Modern dünyada İslami muhalefet nasıl olmalıdır? Bu konu üzerinde uzun zamandır düşünüyordum. Haber programlarında izlediğim bazı görüntüler bu yazıyı kaleme almama vesile oldu. Öncelikle muhalefet mefhumu üzerinde durmalıyız. Muhalefet, İslam kültür ve medeniyet havzasında oluşmuş bir kavram değildir. Geleneksel yönetimler, itaat üzerine kuruluydu. Halkın istek ve beklentilerinin dikkate alınması, adaletin sağlanması hükümdarın insafına, vicdanına ve diyânetine bırakılmıştı. Kadim zamanlarda insanlar bu konuyu bir mesele olarak algılamamışlar ve itaat yaklaşımı ile hareket etmişlerdi. Modernleşme teorisi, yönetimi bir sorun olarak algılamıştır. Toplumu idare etmenin sosyal bir problem olarak algılanması, modern demokrasilerin de doğmasına vesile olmuştur. Zamanla demokrasiler, yönetimin dışındaki konularda da değerler üretmiştir. Bu değerler yeni bir kültürü ve hayat tarzını da beraberinde getirmiştir. Bu durum insanların üretime, tüketime ve çalışma hayatına yaklaşımını değiştirmiştir.
Avrupa’ya İslam coğrafyalarından Avrupa’ya giden göçmen teknelerini hep düşünmüşümdür. İnsanlar hayatını tehlikeye atarak bir meçhule nasıl kendilerini bırakabilir? İşsizlik parası, sağlık ve sosyal güvence bugünü anlamamıza yarayan en sihirli kavramlardır. Sağlık ve sosyal güvence en fazla yükselen değer haline geldi. Buna karşılık gençlerde özellikle bedeni işlerde çalışma arzusunda büyük bir azalma görülüyor. Köylerde neredeyse nüfus kalmadı. İnsanlar doğal üretimden koptu. Ailede kadın ve erkeğin rolleri değişti. Kadın da iş hayatının vazgeçilmezi olarak kabul edildi. Buna karşılık geleneksel âile yapısının sürdürülebilirliği tehlikeye girdi.
Modern muhalefet kültürü, demokrasi kültüründen kaynaklanıyor. Demokrasi kültürü denen şey de birlikte ve birbiriyle uyum içinde yaşama irfanını farklı bir yöne doğru değişim sürecine sürüklüyor. Küresel bir düzen var ve bu düzen hepimizi etkiliyor. Eğitim, hukuk ve iş hayatında kurulu düzeni değiştiremiyoruz. Bu düzen içinde hayatımızı sürdürmemiz durumunda da değerlerimiz zarar görüyor. Çocuklarımızın ve torunlarımızın dini hayatı tehlike taşıyor. Müslümanlara bir misyon biçilmiş. Küresel dinamiklerle de desteklenmiş düzenden rahatsızlık duyuyorsan yine küresel kodlar taşıyan muhalefet seçeneğini kullanmalısın deniyor. Yüz bin kişilik hatta bir milyon kişilik gösteriler yapmak geçmişte neyi değiştirdi? Bundan sonra neyi değiştirebilir? Sistemin biçtiği rol sokak gösterilerine dayalı muhalefet üzerine oturuyor. Modern muhalefet refleksleri, İslami manada toplumsal dönüşüm zeminine su taşımıyor. Ümmetin maslahatları adına elimize müşahhas bir kazanım da geçmiyor.
Tarihimizi de dikkate alarak muhalefet vakıasını iki tutumda özetleyebiliriz. Bunları Huseynî muhalefet ve Hasenî muhalefet olarak isimlendirebiliriz. Hz. Hüseyin Efendimiz Ashâb-ı kiramın çoğunluğunun hilafına ve kendi içtihadıyla bir muhalefet hareketine teşebbüs etti. Onun bu içtihadına ve hatırasına her dâim hürmet ederiz. Resûl-i Ekrem Efendimiz’in “kim cennet eli bir kimseye bir adama bakmak isterse Hüseyin’e baksın” tebşirat-ı nebevisini (Sahih-i İbn Hıbbân, IV, 421), hiçbir zaman hatırımızdan çıkarmayız. Ancak bir de Hz. Hasan’ı anlamak gerekir. Hz. Hasan İslam’ın ahkâm bakımından kabulü ve tatbiki ile ilgili hiçbir tereddüdü olmayan bir idareye emaneti teslim etmiştir. Son tahlilde Allah’ın kitabını ve Resulünün sünnetini kendine referans kabul eden bir yönetime karşı kendini yönetimden geri çekme ameliyesinde bulunmuştur. Modern ulus devlet yönetim biçimleriyle mukayese yaparsak konu daha iyi anlaşılabilir. Farz-ı muhal Hz. Hasan, kabul ettikleri kânun-ı esâsîde “bu ülkede yasalar kısmen de olsa dine dayandırılamaz” yazan bir yönetime, emaneti bırakmış değildir. Hz. Hasan’ın muhalefeti müspet muhalefettir. Müslüman nesillerin kırdırılmasına hizmet etmeyen varoluşçu bir muhalefettir. Hz. Hasan’ın bu hareketinin gerçekleştiği yıla “Âmü’l-cemâa/Toplanma yılı” denilmiştir. O yıldan sonra fetih hareketleri yeniden başlamış ve Müslümanlar, değerleri ve nesilleriyle varoluş gayretini günümüze kadar getirebilmişlerdir. Tarihte iki yüze yakın Müslüman devlet kurulmuştur. Her birinin İslam irfanı, sanatı ve medeniyetine katkısı olmuştur. Sonuçta önceki nesillerden alınan emanet aktarılmıştır.
Günümüzde yapılması gereken ve ümmet-i Muhammed’in maslahatına olan tercih kanaatime göre Hasenî muhalefettir. Dünyanın neresinde olursa olsun düzenlediği gösteri yürüyüşü sebebiyle güvenlik güçleriyle karşı karşıya gelen kardeşlerime şu hususları belirtmek isterim. Basın açıklaması, bildiri ve yürüyüşlerinizle İslamî söyleme katkıda bulundunuz. Müslümanların modern dünyada kullanacakları dilin nasıl olması gerektiğine katkıda bulundunuz. Bu katkınız asla küçük görülmemelidir. Ancak bundan sonra biraz da “insan kaynaklarının sürdürülmesi” konusuna ağırlık vermelisiniz. Huseynî muhalefet ile Hasenî muhalefet arasında mutedil bir yol tutturmalı ama son tahlilde Hasenî muhalefet yolunu tercih etmelisiniz. Günümüz şartlarında Hasenî muhalefet yolu neler olabilir diye sorarsak şu hususları söyleyebiliriz. Çocuklarımızı kendi değerlerimize sahip olarak yetiştirmek en büyük mesele haline gelmiştir. Asıl bu konuya sahip çıkmalıyız. Tüketime dayalı bir hayat anlayışından kurtularak küresel güçlerin bizlere biçtiği rol modelinin dışına çıkabiliriz. Gerektiğinde insanların çoğunun kaçtığı kırsal alanları ve köyleri doldurmalı ve üretime katkı yapmalıyız. Hasenî muhalefet, nesilleri ve değerleriyle birlikte var olmayı sürdürmektir. Çoğunluk ruhuna körü körüne bağlı kalmak değildir. Gerektiğinde fiziksel olarak çoğunluğun arasında ama azınlık ruhu ile yaşamak ta Hasenî muhalefet kapsamına girer. Cemaat ruhunu ve “tevhîdî içtimâî hayat” hedefini kaybetmeden üretime ve istihdama ağırlık vermeliyiz. İslâmî mektepleşmeye ağırlık vermeliyiz.
Bir cemaat ruhuna yakalayabilmek ve buna sahip olmak, değerlerimizin hâkim olmadığı dünyada sahip olabileceğimiz en büyük kazançtır. Bu ruhu, gerektiğinde azınlık moduna geçerek sağlayabiliriz. Çocuklarımızı kendi değerlerimize uygun yetiştirmemiz büsbütün imkânsız hale geldiğinde azınlık ruhuna geçişte asla tereddüt etmemeliyiz. Bu ruhu yakaladıktan sonra da sahip çıkıp, sürdürmemiz gerekir. Sağlam ve sürdürülebilir aileler yetiştiren doğal toplum dinamiklerini yakalayacak eğitim, üretim ve istihdam nizamımızı kurabilmemiz, düşmanlarımızın kalbine modern reflekslerle yapacağımız muhalefetten daha çok korku salacaktır. Bu vesile ile cennet gençlerinin efendileri Hz. Hasan ve Hüseyin’i, vefatlarından yüzyıllar sonra, yol gösterici kişilikleriyle de rahmetle anıyoruz.