UAD Tiyatrosunda Yeni Aşama: Tutuklamada Zalim-Mazlum Eşitlemesi
UAD, bir yandan İsrail’in soykırım suçu işlediğinden bahisle tedbir kararı alırken, diğer yandan da Netenyahu hakkında tutuklama talebinde bulunuldu.
Bu tutuklama talebi sadece Netenyahu hakkında verilse idi, tedbir kararı ile uyumlu olurdu. Fakat her iki tarafta yer alan bazı kişiler hakkında bu talepte bulunuldu.
UAD Savcısı Kerim Esad Ahmed Han (Pakistanlı siyasetçi İmran Han’ın ağabeyi), Gazze’de insani dramın yaşandığı şu günlerde, İsrail Başbakanı Netanyahu, Savunma Bakanı Yoav Gallant, Hamas yöneticilerinden Yahya Sinver, El Kassam Tugayları lideri Muhammed İbrahim el-Mesri ile Hamas’ın siyasi lideri İsmail Heniye’nin tutuklanmasını talep etti.
Bu kararda ilk bakışta, Netenyahu ve Gallant hakkında tutuklama talebi söz konusu olduğu izlenimi ortaya çıksa da, işin hakikati hiç de öyle değildir.
Tutuklama talebini yapan savcı bir Müslüman. Yani müstemleke güçlerinin bir Müslümanın eliyle, katil Netenyahu ve Gallant ile mazlumların temsilcisi olan Sinver, El-Mesri ve Heniye’nin birlikte tutuklanması talebini yaptırdıkları görülüyor.
Bu talep, Ahmed Han’ın kişisel inisiyatifi ile olduysa, vicdanını, ya kaybetmiş ya da Siyonistlerin emrine vermiş bir kişilik tipi söz konusu demektir. Siyonist baskılar neticesinde bu talepte bulunmuşsa, o zaman, Siyonist müstemleke güçleri, bir Müslümanı gayrı meşru işlerinde “kasap” olarak kullanıyor demektir. Bu durumda da, baskıya direnmemek, bu kişinin vicdanî zaafını gösteriyor. Sağlam vicdanlı bir Müslüman, hatta bir insan bu talebi yapmaz.
Burada, şu söz Ahmed Han için birebir uymaktadır:
“Zulme rıza gösteren ve tarafdar olan kişi, zâlim olduğu gibi, zulme aracılık edenin icra ettiği zulüm çok daha dehşetlidir”.
Netanyahu ile Heniye’yi eşitleyerek birlikte tutuklama talebinde bulunulması, ağır baskı ya da korku altında da olsa, apaçık bir adaletsizliktir. Daha somut bir ifadeyle, bu kararla amaçlanan, Gazze’de İsrail tarafından yapılan hastane baskınlarında, küvezlerde çığlık ata ata ölen bebeklerle, ölen o bebeklerin tepesinde ahlaksızca sigara içerek fotoğraf çektiren İsrail askerlerin hukuk nazarında eşitlenmesidir.
Mağdur ile suçlunun, katil ile katledilenlerin temsilcilerinin, mütecaviz ile taciz edilenin bir çizgide tutulması, mutlak eşitsizliğin eşitlenmesi çabasıdır. Bir başka ifadeyle bunun adı “cem-i zıddeyn”dir. Adaletin yok edilmesi, zulme adalet şapkasının giydirilmesidir. Zalimle mazlumun mutlak eşitlendiği, zalim hakkında verilen cezanın mazlum hakkında da verildiği bir zeminde sadece zulmün meşrulaştırılmasından söz edilebilir.
Bu kararın bir diğer neticesi de, UAD’ın daha önce verdiği soykırım belirlemesini içeren kararı kapsamında verdiği “soykırımı önleyici tedbirleri alma yükümlülüğü” yükleyen tedbir kararının itibarsızlaştırılması, sulandırılması, kimyasının bozulmasıdır.
Üniversitelerde Gazze Katliamına Yönelik Protestolar ve Hukukî Önlemler
2024 yılının Nisan ayının ortalarından itibaren ABD’de Columbia Üniversitesi’nin başını çektiği ve değişik eyaletlerde 70’e ulaşan üniversitede, İsrail’in katliamlarına karşı Filistin’li mazlumlar lehinde yoğun ve yaygın protesto gösteri ve eylemleri yapılıyor.
Protesto ve gösteri eylemlerinde yapılan açıklamalarda kesinlikle şiddete, şiddet söylemine yer verilmemekte; Gazze’deki katliama dikkat çekilmektedir.
Bu eylemler sebebiyle, her ne kadar bazı üniversitelerde, Üniversite yönetimleri hükümetle uyumlu olarak İsrail’in Gazze katliamını protesto eden öğrencilere ve öğretim üyelerine yönelik katı önlemler aldı ise de, bazı üniversitelerin yönetimleri merkezi yönetimin baskılarına boyun eğmemeye çalıştılar.
Bu üniversitelerde, hükümetin Siyonist eğilimli baskıcı uygulamalarına karşı gösterilen dirençler, Amerika’da Biden yönetimini oldukça rahatsız etti.
Üniversitelerdeki bu dirençler ve bazı üniversite yönetimlerinin hükümete karşı direnmeleri, bu bağlamda en azından protestoculara yönelik katı önlemler almamaları, Cumhuriyetçilerin, Amerika’da antisemitizm zemininde meydana gelen havayı, 2024 seçimlerinde lehlerine çevirme çabasına girmelerinin önünü araladı.
Pek çok ülkede mazlum ve masum Filistin halkına yönelik yapılan destekler, gerek ABD yönetimi ve Temsilciler Meclisindeki çoğunluk, gerekse Netenhayu nezdinde antisemitizm olarak yansıtılmakta ve bu yönde algılar oluşturulmaya çalışılmaktadır.
Amerika’da kurucu akıl, daha önceleri gündemde olmakla birlikte bir türlü çıkarılamayan “Antisemitizm Farkındalık Kanununu” Kongre’nin gündemine getirdi.
Önce, bu Kanun önerisi öncesindeki hukuki durum hakkında bilgi vermek istiyorum.
1964 yılında çıkarılan “Sivil Haklar Kanunu”nun “VI. Başlık”ında “Yahudi Karşıtı Eylemleri” yasaklayan hükümler mevcuttu.
Siyonist Yahudi liderler yıllardır Kongre’ye antisemitizm kanunu önerisinin kabul edilmesi için baskılar yapıyordu. “Antisemitizm Farkındalık Kanunu” 2016 yılında Demokratların o dönemde çoğunlukta oldukları Senato’da kabul edildi. Fakat bu kanun önerisi Cumhuriyetçilerin çoğunlukta oldukları Temsilciler Meclisinde kabul edilmedi. Senato’da kabul edilen bu öneride, Eğitim Bakanlığı’nın, federal ayrımcılık karşıtı kanunların ihlal edilip edilmediğine karar verirken, Dışişleri Bakanlığı’nın antisemitizmle alakalı tanımını dikkate alması emredilmekte idi. Dışişleri Bakanlığının yol gösterici dili, Avrupa Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığını İzleme Merkezi tarafından 2005 yılında yayınlanan antisemitizmin çalışma tanımının benzer nitelikte bir versiyonu idi.
ABD eski Başkanlarından Donald Trump, 2019 yılında, 1964’de çıkarılan “Sivil Haklar Kanunu”nun “VI. Başlık”ında “Yahudi Karşıtı Eylemleri” düzenleyen hükmünü uygulanabilir kılmak maksadıyla bir Yürütme Emri yayınladı.
Bu Yürütme Emriyle, Uluslararası Holokost Anma İttifakı tarafından benimsenen tanımın, federal fon alan kolejler ve üniversiteler gibi program ve faaliyetlerde ırk, renk veya ulusal kökene dayalı ayrımcılığı yasaklayan “Başlık VI”yı uygulamada dikkate alınması önerilmekte idi.
Amerika’da Antisemitizm Farkındalık Kanunu Önerisi
Amerika’da, İsrail’in soykırım suçunun çok ötesinde ağır katliamlar yapan canavarca eylemlerine dünya genelinde meydana gelen tepkilerle paralel olarak Amerika’da çok sayıda üniversitede meydana gelen haklı ve meşru tepkileri haksız hale getirmek maksadıyla, bu tepkileri, “antisemitizm” suçu teşkil ettiğinden bahisle, yaptırıma bağlayan bir kanun önerisi Kongreye getirildi.
Antisemitizm Farkındalık Kanunu önerisinin Senato’da 2016 yılında kabul edilmesinden sekiz yıl sonra, 2024 yılında Üniversite ve Kolej kampüslerinde yaygın bir şekilde ortaya çıkan Filistin yanlısı protestolara tepki ve bunlardan kaynaklanan antisemitizm iddialarına cevap olarak, New York’tan Cumhuriyetçi Temsilci Mike Lawler ve New Jersey’den Demokrat Temsilci Josh Gottheimer tarafından “Antisemitizm Farkındalık Kanunu” önerisi Temsilciler Meclisine sunuldu.
Bu kanun önerisinin gündeme gelmesinin siyasi mimarı cumhuriyetçilerdir. Temsilciler Meclisi’ndeki Cumhuriyetçiler, ülke genelindeki üniversite kampüslerinde artan Filistin yanlısı protestoları kınamak ve bazı çevreleri memnun etmek için “antisemitizme hoşgörü göstermek”le suçladıkları Demokratlara siyasi baskı uygulama çabalarının bir parçası olarak, söz konusu kanun önerisinin Kongreye sunulmasını sağladılar.
Temsilciler Meclisi, 2 Mayıs 2024 tarihinde bazı sivil hak ve hürriyet gruplarının yoğun muhalefetine rağmen ezici bir çoğunlukla Yahudi karşıtlığının federal tanımını genişletecek bir kanun önerisini kabul etti. Kanun önerisi Temsilciler Meclisi’nde 91 hayır oyuna karşı 320 evet oyu ile kabul edildi. Demokratlardan 70 ve Cumhuriyetçilerden de 21 temsilci kanun önerisine hayır oyu verdi.
Temsilciler Meclisinde kabul edilen öneri, Senato’da görüşülmeyi bekliyor. Senato’nun Kanun önerisini ne zaman gündeme getirmeyi planladığı henüz belli değil.
Antisemitizm Farkındalık Kanunu Önerisine Yönelik Tepkiler
Her ne kadar Antisemitizm Farkındalık Kanunu önerisinin Kongreye sunulmasında Cumhuriyetçiler baskın bir şekilde etkili oldularsa da, bu öneriye her iki Partiden de farklı tepkiler söz konusudur. Nitekim New York Demokrat ve çoğunluk lideri Senatör Chuck Schumer, “hem bazı demokratların hem de bazı cumhuriyetçilerin itirazları var” dedi.
ABD’de Antisemitizm Farkındalık Kanunu önerisine yönelik iki tür tepki söz konusu.
Birincisi, Antisemitizm Farkındalık Kanunu önerisine şiddetle karşı çıkanlar.
Antisemitizmle alakalı önerilen tanım, birçok Demokrat milletvekili, hatta bazı Yahudi örgütleri ve ifade hürriyeti savunucularının güçlü muhalefetiyle karşılaştı.
Bazı Cumhuriyetçilerle Demokratlar, bunun Hıristiyan İncil öğretilerini yasa dışı ilan edebileceğini söyleyerek, bunun Birinci Anayasa değişikliğini ihlal edeceğini belirtiyorlar.
Georgia Cumhuriyetçi Temsilcisi Marjorie Taylor Greene, söz konusu kanun önerisinin kabul edilmesi halinde “Hıristiyanların, İsa’nın Yahudiler tarafından çarmıha gerilmek üzere Hirodes’e teslim edildiğini söyleyen İncil’e inandıkları için antisemitizmle mahkûm edebileceklerinden” bahsederek, bu kanun önerisine karşı çıkmıştır.
Benzer şekilde, Florida Cumhuriyetçisi Temsilci Matt Gaetz de, Sosyal medyada yayınladığı mesajında, bu kanun önerisindeki ilgili hükmün “gülünç bir nefret söylemi önerisi” olduğunu, İsa’nın çarmıha gerilmesiyle ilgili Yeni Ahit’teki ifadenin “açık” olduğunu, “İncil’deki bu ifadelerin kanun önerisine göre antisemitizm tanımını karşılayacağını”, “Bu konuda hiçbir efsane ya da tartışmanın mevcut olmadığını” belirterek, öneriye karşı çıkmıştır.
İftirayla Mücadele Birliği, Yahudilerin İsa’yı çarmıha gererek öldürdüğü iddiasını, yüzyıllardır Yahudilere yönelik şiddeti meşrulaştırmak için kullanılan Yahudi karşıtı bir efsane olarak değerlendiriyor.
1965’te Katolik Kilisesi, Yahudilerin İsa Mesih’in çarmıha gerilmesinden toplu olarak sorumlu tutulamayacağını söyledi. 2011’de Papa Benedict XVI, İsa Mesih’in ölümünden Yahudilerin sorumlu olduğu inancının kutsal metinlerde hiçbir temeli olmadığını söyledi.
Kariyerlerini antisemitizmi incelemeye ve onunla mücadeleye adayanlar arasında bile Holokost örgütünün antisemitizmle alakalı tanımında, Anayasanın Birinci Değişikliği ile ters düşme potansiyelinin mevcut olduğu konusunda uzun süredir tartışmalar sürüyor.
Amerikan Sivil Hürriyetler Birliği’nin demokrasi ve teknoloji politikası bölümü yöneticisi Christopher Anders de, önerinin, kolejler ve üniversiteler üzerinde, “üniversitenin federal finansmanı kaybetme korkusu sebebiyle” İsrail hükümetini eleştiren ifadeleri kısıtlaması yönünde baskıya yol açabileceği konusunda uyararak, “Meclis’in bu yanlış yönlendirilmiş ve zararlı tasarıyı onaylamasının, Birinci Değişikliğe doğrudan bir saldırı” teşkil edeceğini belirtti. Benzer şekilde, Kentucky’den hürriyetçi bir Cumhuriyetçi olan Temsilci Thomas Massie de, aynı iddiayı dile getirerek, bu öneriyi, Birinci Değişiklik’i ihlali edecek bir “nefret söylemi” tasarısı olarak nitelendirdi.
Tasarının muhalifleri arasında, New York’tan Alexandria Ocasio-Cortez, Missouri’den Cori Bush, Minnesota’dan İlhan Omar, Michigan’dan Rashida Tlaib, Washington’dan Pramila Jayapal gibi ilerici Demokratlar, Bay Gaetz ve Bayan Greene’in yanı sıra yasanın aşırı sağ muhalifler arasında Colorado’dan Lauren Boebert, Florida’dan Anna Paulina Luna, Teksas’tan Chip Roy, Arizona’dan Paul Gosar ve Arizona’dan Andy Biggs gibi temsilciler de vardı.
İkincisi, Antisemitizm Farkındalık Kanunu önerisine güçlü destek verenler.
Bu Kanun önerisini Kongre’ye sunanlardan birisi olan New Jersey’den Demokrat Temsilci Josh Gottheimer’e göre: “Protestocular üniversite kampüslerinde ve ülke çapında Yahudilerin öldürülmesi çağrısında bulunurken (aslında böyle bir şey yoktur) kayıtsız kalamayız. Columbia’da konuştuğumda yöneticilere Yahudi öğrencileri korumak için sözlere değil eylemlere ihtiyacımız olduğunu söyledim. Bu tasarı, nefrete karşı durmak için çaresizce ihtiyaç duyduğumuz eylemi gerçekleştirmek için kritik bir adımdır”.
Bir Uluslararası Yahudi sivil toplum örgütü olan Hakaret Karşıtı Birliğin sözcüsü, Birliğin bu kanun önerisini desteklediğini, “IHRA’daki antisemitizm tanımının, kampüs tacizini ve ayrımcılığını ele almada, son iki başkanlık idaresinde yürürlükte olan politikaları pekiştirdiğini, Kongre’nin antisemitizmle mücadelede kapsamlı bir yaklaşım benimsemesi gerektiğini ve Birliğin, kapsamlı yasal çözümler sunan Antisemitizmle Mücadele Kanununun hızlı bir şekilde kabul edilmesi yönünde çağrıda bulunduğunu” belirtti.
Bu öneriyi getirenlerden biri olan Cumhuriyetçi Mike Lawler, “Kendi ülkemizde antisemitik nefreti ortadan kaldırmamız kritik önem taşıyor, Antisemitizm Farkındalık Kanunu’nun her iki partili temsilcilerin desteğine ve ayağa kalkan, bu kanun önerisini onaylayan ve artık yeter” diyen çok sayıda Yahudi örgütünün desteğine müteşekkirim” dedi.
Temsilciler Meclisi’nde, New Jersey Demokratı Temsilci Josh Gottheimer, Ohio Cumhuriyetçisi Max Miller ve Florida Demokratı Jared Moskowitz de Antisemitizm Farkındalık Kanunu önerisinin çıkarılması yönündeki çabalara liderlik ediyorlar.
Bu kanun önerisini savunanlar, bunun Eğitim Bakanlığı’nın Yahudi öğrencilere yönelik artan ayrımcılık ve taciz vakalarını denetlemesi ve araştırması için çok ihtiyaç duyulan, tutarlı bir çerçeve sağlayacağını söylüyor.
Antisemitizm Farkındalık Kanunu önerisini destekleyenler, önerinin, üniversite kampüslerindeki antisemitizmle mücadeleye yardımcı olacağını söylerken, karşı çıkanlar, bu önerinin aşırıya kaçtığını, antisemitizmle alakalı tanımın aşırı geniş kapsamlı olduğunu ve sansür sorunlarına yol açarak ifade hürriyetini ihlal etme tehdidi oluşturduğunu söylüyorlar.