“Küçük cihaddan büyük cihada döndünüz.
O, kulun nefsanî arzularına karşı yaptığı cihaddır.”
(Kenzu’l-Ummâl, 4/430, hn: 11260.)
Bu yazımızda size bir meydan savaşından bahsedeceğiz. Bu savaş, dünyanın başka yerlerinde süren savaşlar kadar bizleri ilgilendiriyor. Belki de bizim için en büyük savaş (cihad-ı ekber) bu savaştır.
Bu savaş Vücut memleketinde ve Göğüs meydanında, Nefis ordusuyla Kalp ordusu arasındaki meydan savaşıdır.
Vücut memleketinin arşivcisi ve tarihçi (vakanüvis) Kuvve-i Hâfıza bize şöyle anlattı:
Nefis ve Kalp arasında vuku bulan savaşlar pek çoktur. Bu savaşlardan ibretli iki tanesini ben size anlatayım:
Nefis ordusuyla Kalp ordusu (…) tarihinde göğüs meydanında karşı karşıya geldiler.
Kalbin ordusu Nefsin ordusuna nisbetle oldukça azdı. Kalbin ordusu 300, Nefsin ordusu ise 900 kişiydi.
Nefis ordusunun merkezinde zırhlara bürünmüş Nefis vardı. Etrafını en güçlü muharipler çevrelemişti. Sağ cenahta zulmüyle meşhur “Kuvve-i Gadabiye”, sol cenahta ise ahlâksız “Kuvve-i Şeheviye” vardı. Nefis ve ordusu savaşı kazanacaklarına kesin gözüyle bakıyorlardı. Çünkü onlar hem kalabalık, hem de usta silahşörlerden oluşuyordu.
Kalp ordusunda ise, merkezde Kalp vardı. Kalp, iki veziri Akıl ve Hidâyet’i yanına almıştı. Sancağı İhlâs’a vermiş, sağ cenahın komutasını Takva’ya, sol cenahın komutasını ise Sabr’a vermişti.
Savaştan önce birebir mübâreze/çarpışma başladı.
İlk önce Kalp ordusundan Himmet, Şevk isimli atıyla meydana çıktı. Nefis ordusundan da Himmet’e karşı Yeis çıktı. İkisi de uzun müddet çarpıştılar. Yeis, Himmet’in Kuvve-i Mâneviye adlı kalkanını bir gürz darbesiyle parçaladı ise de, Himmet, üzerinde (لا تقنطوا) “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin!” âyetinin yazılı olduğu kılıcıyla vurup Yeis’in başını uçurdu.
Himmet’e karşı bu sefer Ucub adlı süvari hücum etti ve Himmet’in başına vurarak, onu atından düşürdü. Himmet’in imdadına İhlâs yetişti, “كونوا لله” “Allah için olunuz!” diyerek mızrağıyla vurup Ucbu öldürdü. Himmet’i terkisine alarak, tekbirler ve alkışlar içerisinde orduya getirdi.
Arkasından Nefis ordusundan Aculiyet’e karşı, Kalp ordusundan Sabır adlı komutan çıktı. Aculiyet’in bütün saldırılarına karşı daima savunmada kalan Sabır, nihâyet bir fırsatını bulup “اصبروا وصابروا و رابطوا” (Sabredin, sabır yarışı yapın, düşmanı gözetleyin!) diyerek Aculiyet’i vurup öldürdü.
Nefis ordusundan kibirli, kendini beğenmiş, menfaatperestlikleriyle meşhur Fikr-i İnfiradî ve Tasavvur-u Şahsî adlı iki şahsa karşı Kalp ordusundan İsar ve Şefkat çıktılar ve ikisini de öldürdüler. Şefkat, Nefis ordusuna dönüp خير الناس من ينفع الناس “İnsanların hayırlısı insanlara faydalı olandır!” diye haykırdı.
Nefis ordusu tarafından çok güvenilen, sevilen ve itaat edilen Gelenek ve Görenek adlı iki komutan kardeşe karşı, Kalp ordusundan Tevekkül tek başına çıktı. Kalp ordusunun en güçlü askeri Tevekkül olmakla beraber, bu iki düşman nerdeyse onu öldürüyordu. Tevekkül iki kılıçla savaşıyordu ve neticede iki düşmanı da yere serdi. Önce Nefis ordusuna, arkasından Kalp ordusuna dönerek iki kere “Tevekkül edenler ancak Allaha tevekkül etsinler” “Hasbünallah ve ni’mel vekil” diye haykırdı. Kalp ordusu “Yaşa! Varol!” diye bağırırken, Nefis ordusundakiler ise “yuuh!” diye nâra atıyorlardı.
Sonra, Nefis ordusundan bütün meşakkatlerin anası ve bütün rezaletin yuvası denilen Meylür-rahat meydana çıktı. Bu savaşçı için Nefis, Cellâd-ı Sehhar (sihirleyici cellat) diyordu ve ona çok güveniyordu. Bu savaşçıya karşı Himmet’in kardeşi Gayret çıktı. Gayret çok çevik, hareketli idi. Düşmanı ise tam tersine çok yavaş hareket ediyordu. Bir yağ tulumu gibi şişkindi, ama kılıcı oldukça keskin, darbesi öldürücüydü. Bu ikisi arasındaki çatışma oldukça uzun sürdü. Kâh birisi, kâh diğeri üstün geliyordu. Nihâyet Gayret çevikliği, hareketliliğiyle Meylür-rahat’ı vurup öldürdü. Gayret, Nefis ordusuna dönüp “ليس للانسان الا ما سعي” “İnsan için ancak çalıştığı vardır”[1] diye haykırdı. Nefis ordusundan alaylar, hakaretler bir uğultu halinde yükseldi.
Cuma günü Kalb’in ordugâhında Hidâyet’in imamlığında topluca namaz kılındı. Hidâyet, üç cenahın komutanlığını üstlenmiş olan Sabır, Takva ve İhlâs adlı komutanların hürmetine Allah’ın bu orduyu meleklerle teyid edeceğini, zaferin Kalp ve ordusunun olacağını müjdeledi. Fakat ordunun, hükümdar Kalb’e, Takva, Sabır ve İhlâs adlı komutanlara tam bir bağlılığı olması gerektiğini, itaat olmazsa mağlubiyet olacağını da ihtar etti. Şu âyeti okudu “Birbirinizle çekişmeyin; sonra cesaretiniz kırılır, kuvvetiniz elden gider!”[2]
Kuvve-i Vâhime,[3] ordunun azlığından dolayı korkup “Nefis ve ordusuna karşı galip gelemeyiz, savaştan vazgeçelim!” dedi ise de, Hidâyet, “Sayıca az nice topluluk(lar), sayıca çok olan topluluk(lar)a Allah’ın izniyle galip gelmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir”[4] âyetini okudu ve -başta Bedir Savaşı olmak üzere- tarihten pek çok misaller verdi. Ümid ve Cesaret adlı iki kardeş komutan da, Kuvve-i vâhime’yi azarlayarak, ordunun maneviyatını artırıcı sözler söylediler.
Kalp beyaz bir elbise giymiş, eline büyük bir gürz almıştı. Hidâyet’in vaazından sonra, o da tesirli bir konuşma yaptı, Nefs’in çirkinliğinden, ordusunun azgınlığından ve fesatlarından, bu memlekette huzurun ancak onları kahretmekle sağlanacağından, cihadın (cihad-ı ekberin) faziletinden bahsetti; ahireti, cennet ve cehennemi hatırlattı; ağladı ve orduyu da ağlattı. Sonra oldukça hazin ve uzunca bir dua yaptı, bütün ordu onun duasına “Âmin! Âmin!” diyerek iştirak etti. Kalp sancağı İhlâs’a verdi. Daha sonra da bütün ordu birbiriyle helalleşti ve “Allah, Allah!” diyerek kendilerinden üç misli kalabalık olan Nefis ordusuna hücum ettiler.
Bu savaşta
- Hikmet – Cerbeze ile
- Tefekkür – Vesvese ile
- İhlâs – Hubbu Cah ve Riya ile
- Râbıta-i Mevt – Tûl-u Emel ile
- Tevazû – Kibir, Gurur, Ucb ile
- İffet – Zina ve Fücur ile.
- Sıdk – Kizb ile
- Hilm – Gadab ile
- Şecaat – Tehevvür ile
- Adl – Zulüm ile
- Kanaat – Hırs ile.
- İktisat – İsraf ile,
- Zühd – Hubb-u Dünya ile.
- Sabır – Aculiyet ile savaşıyordu.
Savaş başladığı esnada, şiddetli bir rüzgâr esmeye başladı. Bu rüzgârla beraber Kalp ordusunun içinde tanımadıkları beyaz atlı, heybetli, sarıklı süvariler de görünmeye başladı. Bu askerler başlangıçta tek tük iken ilerleyen zaman içinde neredeyse Kalp ordusundan daha fazlaymış gibi görünmeye başladılar. Bunların Hidâyet’in bahsettiği melekler olduğunda şüphe yoktu. Bu hâl askerleri daha da cesaretlendirdi ve coşturdu.
Nefis ordusuna filleriyle, atlı ve yayalarıyla Şeytan ve ordusu yardıma gelmişti. Ama Kalp ordusunun azlığına rağmen, onlara imdada gelen Melek ordusunu görünce, ordusuyla beraber savaş meydanından kaçtı.
Günün sonunda savaş da son buldu. Ordusunun azlığına rağmen savaşı Kalp kazandı. Büyük kayıplar vermiş olan Nefis ordusu, geri çekilmek zorunda kaldı. Nefis, Kalp ordusuna öfkeyle yumruğunu salladı “Sizinle işimiz daha bitmedi!” dedi ve atını mahmuzladı.
[1] Necm, 53/39
[2] Enfâl, 7/46
[3] Kuvve-i Vâhime: Vehim kuvveti. Olacak bir şeyi olmayacak, olmayacak bir şeyi olacak gibi zannetme hissi. Bütün şüphelerin temelinde bu kuvve vardır.
[4] Bakara, 2/249.
Harika bir yazı. Diline yüreğine sağlık