Evet! Hakikaten Meteris’den şehre giren umumi caddeyi bırakıp da soldaki Patikadan dereye doğru yürünecek olursa Abdehil mahallesine girebilirsiniz.
Gülü’nün evi ise mahallenin ilk kenarında, sol kol üzerinde yassı bir sırt üzerinde iki Oda bir mutfaktan ibaret küçük ve toprak damlı bir evceğiz.
Kapısının önü Düzeltilmiş, her iki tarafına kat kat (Kadife çiçeği) ve gece Safalar dikilmiş ve çiçeklendirilmiş küçük ağaç kapısının üstündeki arış (Asma) kapısının önünü gölgeliyor… Duvarlar bembeyaz badanalı, evin içi de dışı gibi temiz mi temiz… Odaların penceresinden bakılınca bütün mahalle önünde! İşte Gülü’nün evi burasıdır.
Güllü gerçi evvelce Çatal kaya’da bulunmuş ise de orası kendisini fazla yıpratmamış ve buranın havası onun mizacına da uymamış olacak ki, Çatal kaya’yı terk ile Abdehil mahallesinin en ücra köşesindeki bu evi kiralamış ve buraya taşınmıştır. Esasen bu gibi kadınlar mahalle içlerinde oturamaz ve barınamazlardı.
Burası ise kenar bir semt olduğundan kendisine burada dokunan da olmamış… Güllü, uzun boylu, iri vücutlu, sıhhatli, oldukça da güzel, neşeli mi neşeli. Samimi mi samimi… Çatal kaya’da olduğu gibi kapısı herkese açık değil., istediğini ve gözüne kestirdiğini içeriye alır, onunla dost olur, samimi olur… İşte Güllü, bu Karakterde bir yosma…
Beri tarafta Harput’un tipik simalarından ve eski Hovardalarından Hafız Nuri namında bir zat var ki, bunu Harput’a sevmeyen, bununla dost olmayan tek kimse yok. Şen, şatır, hangi mecliste, hangi eğlence Âleminde bulunursa o toplulukta neşe yaratmasını bilir, eğlenir, eğlendirirdi. Birinci Cihan harbi henüz başlamamış. Harput bolluk ve ucuzluk halkı da zevk ve neşe içinde, işte tam bu sıralarda bir tesadüf, Hafız Nuri ile Güllüyü karşı Karşıya getirmiş. İkisi de calkazan (Aşın latifeci) İkisi de hovarda ve aynı yolun Yolcuları. Hemen anlaşıyor ve sevişiyorlar. Bu dostluk uzun zaman devam etmiş ve birinci cihan harbi patlak verince Hafız Nuri askere çağrılmış.
Bu acı haber, iki sevdalıyı can evinden vurunca ikisi de dertli. İkisi de gözyaşlı. Günlerce, haftalarca bu acılarını yenmeye çalışırken ayrılık günleri de gelip çatmıştı. Tam bu sıralarda karşı karşıya gelerek bu türküyü yaratmışlardır. Az zaman içinde bu türkü Harput’a ve Harput’un bütün çevrelerine yayılmıştır. Hafız Nuri, bu türküyü beraberinde bir Dost yadigara diye şark cephesine götürmüş, bütün cepheye yayılmış. İri Gülü ise onu bir emanet gibi Harput’a göğsünde saklamış ve dilinden düşürmemiştir.
Birinci cihan harbi devam ettiği müddetçe, Mehmetçikler cepheye giderken, Cepheden dönerken, siperde iken Harput’un bu türküsünü söyleyerek sıladaki Sevgililerini anmışlar ve kendi kendilerini teselli etmişlerdir. Hafız Nuri, ‘Harput’a hava tebdiline gelmiş, dükkânında eski kılık kıyafetleriyle alış verişine başlamıştı, bu sıra cepheden hava tebdili veya izinli olarak külliyetli miktarda asker geliyor ve yol uğrağı Elazığ’dan geçip köylerine ve civar illere gidiyorlardı, bu geçişlerinde Vilayet merkezinden Harput’a kadar olan bir saatlik yolu çıkmak ve sonra tekrar inmek zahmetine katlanarak Harput’a geliyorlardı. Ne için biliyor musunuz? Aziz okuyucularım! Hafız Nuri’yi görmek için…
Bunlar, kafileler halinde Harput’a çıktılar mı her şeyden evvel Hafız Nuri’nin dükkanını arar bulurlardı. Dükkânın önüne gelince: Hafız Nuri siz misiniz?.. Diye sorarlar, Hafız Nuri ise: He babam, he hakkum benim, buyurun.., deyince dükkana girer otururlar, Hafız Nuri’den bu türkünün kahramanı olarak izahat isterlerdi. o da Güllü ile olan macerasını bu yabancı misafirlere tatlı tatlı anlatır ve bunlara aynı aynı izzet-i ikramda bulunurdu.
KAŞLARIN İNCE İNCE
Kaşların ince ince
Ölürüm görmeyince
Ben sana yar mı derim
Sineme sarmayınca
Sigaramın dumanı
Yoktur yarın imanı
Altından köşk yaptırdım
Gümüşten merdivanı
Köşkün köşküme karşı
Atma göğsüme taşı
İnşallah kavuşuruz
Dosta düşmana karşı
Yöre: Elâzığ
Kaynak kişi: Levent Çelik
Salih Turhan
Kubilay Dökmetaş
Sevgilerimle…