Zağlul en-Neccar 1933 yılında Mısır’da doğmuş, Kahire Üniversitesi Fen Fakültesi’ni birincilikle bitirmiştir. İngiltere’de Jeoloji alanında doktora yapmış, 39 yaşında yani 1972 yılında da profesör olmuştur. Mısır, Yemen, Kuveyt, Katar, Suudi Arabistan, ABD ve İngiltere’de üniversitelerde yıllarca ders verdi.
Prof. Zağlul, daha çok İslâm âleminde yaptığı bilimsel tefsirlerle diğer ifadeyle Kur’an’ın Bilimsel Mucizeleri üzerinde durmasıyla meşhur olmuştur. O, Kur’ân’daki bilimsel mucizelerin güzel bir şekilde anlatıldığında dünyadaki pek çok insanın Müslüman olacağını savunuyordu. Bir söyleşi de şöyle demişti “Şunu kesinlikle söyleyebilirim ki, biz Müslümanların hâlihazırdaki bütün problemlerden kurtulmamızın yegâne yolu, İslam’a davettir. Asrımızda İslam’a davetin biricik yolu da, bu asrın insanlarının anladığı dil olan bilim dilidir. Bu dili kullanarak onlara İslam’ı ulaştırabilirsek çok büyük başarılar elde edeceğimizde şüphe yoktur. Allah’a yemin olsun ki Avrupalılar, Amerikalılar, Çinliler, Ruslar ve Japonlar, hakikati gündüzün aydınlığında mumla arıyorlar.”
Prof. Dr. Zağlül en-Neccar, Körfez Savaşı yani Kuveyt krizinin yaşandığı yıllarda şahit olduğu bir olayı şöyle anlatıyor:
O dönemde ben [Basra körfezi yakınında] Zahran’daki Melik Fahd Petrol ve Maden Üniversitesi’nde çalışıyordum. Amerikalı 500. 000 asker, daha önce hiç kullanılmamış olan teçhizatları ile birlikte körfeze gelmiş, havaalanına yerleşmişlerdi. Üniversitemiz, bölgenin en büyük üniversitesi idi. Havaalanı ile Üniversite dikenli tellerle birbirinden ayrılmıştı. Onları görebiliyorduk.
Vallahi gelen bu askerler diyorlardı ki “Kiliselerin inşasını yasaklayan, misyonerlerin çalışmalarına engel olan ve açık kadınların sokaklarda gezmesine karşı çıkan bu ülkede bütün bunları zorla yaptıracağız”.
Onların bu sözleri üzerine öğrenciler bana geldi ve “Biz bu insanlarla savaşacağız” dediler. Ben de onlara “Neyle, nasıl savaşacaksınız?” diye sordum. “En azından şehirde rahatça gezmelerine engel olur, onları korkuturuz” dediler. Ben de “Onlar zırhlı araçlarla tanklarla geziyorlar, siz ise yaya geziyorsunuz, yapamazsınız” dedim.
“Peki! Ne yapalım?” dediler.
Ben de onlara “Bunlarla iletişim halinde olan Suudlu subayları bulun” dedim. Zira bu askerlerden sorumlu olan, onların işlerini düzenleyen sorumlu bazı askeri yetkililer vardır. “Bu subaylar, buradaki Amerikalı yetkililere gitsinler ve bu bölgenin örf ve adetlerine medeniyet ve kültürüne dair bilgi almak isteyip istemediklerini sorsunlar. Doğrudan İslam’a dair bilgi almak istiyor musunuz?” diye sormasınlar ki, Amerikalılar çekinmesin, kaçırmasınlar. Zira İslam’a karşı önyargılılar, olumsuz malumatlara sahipler” dedim. Kültür ve medeniyete özellikle vurgu yaptım.
Amerikalı yetkililer bu teklifimizi çok hoş karşıladılar. Zira gerçekten az değil yarım milyon insan bu havaalanında kalıyordu. Onlar da bu tür şeylere ihtiyaç duyuyorlardı. Zaten orada yapacak bir işleri yoktu, faydalı bir meşguliyet olsun diye düşündüler. Ben de gerek üniversitemizde gerek oradaki bazı özel şirketlerde İngilizceyi çok iyi bilen İslam’ı iyi anlatabilecek hocaları topladım. Hep beraber Amerikalı askerlere yönelik bir eğitime başladık. 3 ay gibi bir sürede oradaki Amerikalılardan 20 binden fazla erkek ve kadın Müslüman oldu. Subaylardan generallere, beyazından zencisine, erkeğinden kadınına 20. 000 kişi! Her biri Müslüman oluyor ve şöyle diyorlardı
“Siz Müslümanlar tembel olmasaydınız ana babalarımız küfür üzere ölüp gitmezlerdi. Tembellik ettiğiniz için gelip bu dini bize kendi ülkemizde anlatmadınız. Bizler siz Müslümanlara karşı savaşmak niyetiyle bu topraklara gelmiş olmasaydık, İslam’ı asla öğrenemeyecektik!”
Allah’a yemin olsun ki Müslüman olan herkes bu sözleri söylüyordu. Sanki Allah onlara bunu söyletiyordu. Biz onlara İslam’ı ulaştıramadık. Düşünün 3 ayda 20 binden fazla kişi.
Müslüman olan bu kişilerle Amerika’da onlara yakın olan İslami merkezlerle aralarında bağlantı kurmak için sonraki yıllarda defalarca Amerika’ya gittim. Çünkü Amerikan toplumunda sahipsiz kalmasınlar, yitip gitmesinler diyordum. Bu kişiler vasıtasıyla Amerika’da nice insan Müslüman oldu. Bir gün beni Washington’da batıdaki İslami merkezlerin en büyüklerinden olan Daru’l-Hicre Camii’nde cuma hutbesi vermem için davet ettiler. Minberde iken cemaat arasında bir deniz kuvvetleri Generali gördüm. Üniformasıyla camiye gelmiş, safta oturuyordu. Aklıma körfez’de yaptığımız çalışmalar geldi. Bu genarelin de kesinlikle orada İslam’ı kabul etmiş olanlardan biri olduğunu düşündüm. Namazdan sonra yanıma gelip bana selam verdi. Ona “Siz Körfez’de görev yaptınız mı?” diye sordum. O da “Hayır, oğlum Körfez’de görevliydi. Orada Müslüman oldu ve gelip bize de İslamı öğretti dedi. Yani şunu kesinlikle söyleyebilirim ki biz Müslümanların halihazırdaki bütün problemlerimizden kurtulmanın yolu İslam’a davettir. Asrımızda İslam’a davetin biricik yolu da bu asrın insanlarının anladığı dil olan bilim dilidir. Bu nedenle bilimin dilini kullanarak onlara İslâm’ı ulaştırabilirsek çok büyük başarılar elde edeceğimizde şüphe yoktur.
Bkz: Ahmet Akbaş, Prof. Dr. Zağlül en-Neccar ile Bilimsel Tefsir Üzerine, Nida Yayınları, s, 43-45.

Okudukça kendimden utandım :((