İnsanlık erdemleri deriz sık sık. Bunlara sahip olmak ne büyük nimet ve ne büyük lezzettir. Hayatı, mekanik olarak yıpranan hücrelerin doğal sonucu olarak, fiziksel ölümle son bulan bir kesit olarak görmek ise ne büyük acı ve ne büyük bir zillettir.
Aldığı gıdalarda bulunan yüzlerce maddeden biri olan kalsiyumun vücudunda nereye gideceğine kendisi karar veremeyen aciz bir insanın, kainat ve onun yaratıcısı sonsuz kudret hakkında kafa tutan sözlerini hiçbir akıl ve vicdan terazisi tartamaz.
O kalsiyum ki, yolunu şaşırmadan kemiklere, dişlere gidip hayat oluyor. Göze gitmiş olsa, hepimiz kemikleşmiş gözaklarımız ile birer zombi gibi dolaşırdık herhalde. Veya tırnaklarımız kemikleşseydi, uzayan tırnaklarımız yerine uzayan kemikler olsaydı ne kadar garip ve içimizi gıcıklayan tuhaf bir hale düşerdik değil mi?
Bu örnek, aynı anda vücudumuzda oluşan yüzlerce belki binlerce mekanizmadan sadece bir tanesi. Kendimize hakim olduğumuz bir an var mıdır diye düşünüyorum, lavaboya isteyerek mi ihtiyaç duyuyoruz, biz karar verince mi acıkıyoruz, iki dakika nefes almadan durabiliyor muyuz, yeter artık nefes almaktan yoruldum deyip bir köşeye çekilebiliyor muyuz?
Bize öyle büyük bir nimet verilmiş ki, o nimeti değerlendirebilenler, yaratılışı da, hayatı da, kendisini yoktan var edeni de farkediyor, biliyor ve insanlık erdemi olarak ilk ve en büyük kazancını cebine koyuyor. O nimet akıldır.
Nereye baksanız, insan için yaratılmış, insan mutlu olsun diye hiç şikayet etmeden görev yapan bitkileri hayvanları görüyorsunuz. Hatta canlı cansız herşey. Gökyüzü ve yeryüzü muhteşem sanat eserleri ile dolu.
İnsanı oluşturan ve gözle görülmesi mümkün olmayacak kadar küçük olan hücrelerin içinde, bir koca dünya gibi işleyen bir sistem kuran, koca kainat içinde hücreden galaksilere kadar, hiç aksamayan, çatışmayan bu nizamı inşa eden gücün şuursuz, bilgisiz ve tesadüf denen bir durumla açıklanabileceğine inanmak ne derece akılla ve vicdanla bağdaşır?
Bir arkadaşımın anlattığı bir hikaye, bir göz yaşı damlası gibi hala zihnimde duruyor.
Bir çocuk fakir olan babası ile, uzun zamandır gidemediği sirk’e girmek için bilet kuyruğunda bekliyormuş. Önlerinde kendileri gibi fakir olan bir aile varmış. Sıra onlara geldiğinde, 3 çocuğu ile gelen adam bilet fiyatını sormuş. Cebinde o kadar parası çıkışmayan adam, çaresiz şekilde bocalarken, çocukları da endişe ile onun yüzüne bakıyorlarmış. Adam o kadar zor durumda kalmış ve çocuklarının önünde çaresiz düşmüş, alnından ter dökülmeye başlamış.
Tam bu sırada, sırada arkasında olan çocuğun babası yere bir kağıt para atmış, sonra eğilip onu almış ve önündeki adamın omzuna dokunarak cebinizi karıştırırken paranızı düşürdünüz buyurun demiş.
Adam, mahcubiyetle karışık bir şükran duygusu ile gözlerini kaçırarak teşekkür etmiş ve sevinerek sirk’e girmişler.
Sıra kendilerine geldiğinde, biraz önce cebindeki parayı diğer adama veren baba, çocuğuna bilet paralarının kalmadığını söylemiş. Çocuk önce bir üzülür gibi olmuş. Sonra, onlar bizden daha fakirdi değil mi baba diye sormuş. Evet yanıtını alınca, babasının boynuna sarılmış ve yine de içinde ukte kalan sirk’e, başka bir gün gitme hayali ile eve dönmüşler. Aynı çocuk birgün, çok iyi konumlara geldiğinde, bu olayı anlatıp babasıyla gurur duyduğunu, asaletin ve insanlık değerlerinin asla dünyalık menfaatlerle ölçülemeyeceğini vurgulamış. Hayata yeni atılan gençlere hersene verdiği ilk dersin adı buymuş, İnsanlık Erdemleri.
Merhamet, yardımlaşma ve sevgi. Herşeyi tesadüfe bağlayan yanlış anlayışın, bu duyguları hangi tesadüfle açıklayabileceğini bilen var mı?
Bırakın insan olmayı, hayvanlar bile çocuklarına sevgi şefkat ile kolkanat geriyor. Bir anne köpeğin yavruları için verdiği mücadeleye şahit oldunuz mu hiç? Gözlerinizden yaşlar boşalır, oturup saatlerce düşünürsünüz inanın.
Bir sosyal medya ortamında, Allah’ın varlığına inanmayan birinin, gerçek yaratıcının ‘’ bilgi ‘’ olduğunu söylediğine, ve bu bilgilerin de her canlının genlerinde kodlanmış olduğuna, dolayısı ile o canlının başına gelecek herşeyin orada depolanmış olduğunu ifade ettiğine şahit olmuştum.
Peki, aynı kişi, merhametin, sevginin, ahlakın genlerde nasıl kodlandığını açıklayabiliyor mu?
Çocuğuna bilet alamadığı için zor durumda kalan fakir bir babaya, kendisi de fakir olduğu halde cebindeki parayı, onu kırmayacak hassasiyette bir mizansen ile veren adamın ruh yüksekliğini hangi bilgi kavramı ile açıklayabilir?
İNSANLIK ERDEMLERİ. Bunlar bizi insan yapan kıymetler. Hücrerlerimizi biyolojik bir aygıt olmaktan çıkarıp, kendisini yaratan güce teşekkür eden, biyoritmi ile içi şükür dolu hayatlara çeviren işte bu erdemlerdir. Beden ölür, ruh ölmez. İşte bu gerçeğin açılımı size.
İyi insan olmak, doğru adam olmak, sadık bir dost olmak, güvenilir bir arkadaş olarak anılmak, yüzündeki tebessümün ardında sevgi ile merhameti yoğurmuş bir insan olmak… Genetik şifrenin, tesadüf inancının, evrim teorisinin açıklamakta aciz kaldığı, Rahman ve Rahim olan yüce Mevlamızın bizlere ikramıdır bu özellikler.
Siz, sizin hakkınızda söylenen güzel sözlerden ibaretsiniz. İyi insanların varlıklarındaki huzur ile dönen dünyamızı, ülkemizi, devletimizi, milletimizi, ayyıldızlı bayrağımızı Mevla kötülüklerden korusun.
Üstad’ım kaleme aldığınız yazınızı bir nefes’te okudum,her zerresine gönülden katılıyorum.Allah”ın eşrefi mahluk olarak halkeddiği biz fani’lerin her anımızı hamd ile geçirmemiz gerekliliğine inanıyorum.Rahmet’li Muhsin Yazıcıoğlu’nun da dediği gibi bir saniyesine hükmedemediğimiz dünyada iyi insan,iyi arkadaş,iyi dost olabilmeyi becermek gayreti ve arzusunda olmalıyız.Nefesimizin sahibine emanet olunuz.saygı,sevgi ve muhabbetle kucaklıyorum.