Sadi Şirazi, şöyle anlatır:
Bir hükümdarın oğlu attan düştü ve boyun kemikleri birbirine girdi. Öyle ki, boynu fil boynu gibi gövdesine battı. Başını çevirebilmek için bütün gövdesini döndürüyordu.
Memleketteki bütün doktorlar çocuğun tedavisinde aciz kaldılar. Yalnızca bir doktor, başını eski hale getirebildi ve damarlarıyla kemiklerini düzeltti. O doktor olmasaydı şehzade sakat kalacak, belki de ölüp gidecekti.
Şehzade iyi olduktan sonra onu iyi eden doktor, şehzadeyi ve babasını ziyarete gitti. İyiliği takdir etmeyen nankör padişahla şehzade ona hiç yüz vermediler. Doktor kendisine reva görülen bu muameleden müteessir oldu ve padişahla oğlu utanacakları yerde doktor utanarak başını yere eğdi. Kalkıp giderken şöyle mırıldanıyordu: “Ben onun boynunu çevirip eski haline koymasaydım, bugün yüzünü benden çeviremezdi”.
Doktor, gördüğü bu hakaret karşısında, hükümdarla oğlundan öç almak için bir tohum gönderdi ve şu haberi yolladı:
“Şehzade bunu buhurdana koyup yaksın. Çok güzel ve şifalı bir tütsüdür.”
Şehzade doktorun gönderdiği o tohumu yaktıktan sonra dumanından aksırdı. Aksırınca başı eskisi gibi çarpıldı. Padişahın emriyle doktoru çok aradılar, fakat bir türlü bulamadılar. Kendisinden özür dileyeceklerdi. Ne çare ki iş işten geçmişti.[1]
Kıymetli kardeşim! Kıssada da olduğu gibi, insan fıtraten kendisine iyilik yapana iyilik, kötülük yapana da kötülük yapmak ister. Hatta kendisine iyilik yapana karşılık veremese bile hiç olmazsa teşekkür eder, ona minnettar olur.
Peki, madem insan fıtraten böyledir, öyleyse kendisine sayılamayacak kadar çok iyilikte, ihsanda bulunan Allah’a karşı da teşekkür etmesi gerekmez mi? Nitekim Kur’ân’da Cenab-ı Hak, “İyiliğin karşılığı ancak iyilik değil midir? Öyleyken Rabbinizin hangi nimetini inkâr ediyorsunuz?”[2] buyuruyor. Yani iyiliğin karşılığı iyiliktir, ey ademoğlu sende Allah’ın sana olan iyiliklerini, nimetlerini unutma, inkâr etme, Allah’a şükret!
Peygamberimiz (s.a.v) şöyle demiştir: “Kıyamet gününde Allah Azze ve Celle şöyle buyurur: Ey Âdemoğlu! Ben seni atların, develerin üzerinde taşıdım, kadınlarla evlendirdim, sana bolluk verdim, başa geçirdim. Bunların şükrü nerede?”[3]
[1] Sadi-i Şirazi, Bostan ve Gülistan, Bedir Yayınevi, s, 370.
[2] Rahman, 60, 61
[3] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c, 2, s, 492.