle temyiz sürecinin sonuçlanmasını beklemeden cezanın infazına hükmettiler. Buna göre, aşırı sağcı Le Pen, 2027 yılında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olamayacaktır.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 2027 yılında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin favori adaylarından birisi olan Marine Le Pen’in yolsuzluktan suçlu bulunduğu kesinleşmemiş mahkeme kararı sonrasında yaptığı açıklamada “Fransa’da yargı makamının bağımsız olduğunu, hâkimlerin saygı görme haklarının mevcut olduğunu ve hâkimlerin korunması gerektiğini” belirtti.
Esasen Marine Le Pen de, “Mahkemeler, siyasi iktidarın emrindedir, yargı bağımsız değildir, siyasi iktidarın emirlerine göre siyasi kararlar vermektedir” şeklinde yaygara çıkararak aşırı fanatik taraftarlarını sokağa çağırabilirdi, ama bunların hiçbirisini yapmadı.
Aslında Marine Le Pen, tam da bir hukuk devletinde nasıl davranılması gerekiyorsa öyle davrandı. Yani Paris’te verilen kararlara saygılı olduğunu belirmiş oldu.
Aslında Marine Le Pen hukuki bir hak olarak: “Efendim, Paris Ceza Mahkemesinin kararı kesin değildir; kesinleşmemiş bir karar sebebiyle hakkımda siyasi yasak uygulanamaz, Temyiz sürecinin sonucunu, yani kararın hukuken kesinleşmesini beklemek lazım; bu acelecilikle ne yapılmak isteniyor; mutlaka Temyiz sürecinin sonucu beklenmelidir; bu süreç beklenmediği için Paris Ceza Mahkemesinin verdiği kesinleşmemiş ceza kararına bağlı olarak hakkımda verilen 5 yıllık siyasi yasak kararını tanımıyorum” da diyebilirdi.
Ama Le Pen bu yola da gitmedi. O, kişisel çıkarlarını ve siyasi ikbalini öne çıkararak, Fransa yargısı üzerinde lekelenmeye, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının gölgelenmesine yol açmadı. Aslında bu, tam bir “sorumlu vatandaş” tavrından başka bir şey değildir.
Ekrem İmamoğlu Hakkında Yaşananlar
Marine Le Pen’in yaşadıklarının bir benzerini İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da yaşadı.
Aralarındaki fark, birisi hakkında (Marine Le Pen) Mahkeme tarafından cezai mahkûmiyet kararının verilmiş olması, bu kararın, kesinleşmese de siyasi yasakları da içermesi, diğeri hakkında ise daha cezai soruşturma sürecinin henüz yeni başlamış olmasıdır.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu 19 Mart Çarşamba günü sabah saatlerinde gözaltına alındı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan açıklamaya göre, İmamoğlu hakkında iki tür suçlama yapıldı;
Birincisi, “silahlı terör örgütüne yardım etmek”, “Suç örgütü yöneticisi olmak”; “suç örgütüne üye olmak”tır.
İkinci tür suçlamalar, “irtikâp”; “rüşvet”; “nitelikli dolandırıcılık”; “kişisel verileri hukuka aykırı şekilde ele geçirmek”; “ihaleye fesat karıştırmak”tır.
Yakalanarak gözaltına alınan İmamoğlu hakkında 23 Mart 2025 günü nöbetçi sulh ceza hakimliğince mali nitelikli soruşturmalar kapsamında “suç örgütü kurmak ve yönetmek”, “rüşvet almak”, “irtikap”, “hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek” ve “ihaleye fesat karıştırmak” suçlarından dolayı tutuklama kararı verildi.
İmamoğlu hakkında, mali nitelikli suçlardan zaten tutuklanmasına karar verildiği için, üzerine atılı “silahlı terör örgütüne yardım etmek” suçundan kuvvetli suç şüphesi bulunmakla birlikte, bu suçlama gerekçesiyle hakkında tutuklama kararı verilmesine gerek görülmemiştir.
İçişleri Bakanlığı, “yolsuzluk” soruşturması kapsamında tutuklanan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun geçici tedbir olarak görevinden uzaklaştırıldığını bildirdi.
İBB Meclisi, 26 Mart Çarşamba günü t İmamoğlu’nun yerine CHP adayı Nuri Aslan seçti.
Tüm bu yaşananlar, olağan yargılama ve idari faaliyetlerdir.
Bu suçlamalar kapsamında ne tür deliller var bilmiyoruz.
Cumhuriyet Başsavcılığının açıklamalarına göre, yolsuzluk miktarı 560 Milyar TL.
Bugün Dolar 38.01 TL.
560 Milyar TL’nin Dolar olarak karşılığı: 14 milyar yedi yüz otuz üç milyon $’dır.
560 Milyar, Marine Le Pen hakkında verilen karara konu yolsuzluk rakamının çok çok üstündedir. Marine Le Pen’in yolsuzluk rakamı (2,9 milyon Euro) İmamoğlu’na isnad edilen rakamın yanında devede kulak kalır.
İmamoğlu ve diğer bazı İBB çalışanları hakkında başlatılan bu soruşturma ve tutuklama kararları üzerine, CHP lideri Özgür Özel halkı sokaklara çağırdı.
Özel, İmamoğlu’nun tutuklanması durumunda, Türkiye’de büyük bir krizin kapıda olduğunu, Türkiye ekonomisinin ve Türk dış politikasının dibe batacağını, Türkiye’nin iç huzurunun mahvolacağını, Ne Meclisin artık çalışıp bir şey yapabileceğini ne de bu ülkenin yarınları için doğru adımların birlikte atılabileceğini, bütün uzlaşma ihtimallerinin tamamen tükeneceğini söyledi.
Özel, yapılan bu adli soruşturmanın CHP’ye yapılan bir “DARBE” olduğunu belirtti.
Özel, yüksek tonda seslenerek bu yapılanlarla “Bundan sonraki Cumhurbaşkanının önü kesiliyor” demiştir.
Özel’le birlikte diğer CHP sözcüleri ile muhalif çevreler yargıyı mutlak töhmet altında bırakacak şekilde, “Erdoğan emretti, savcılık harekete geçti” söylemlerini dillendiriyorlar.
CHP’nin Sokak Eylemleri İle Ulaşmak İstediği Amaçlar
Bütün bunlarla amaçlanan, İmamoğlu hakkında adli soruşturma ve kovuşturmanın kesinlikle yapılmamasıdır.
CHP, halkı sokak eylemlerine çağırarak, yukarıda bahsini ettiğim ithamlarda bulunarak şunları amaçlamaktadır:
“Hiçbir kimse suç işleyemez, suç işlediği tespit edildiğine dair delillere ulaşıldığı takdirde hakkında derhal soruşturma ve kovuşturma açılır, yargılamalar yapılır, tutuklama kararları verilir ve hak ettiği cezaya mahkûm edilir”.
“Ama İmamoğlu hakkında, ne tür suç işlediği iddia edilirse edilsin, soruşturma açılamaz, yargılama yapılamaz, suçluluğu mahkeme kararıyla ortaya konulamaz, suçluluğu tespit edilerek hakkında siyasi yasaklama yoluna gidilemez”.
Sokak eylemlerinde, toplanan halka yönelik söylemlerde ve diğer açıklamalarda, kesinlikle soruşturma ve suçlamama konularına temas edilmiyor.
Neden soruşturma açıldı, soruşturmaya esas olan bulgular, belgeler, iddialar, suçlamalar neden hukuka aykırı? bunlara dair hiçbir söylem yoktur.
Burada doğrudan yargılama faaliyetini hedef alan bir tutum söz konusudur.
Yani Özel ve diğer CHP’liler, “bu ülkede hiçbir yargı mercii, İmamoğlu ve arkadaşlarını, hangi suçu işlerse işlesin kesinlikle yargılayamaz, yargılamaya kalkışırsa bütün gücümüzle yargılamaya mani olmak isteriz” demek istiyorlar.
Burada doğrudan anayasal düzene, yargı sistemine, adalet kurumlarına yönelik bir eylem, direnç, isyan söz konusudur.
Fransa’da Marine Le Pen’in ortaya koyduğu, yargı kararlarına saygılı olma, hukuk düzeninin işlerliğini kabullenme, hukuka saygılı olma, sorumlu vatandaş tavrının tam tersi bir durum söz konusudur.
Marine Le Pen, Frasna’da aşırı sağ olarak bilinen bir partinin önceki dönemde (2011-2021) genel başkanı, Haziran 2022’den bu yana da Meclisteki parti lideri olarak sorumlu Fransız vatandaşı olarak hareket etmektedir.
Esasen Avrupa’da “aşırı sağ”ın daha agresif ve sorumsuz davranacağı beklenirken, Marine Le Pen, bu beklentiyi yok eden olumlu bir davranış sergilemiş, “Fransız mahkemelerinin verdiği karar acıtmaz” anlayışıyla hareket etmiştir.
CHP lideri ve partililer ise, Türk yargısının, en ağır iddiaları içeren suçlamaları soruşturmasına bile tahammül göstermemektedir. Cumhuriyetin kurucusu olarak böbürlenen bu parti, Türk anayasal düzenini ve yargı sistemini yıkıcı eylemlerin içinde yer almaktadır.
Burada belki şu söylenebilir:
“Türkiye’de yargı ile alakalı sorunlar var; bu davada da sorunlar yaşanabilir”.
O zaman yapılması gereken, yargılama sürecini sabote etmek, her türlü yargılama faaliyetlerine mani olmak değil, yargılamanın salimen yürütülmesine müsaade etmektir.
Şayet yargılamada bir sakatlık varsa, bu sakatlık mutlaka, karara da yansıyacaktır.
İşte o zaman, yargı kararının her türlü eleştirisi, haklı hale gelecektir.
Fakat bu eleştirilerin de, mutlaka mecrasında, hukuki ilke ve normlar çerçevesinde yapılması gerekir.
Sadece genel, hiçbir delile istinat etmeksizin, salt karalama amaçlı söylenecek sözler meşru ve hukuki zeminde kabul edilebilir eleştiriler sayılmayacaktır.
Yani “bu karar, TCK ve CMK’nın şu hükümlerine, şu şu gerekçelerle aykırıdır” kabilinden eleştiriler olmalıdır. İşte o zaman, ben de bütün gücümle bu eleştirilere katılırım.
Ama maalesef, Türkiye’de hep tartışmalar, soruşturmanın gizli olduğu, bulgu, bilgi ve belgelerin bilinmediği bir ortamda yürütülmekte, ithamlar, yargıyı yıpratıcı söylemler, bu dönemde yapılmakta, kararlar verildiğinde, bu sözleri söyleyenler sus pus olmaktadırlar.
Yani bu kişiler, tam da konuşulacak zamanda susmakta, konuşulmaması gerekli zamanlarda da, dosyanın münderecatı hakkında hiçbir bilgi sahibi olmaksızın, yargıyı yok edici yönde tahripkar sözler söyleyerek kamuoyunun beynini karıştırmaktadırlar.
Bence, CHP, Cumhuriyeti kurduğu iddiasında ise, demokratik hukuk devleti olan cumhuriyetin gereklerine önce kendisi uymalı, bunun gereği olarak, yargılama sonucunu beklemeli, asıl karar verildikten sonra, haksızlıklar varsa o zaman Türkiye’yi ayağa kaldıracak eylemlerde bulunmalıdır.
CHP’nni bu yaptıkları aslında bir yandan Türk hukuk sistemine ve yargı sistemine zarar verirken, diğer yandan asıl zararı kendisine vermektedir. Bu yaşananlar, CHP’nin aşırı derece itibar kaybetmesine, hatta “intiharına” sebep olabilir. Benden söylemesi…