• Anasayfa
  • Yazarlar
Çarşamba, 18 Haziran, 2025
  • Giriş
  • Kayıt Ol
Hür Havadis
  • Türkiye
  • Dünya
  • Politika
  • Kültür ve Sanat
  • Spor
  • Ekonomi
  • Sağlık
  • Belediyeler
11 °c
Ankara
Bulunamadı
Tüm Sonuçlar
  • Türkiye
  • Dünya
  • Politika
  • Kültür ve Sanat
  • Spor
  • Ekonomi
  • Sağlık
  • Belediyeler
Bulunamadı
Tüm Sonuçlar
Hür Havadis
Bulunamadı
Tüm Sonuçlar
Anasayfa Genel

İslam’a Göre Sevgi Nasıl Olmalı?

Editör Yazar Editör
20 Ocak 2021
Genel
0 0
0
0
PAYLAŞIM
2
GÖSTERİM
Facebook'da paylaşTwitter'da paylaşWhatsapp'ta paylaş

SEVGİMİZE KUR’ÂN AYARI: Kalb, insanın bedeninde küçük bir organdır. Ancak bütün bedenin komuta ve idaresi, bu küçücük et parçasının elindedir. İnsan, onun sevdiğini sever; onun kızdığına kızar. Onun istediği yere gider; onun yüz çevirdiği yerden uzaklaşır. Peygamber Efendimizin lisânıyla kısacası, “…Bu et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur. Eğer o bozulursa, bütün vücut bozulur.” (Bkz: Buhârî, Îman, Büyû, 2; Müslim, Müsâkât, 107)
O hâlde kalbi terbiye, duygu ve düşüncelere hâkim olmak, insanın bu dünyada da, âhirette de istikametini belirleyen çok önemli bir unsurdur.
İnsan, sevdiği kimselerle beraberdir. Onların yanında kendini bulur, duygularını tam olarak ifade eder. Bazen mekân ve zaman olarak farklı konumlarda bulunulsa da, insanın kalbi, hep sevdikleriyle çarpar. Bu yüzden Rabbimizin sevgi duyulan kimselere dikkat çekmiştir. Şeytanı ve onun dostlarını sevmememizi ister.
Çünkü bu kötü sevgi insanı, cehenneme sürükler. Allâh’a, Rasûlü’ne ve Allâh’ı sevenlere yakınlık ise, insanı cennete götürür.
Bu genel bilgilerden sonra, bir de Kur’ân-ı Kerim çerçevesinde dostluk ve düşmanlıklara bakalım. Allâh’ı sevmek ve Allah için buğz etmek nasıl olur? Allâh’ı sevmenin şekli ve şartları nelerdir? Allah’ın sevgisini nasıl hak ederiz? Aslında her bir soru, Kur’ân-ı Kerim’in bütünlüğü içinde daha pek çok âyet-i kerîme ile ifade edebilir.
Zaten Kur’ân’ın tamamı, Allâh’ın kimi sevip kimi sevmediğini, sevilen kul olmak için neler yapılması gerektiğini anlatmaktan ibaret değil midir?
MÜ’MİNLER, ALLÂH’I SEVER
Allah Teâlâ, insanın kalbinde pek çok sevginin var olabileceğini (Âl-i İmrân, 14), ancak mü’minin kalbinde bulunacak en güçlü sevginin “Allâh’a duyulan muhabbet” olduğunu haber vermiştir: “İnsanlardan bazıları Allah’tan başkasını Allâh’a denk tanrılar edinir de onları Allâh’ı sever gibi severler. Îman edenlerin Allâh’a olan sevgileri ise, (onlarınkinden) daha fazladır…” (el-Bakara, 165)
Mü’minler, Allâh’ı, meleklerini, peygamberlerini, Cebrâil ve Mikâil’i sever, onlara düşman olmayı aklından bile geçirmez. (el-Bakara, 98)
ALLÂH’IN RASÛLÜ, CANLARDAN ÖTE SEVİLMELİDİR
Allâh’a muhabbet, kuru bir iddia değildir. Bir mü’minin Allâh’a duyduğu muhabbetin seviyesi, O’nun Rasûlü’ne olan muhabbet ve itaatine bağlıdır: “(Rasûlüm!) De ki: Eğer Allâh’ı seviyorsanız, bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Âl-i İmrân, 31)
“Peygamber, mü’minlere kendi canlarından daha yakındır. Eşleri, onların anneleridir…” (el-Ahzab, 6)
Peygamber Efendimiz de şöyle buyurmuştur:
“Hiçbiriniz beni babasından, evlâdından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe kâmil mü’min olamaz.” (Buhârî, Îman, 8)
“Size verdiği nimetler dolayısıyla Allâh’ı sevin. Allâh’ı sevdiğim için beni sevin. Beni sevdiğim için de âilemi (ehl-i beytimi) sevin.” (Tirmizî, Menâkıb, 31)
EŞ VE ÂİLE SEVGİSİNDE DİKKATLİ OLUNMALIDIR
Allah Teâlâ, insana eş ve çocuk sevgisini, tabiî bir meyil ve ihtiyaç olarak vermiştir. Ancak bunların büyük bir imtihan vesilesi olabileceği, bir “fitne”ye düşürebileceği unutulmamalıdır. Onların kalpte olan sevgisinin, Allâh’ın, Rasûlü’nün ve Allâh’ın dini uğrunda çalışmanın önünde bir engel olmamasına dikkat etmelidir.
“Ey îman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının. (…) Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır. Büyük mükâfât ise, Allâh’ın yanındadır. O halde gücünüz yettiğince Allâh’a isyandan kaçın…” (et -Teğâbün, 14-16)
“De ki: Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, kesâda uğramasından korktuğunuz ticâret, hoşlandığınız meskenler, size Allah’tan, Rasûlü’nden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidâyete erdirmez.” (et-Tevbe, 24)
Âile, insana verilmiş bir emânettir. Akrabalık, sadece bu dünya şartlarında tesis edilmiş bir bağdır. Kıyâmet günü, akrabalıkların bir geçerliliği ve yardımı dokunmaz. (el-Mümtehine, 3)
İnsan, gücü nisbetinde kendisini cehennem ateşinden koruduğu gibi, emri altındakileri ve âilesini de korumakla mükelleftir.
“Ey îman edenler! Kendinizi ve âilenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun…” (et-Tahrîm, 6)
Bazen insan istese de âilesini dalâletten koruyamaz. Bu konuda Kur’ân-ı Kerim, Hazreti Nûh ile Hazret-i Lût’un hanımlarını (et-Tahrîm, 10), Hazret-i İbrahim’in babası Âzer’i (el-En’âm, 74) ve isyan bataklığında boğulmuş Hazret-i Nûh’un oğlunu (Hûd, 42-43) haber verir.
Elbette insanın kalplere hükmetme, sevdiğini hidâyete erdirme gücü yoktur: “(Rasûlüm!) Sen sevdiğini hidâyete erdiremezsin; bilâkis, Allah dilediğine hidâyet verir ve hidâyete girecek olanları en iyi O bilir.” (el-Kasas, 56)
Ama insanın olabildiği kadar yakın akrabasından başlayarak sevdiklerine ulaşması, onların hidâyete ulaşması için çırpınması gereklidir. Buna rağmen şirk ve küfü üzerinde ısrar ederlerse durum değişir. İşte o zaman bir müslümanın gönül dünyasında akrabalık bağlarını bile sekteye uğratır.
Her ne kadar örfün gerektiği asgarî insânî münâsebetler devam etse de, onlarla sıkı fıkı bir dostluk kurulmaz. Belki onlarla münâsebet, onları hayra ve hakka dâvet etme, ipleri tamamen koparmama sebebiyledir.
“Allâh’a ve âhiret gününe inanan bir toplumun -babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları da olsa- Allâh’a ve Rasûlü’ne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin. İşte onların kalbine Allah, îman yazmış ve katından bir rûh ile onları desteklemiştir.
Onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan râzı olmuş, onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar, Allâh’ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, kurtuluşa erecekler de sadece Allâh’ın tarafında olanlardır.” (el-Mücâdele, 22)
“Biz, insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer onlar, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme!..” (el-Ankebût, 8)
“(Kâfir olarak ölüp) cehennem ehli oldukları açıkça belli olduktan sonra, akraba bile olsalar, (Allâh’a) ortak koşanlar için af dilemek ne peygamber yaraşır, ne de inananlara…” (et-Tevbe, 113)
MÜ’MİN, ÎMAN EDENLERİ KARDEŞİ OLARAK GÖRÜR
Allah, ateşten bir çukurun kenarında birbiriyle düşman haldeyken kalpleri uzlaştırıp bir nîmet olarak inananları kardeş kılmıştır. (Âl-i İmrân, 103) Bu sebeple mü’minler arasındaki münâsebet, öncelikle kardeşlik üzerine kurulmalıdır. (el-Hucurât, 10) Onlar, ayrıca birbirlerinin velîsi, yardımcı ve dostu kılınmıştır. (el-Mâide, 55; el-Enfâl, 72)
Allah da mü’minlerin dostudur. (el-Bakara, 257) Mü’minler, Allâh’ın, Rasûlü’nün ve mü’minlerin dışında bir veli (dost) aramazlar. Yine bu sayılanlar dışında bir “izzet” ve “şeref” arayışına da girmezler. (en-Nisâ, 139) Gerçek izzet ve üstünlük Allâh’ın yanındadır. (Yûnus, 65; Fâtır, 10; el-Münâfikûn, 8) Nihâî gâlip olan da, sadece Allah, Rasûlü ve mü’minlerdir. (el-Mâide, 56)
Şayet mü’minler, Allâh’ın belirlediği bu sınırlar içinde kalmaz, başka ittifaklar arayışına girer, başka dostlar arar ve nihayet dininden dönerse, o zaman Allah, kendi dinine hizmet etmek üzere başka bir kavmi vazifelendirir.
Bu topluluğun vasıfları ise şu âyet-i kerîmede sayılmıştır: “Ey îman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (bilsin ki) Allah, sevdiği ve kendisini seven, mü’minlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar. (Hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar.) Bu, Allâh’ın dilediğine lütfudur. Allâh’ın lütfu ve ilmi geniştir.” (el-Mâide, 54)
MÜ’MİNLER, KÂFİRLERİ VE EHL-İ KİTABI DOST EDİNMEZLER
Mü’min temiz insandır. Günahın, fıskın, zulmün, isyanın olduğu topluluklarda bulunmaz. (en-Nisâ, 140; el-Mâide, 57-58; Hûd, 113) Kalbini nifak, küfür ve günaha tamamen açmış kimselerle zaman geçirmez, onlarla dostluk peydâ etmez. (en-Nisâ, 144; el-Mücâdele, 14; el-Mümtehine, 1) Tıpkı âile fertleri bahsinde söylediğimiz gibi, insânî münâsebetlerini, örfün gerektirdiği kadar ve mecburen devam ettirir. (el-Mümtehine, 8-9) Ama onlarla çok yakın bir ahbaplığa girmez.
“Ey îman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar, birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost tutarsa, onlardandır…” (el-Mâide, 51)
Çünkü ehl-i kitap, Müslümanların inanç ve bağlılıklarından rahatsızdır (el-Mâide, 59); mü’minlerin bir şeyle mutlu olması onları derinden üzer, aksine mü’minlerin bir şeyden üzüntüye kapılması da onları mutlu eder, mü’minlere duydukları kin ve öfke sebebiyle neredeyse parmak uçlarını ısırırlar. (Âl-i İmrân, 118-120)
Hattâ bu noktada Yahudilerle müşrikler, mü’minlerin en yaman düşmanlarıdır. (el-Mâide, 82) Onları eskisi gibi küfre, şirke ve dalâlete sürüklemek ister, bunun için fırsat kollar. (el-Bakara, 120; en-Nisâ, 89; el-Mümtehine, 1-2) Dünyada her an bir bozgunculuk ve fitne çıkarmak isterler.
Allah da onların fitne ateşini söndürmektedir. (el-Mâide, 64) Mü’min ferâsetiyle buna imkân vermemeli, onların inanç, ahlâk, gelenek ve yaşayışlarına imrenmemelidir. (et-Tevbe, 85) Onlar, şeytanın dostları, yandaşlarıdır. Şeytan da kendi yandaşlarını, sadece ateşe çağırır. (Fâtır, 5-6)
Allah kimin, mü’minlerin dostu, kimin de düşmanı olduğunu en iyi bilendir. (en-Nisâ, 45) Kâfirler, canlıların en kötüsü (el-Enfâl, 8) ve mü’minlerin apaçık düşmanıdır. (en-Nisâ, 101) Bu sebeple kâfirler de hiçbir zaman dost edinilmemelidir. (Âl-i İmrân, 28; el-Mâide, 81) Şayet mü’minler böyle bir hataya düşerlerse, yeryüzünde büyük bir fitne ve karmaşa olur. (el-Enfâl 73)
 “Üzeyr, Allâh’ın oğludur!” diyen Yahudiler de, “Meryem oğlu Mesih (İsa) Allâh’ın oğludur.” diyen Hıristiyanlar de kâfir olmuştur. (et-Tevbe, 30; el-Mâide, 72, 73, 75)
Ayrıca Yahudiler, Allâh’ı bırakıp hahamlarını, hıristiyanlar da rahiplerini rabler edindiler. (et-Tevbe, 31) Onların din hakkındaki söz ve hükümlerini, Allâh’ın indirdiğine tercih ettiler. (el-Mâide, 63) Hâlbuki Allah onlara, tek bir ilâhın hükmüne boyun eğmelerini emretmişti. Onlar, Allah’la olan ahidlerini bozunca, Cenâb-ı Hak onları lânetlemiş ve kalplerini katılaştırmıştır. (el-Mâide, 13, 14)
Münâfık erkek ve kadınlar da birbirinin dostu ve yardımcılarıdır. (et-Tevbe, 67) Onlar, îman hususundaki yeminlerini, kendilerini korumak için kalkan edinmiş ve kalplerindeki küfrü gizlemişlerdir. (el-Münâfikûn, 1-2) Görünüşleri, sözleri hoş da olsa (el-Münâfikûn, 4), içleri mü’minlere karşı kin ve gayz ile doludur.
ŞEYTANLAR DA MÜ’MİNLERİN DÜŞMANIDIR
Her peygamberin insan ve cinlerden kendilerine düşmanlık etmek isteyen şeytanları vardır. Onlar yaldızlı sözlerle peygamberleri aldatmak isterler. Peygamberleri, bu vesveselere karşı Allah Teâlâ muhafaza etmiştir. (el-En’âm, 112) Ama mü’minler, şeytan ve nefislerinin fısıltılarına karşı dikkatli olmalıdırlar.
Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır. (el-En’âm, 142; el-A’râf, 22, Yûsuf, 5) Şeytanlar, inanmayanların dostudurlar. (el-A’râf, 27) Mü’minler, şeytanın adımlarını takip etmemelidirler. (el-En’âm, 142) Şeytan insanlara söz ve umut vermiş, boş vaatlerle insanları peşinden sapıklığa sürüklemiştir. (en-Nisâ, 120-121)
“Ey insanlar! Allâh’ın vaadi gerçektir, sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı (şeytan) da Allah hakkında sizi kandırmasın! Çünkü şeytan sizin düşmanınızdır, siz de onu düşman sayın. O, kendi taraftarlarını ancak ateş ehlinden olmaya çağırır.” (Fâtır, 5-6)
Şeytanın mü’minler üzerinde bir gücü yoktur, onun gücü sadece kendisini dost edinenleredir. (en-Nahl, 99) Cinlerden insanlarla uğraşan, insanlardan da cinlerle iş görmeye çalışan kimseler vardır. İkisi de birbirinden faydalanırlar, ancak âhirette bu menfaatlerinin karşılığı ateştir. (el-En’âm, 128-130)

Önceki Haber

Bölgede dengeleri değiştirecek iddia: Esad, İsrail ile anlaşma masasına oturdu

Sonraki Haber

Sevmek Ve Sevilmek Üzerine

Editör

Editör

Sonraki Haber

Sevmek Ve Sevilmek Üzerine

Bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin

  • 381 Takipçi
REKLAM
  • Tarihte Bugün
  • Çok Okunanlar
  • Yazarlar

Tarihte Bugün; 18 Haziran 1988 – Başbakan Turgut Özal, Ankara Atatürk Spor Salonu’nda ANAP Büyük Kongresi’nde Silahlı Saldırıya Uğradı

18 Haziran 2025

Tarihte Bugün; 17 Haziran 1992 – Yeni Galata Köprüsü Törenle Hizmete Açıldı

17 Haziran 2025

Tarihte Bugün; 16 Haziran 1950- TBMM Türkçeleştirilmiş Ezanın Özünde Olduğu Gibi Arapça Okunmasına Dair Kanunu Kabul Etti

16 Haziran 2025

Tarihte Bugün; 15 Haziran 1826 – Sultan II. Mahmud, Yeniçeri Ocağı’nı Kaldırdı “Vaka-i Hayriye”

15 Haziran 2025

ÖĞRETMENİM BENİ FARK ET!…

29 Temmuz 2022

ANNELER CARİYE OLUNCA!…

1 Haziran 2022

HOŞGELDİN ASYA

25 Mart 2023

AYDINLIK YARINLARA

11 Mart 2022
Ahmet Tek

Ahmet Tek (131)

Dr. İsmail Tekpınar

Dr. İsmail Tekpınar (92)

Dr. Adnan Küçük

Dr. Adnan Küçük (71)

Necati İLMEN

Necati İLMEN (60)

Dr. İdris Tüzün

Dr. İdris Tüzün (48)

Sinan Tekin

Sinan Tekin (46)

Ali Murat Duman

Ali Murat Duman (41)

Bayram Baş

Bayram Baş (35)

Ekrem YILDIRIM ESEVELİOĞLU

Ekrem YILDIRIM ESEVELİOĞLU (29)

Doç. Dr. Şemseddin Kırış

Doç. Dr. Şemseddin Kırış (25)

Prof. Dr. Emre Güler

Prof. Dr. Emre Güler (22)

Fatıma Zehra

Fatıma Zehra (14)

Dr. İsmail Tekpınar

Dr. İsmail Tekpınar (13)

Esra Çakan Kandemir

Esra Çakan Kandemir (5)

İbrahim Eksilmez

İbrahim Eksilmez (2)

Son Haberler

Tarihte Bugün; 18 Haziran 1988 – Başbakan Turgut Özal, Ankara Atatürk Spor Salonu’nda ANAP Büyük Kongresi’nde Silahlı Saldırıya Uğradı

18 Haziran 2025

Ümit Özdağ Davasında Tahliye Kararı

17 Haziran 2025

Tarihte Bugün; 17 Haziran 1992 – Yeni Galata Köprüsü Törenle Hizmete Açıldı

17 Haziran 2025

Tarihte Bugün; 16 Haziran 1950- TBMM Türkçeleştirilmiş Ezanın Özünde Olduğu Gibi Arapça Okunmasına Dair Kanunu Kabul Etti

16 Haziran 2025
Hür Havadis

Kaliteli, doğru, güvenilir haberi sesi olmaya çalışıyoruz.

Bizi Takip Edin

Kategoriler

  • Belediyecilik
  • Dünya
  • Eğitim
  • Ekonomi
  • Genel
  • Haftanın Şiiri
  • Kültür ve Sanat
  • Önemli Şahsiyetler
  • Oyun
  • Politika
  • Sağlık
  • Sanat ve Kültür
  • Siyaset
  • Son Dakika
  • Spor
  • STK Faaliyetleri
  • Tarihte Bugün
  • Tasavvuf
  • Teknoloji
  • Terör İle Mücadele
  • Türkiye

Son Haberler

Tarihte Bugün; 18 Haziran 1988 – Başbakan Turgut Özal, Ankara Atatürk Spor Salonu’nda ANAP Büyük Kongresi’nde Silahlı Saldırıya Uğradı

18 Haziran 2025

Ümit Özdağ Davasında Tahliye Kararı

17 Haziran 2025

© 2021 Hür Havadis

Bulunamadı
Tüm Sonuçlar
  • Türkiye
  • Dünya
  • Politika
  • Kültür ve Sanat
  • Spor
  • Ekonomi
  • Yazarlar
  • Giriş

© 2021 Hür Havadis

Hoşgeldiniz

Lütfen bilgileriniz ile giriş yapınız

Şifremi unuttum? Kayıt Ol

Yeni hesap oluşturun!

Kayıt olmak için formu doldurunuz

Tüm alanları doldurun. Giriş yap

Şifre hatırlatma

Şifre değiştirmek için kullanıcı adınızı veya emailinizi girin!

Giriş yap