Türkiye’de, toplumdaki yaygın kültürel ve manevi değerlere yabancı, kendilerini toplumun bahusus dindar kesimlerinin üstünde gören, LÜMPEN bir kesim var. Bu kesim, fikriyat olarak genellikle CHP’ye yatkın. Bazı istisnalar hariç, sürekli CHP’ye oy verirler.
Kendilerini “çağdaş” medeni değerlerle bütünleştiren bu lümpen tayfaya/kesime göre, çağdaşlığın iki türü mevcuttur.
Birincisi, dini inancı olmayan, pozitivist seküler bir fikir ve yaşantıya sahip olanlardır. Burada Marksist ya da Marksist olmayan maddeci fikriyatı benimseyen, İlahî yaratıcıyı reddeden materyalist kesimler.
İkincisi, yaşantıları çağdaşlıkla uyumlu görülen; ben, Müslüman’ım, Hristiyan’ım ya da Yahudi’yim dedikleri halde, yaşantıları bu dinlerin gerekleri ile uyumlu olmayanlardır. Bunlar, dini inancı ile uyumlu yaşantıları olmayanlar. Bunlardan bir kısmı, bu yaşantılarına dini kılıf da bulurlar. Yani dinin asıl mahiyetinin kendi yaşantılarını emrettiğine inanırlar.
Türkiye’deki lümpen kesimlerde bu iki gruptan da insanlar mevcuttur.
Bu lümpenlere göre, Türk toplumundaki dindar çoğunluğun, çağdaş, jakoben militan laikist materyalist eğitim yoluyla dinden uzaklaştırılarak sekülerleştirilmeleri gerekir.
Bazı lümpenlere göre de, devlet laiktir, toplumun %90’nı belli bir inanca mensup olsa da, devlet, bu dini inancın öğretilmesine ve yaşanmasına kolaylıklar sağlayamaz; sekülerlere tanıdığı hiçbir imkânı dindarlara sağlayamaz. Kısaca lümpenlere göre, Devlet, sekülerlerindir; dindarlar ikinci sınıf, sığıntı kişilerdir. Dindar kesimde yer alanlar kendi özel imkânları ile dinlerini öğrenirlerse öğrenirler. Kısaca devletle dindar kesim arasında kalın surlar örerler.
Bu lümpen kesimde yer alanların dindar çoğunluğa yönelik görüşlerini birkaç yazı serisinde değerlendirmek istiyorum.
Kamu Okullarında Din Eğitiminin Verilmesinin Rezalet Olduğu İddiası
Ülkemizde çok sayıda militan laikist kişi mevcuttur. Bunların çoğu konulara ilişkin görüşleri benzer niteliktedir. Bunlar, aralarında bazı konularda farklılıklar olsa da, belli temel konularda ana hatları ile benzer düşünceleri paylaşırlar.
Bunların, İslâm Dini ile alakalı da aynı ya da benzer muhtevaya sahip görüşleri vardır.
Burada bu kişilerin hepsinin değil, sadece bu kesimde yer alan Can Ataklı’nın (İslâm) Din eğitimi ve din eğitiminin neticeleri ile alakalı açıklamalarına yer verilecektir.
Ataklı’nın açıklaması hem uzun, hem de kapsamlı. Bu vesileyle, bu açıklamaya parça parça yer verilecektir.
Ataklı’nın (İslâm) Din eğitimi ile alakalı açıklamaları şu şekildedir:
“Okullar, pozitif bilimin alındığı yerlerdir. Dini bilgilerin alındığı ya da dini bilgilerin telkin edildiği yerler değildir. Din eğitimi, ya ayrıca verilir ya da zaten aileden alınır; dünyada da böyledir. Başka dinlerde olanlar çocuklarını kiliseye gönderir, Pazar günleri (ebeveynler) kendileri de kiliseye gider. Çocuklar dini evlerinde öğrenirler ya da (ebeveynler) benim çocuğum dindar olsun derlerse (çocuklarını) din okullarına gönderirler. Ortaokul, lise, üniversite pozitif bilimlerin yeridir. Böyle bir ‘REZALET’ olmaz” (17.06.2023 tarihli Youtube yayını, https://www.takvim.com.tr/video/guncel-videolari/chp-yandasi-can-atakli-okullarda-verilen-din-egitimine-nefret-kustu)”.
Diğer Ülkelerde Din Eğitimi
Din eğitimi ya da din eğitimine karşıtlık konusunda çok farklı uygulamalar mevcuttur.
Geçmişte Marksist yönetimlerde, din karşı eğitim verilir, dinin muhtevasına yönelik tahrifat çabaları ortaya konulurdu.
Günümüzde çoğu demokratik devletlerde bireylere din eğitimi verilir. Fakat bütün demokrasilerde din eğitimi konusunda aynı yöntem söz konusu değildir.
Amerika’da ve Fransa’da din-devlet ayrılığı kapsamında, bazı istisnaî uygulamalar hariç, belli seviyelerdeki kamu okullarında din eğitimi verilmez. Bu ülkelerde bireylere din eğitiminin verilmesi sivil kurumlara aittir.
Devletin din eğitimi verdiği devletlerin bir kısmı dini temellidir. İran, Suudi Arabistan bunlardan bazılarıdır.
Din eğitiminin verildiği demokratik devletlerde farklı uygulamalar söz konusudur.
Kamu okullarında din eğitiminin verildiği demokratik ülkelerde genellikle din eğitimine ilişkin dersler iki türlüdür.
Birincisi, belli bir dine ya da mezhebe dayalı din eğitim ve öğretimi,
İkincisi, mezhepler üstü din eğitim ve öğretimi.
Birinci modelde, din dersi, sadece bir dinin belli bir mezhep tarafından yorumu temelli olabileceği gibi, belli bir dinin bütünlük içerisinde öğretilmesi şeklinde de olabilir. Bu yöntemde dersin konularını belli bir din ya da o dini bir mezhebin yorumlaması oluşturmakta ve bu dinin sevdirilmesi ve benimsetilmesi amaçlanmakta, o dinin temel bilgileri ve gerekleri ayrıntılı olarak öğretilmek istenmektedir.
Mezhepler üstü din eğitim ve öğretimi yönteminde ise derslerde herhangi bir din ya da mezhep esas alınmamakta, genel olarak dinler hakkında bilgi verilmektedir. Burada belli bir dinin benimsetilip gereklerinin ayrıntılı olarak öğretilmesi söz konusu değildir.
Birinci tür eğitim, genellikle seçmeli olarak verilir. Bu dersler, özel okullarda verilebileceği gibi, kamu okullarında da verilebilir. Bu derslerde, dini konular ayrıntılı olarak verilebilir. Seçmeli ders kapsamında bu derse alternatif olarak felsefe dersleri öngörülür. Bazı ülkelerde, belli bir dine mensup kişiler için bu tür derslerin verilmesi de mecburidir.
İkinci tür dersler çoğu Batılı ülkelerde zorunlu olarak verilebilmektedir.
Federal Almanya’da din-devlet işbirliği sistemi söz konusudur. Alman Anayasası’nın 7/2. maddesine göre, ebeveynler, çocuklarının din eğitimi alıp almamasına karar verme hakkına sahiptirler. Anayasanın 7/3. maddesine göre, din dersi, kamu okullarında okul müfredatında bulunması gerekli diğer dersler gibi standart bir derstir ve bu dersin sınıf geçmeye etkisi bulunmaktadır. Okullarda din dersi, devletin denetim hakkı saklı kalmak kaydıyla, dinî cemaatlerin belirlemiş oldukları ana prensipler çerçevesinde verilir.
Almanya’da din dersi ilkokul birinci sınıfta başlamaktadır. Öğrenciler, 8 yıl boyunca haftada bazı eyaletlerde üç, bazılarında dört saat din dersi alırlar. Ayrıca haftada birer saat da dinî ayinler vardır. Devlete ait anaokullarında dinî motifler sürekli kullanılmaktadır. Öğrencilerin kendileri ya da anne ve babaları, din dersini seçip seçmeme konusunda serbesttirler. Çocuklar 14 yaşına gelinceye kadar anne ve babaları din dersi alıp almamalarına karar verir. 14 yaşından itibaren din dersi alıp almamaya veliler değil öğrenciler karar verirler.
İngiltere’de din dersleri devlete bağlı ilk ve orta dereceli okullarda düzenli dersler arasında yer alır. Hıristiyan din eğitimi ve ibadeti, kanunî olarak zorunlu derslerdendir. 1944’de çıkarılan bir kanunî düzenleme gereğince, kamu okullarında zorunlu olarak her gün derslere Hıristiyan geleneklerine uygun bir şekilde dua ile başlanır. Din dersi, bu dersleri almak istemediğini belirtmeyen herkese resmî müfredat içerisinde okutulur; bu dersi almak istemeyenlerin dilekçe ile talebini iletmeleri gerekir. Okullardaki din eğitimi olağan şekilde atanan öğretmenler tarafından verilir.
Avusturya Anayasası’na göre, din dersi zorunludur. Öğrenciler ilk ve orta dereceli okullarda din dersi ve ahlâk derslerinden birini almak zorundadır. Din dersi haftada iki saattir. Okullardaki din dersleri ile ilgili işleri dinî cemaatler düzenler. Din derslerini okutan öğretmenleri dinî cemaatler tayin ederler, maaşlarını devlet öder. Kiliseler ve dinî cemaatler genel okul sistemi ve kanunî imkânlar çerçevesinde din dersi vermeye yetkilidir. Devletin tanıdığı bir kilise veya cemaatin mensubu olan tüm öğrenciler için, bunların kendi mezheplerinin esas alındığı din derslerinin ilkokul ve ortaokullar ile eğitim, ziraat ve orman kolejleri müfredatlarında bulunması zorunludur. Her eğitim yılı başında, öğrenci velisi okul idaresine bir dilekçe ile müracaat ederse, 14 yaş altı öğrenciler din dersinden muaf olurlar.
Yunanistan’da din bilgisi dersi ilk ve orta öğretimde mecburidir. Din dersi ilkokul 1. ve 2. sınıflarda haftada bir saat, lise son sınıfa kadar da haftada iki saattir. Din dersleri Ortodoks mezhebi ağırlıklı olup mezhepler üstüdür. Din dersi öğretmenleri resmî görevliler olup devletten maaş alırlar. Öğretmen atamaları ve ders müfredatı kilisenin kontrolündedir. Ortodoks olmayan öğrenciler bu dersi almak zorunda değildir.
Din ve vicdan hürriyetinin teminat altına alındığı bütün milletler arası belgelere göre, bu hürriyet, din eğitim ve öğretimi hakkını da içermektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre, Sözleşmenin 9. maddesindeki “öğretim” kelimesinin kapsamı, dinî eğitim faaliyetlerinden daha geniştir. 9. maddede düzenlenen “öğretim” hakkı, 1 No’lu Ek Protokol’ün 2. maddesinde teminat altına alınan din eğitim ve öğretimini de kapsamaktadır.
AİHM’ne göre, din dersi kapsamında verilecek eğitim ve öğretimin içeriği “objektif, eleştirel ve çoğulcu olması şartıyla”, devletin kamu okullarında öğrencilere zorunlu ders kapsamında verilebilir.
1982 Anayasasına Göre Din Dersi
Ülkemizde 1982 Anayasasının 24/4. Fıkra hükmüne göre:
“Din ve ahlak eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlıdır”.
Bu hüküm, Batı’daki yaygın uygulamalarla ve AİHS hükümleri ile uyumludur.
Nitekim “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” dersinin müfredatının büyük ölçüde mezhepler üstü ders formatı ile uyumlu olduğu söylenebilir.
Bazı seçmeli din dersleri de İslam Dininin bazı bilgilerinin öğretilmesine yöneliktir.
Genel Değerlendirme
Yukarıdaki açıklamalar, Batılı ülkelerdeki bazı örnek uygulamalardır. Diğer bazı Batılı ülkelerde de benzer uygulamalar söz konusudur.
Batıdaki bu uygulamalar çerçevesinde şu değerlendirmeler yapılabilir:
(1) Hiçbir Batılı demokratik ülkede, din eğitiminin verilmesi konusunda, dışlayıcı, ötekileştirici, pozitif ilimlerle çelişirlik şeklinde değerlendirmeler içeren bir anlayış yoktur.
(2) Bazı Batılı ülkelerde kamu okullarında din eğitiminin verilmediği görülmektedir. Fakat bu uygulama, Batılı ülkelerde tek model değildir. Hatta bu tür ülkelerin sayısı çok azdır.
(3) Bazı Batılı ülkelerde din derslerinin ders programında bulunması zorunlu, fakat bu dersin alınması ihtiyaridir. Ama bazı ülkelerde belli inanç mensupları için, belli bir mezhebe ya da dine dayalı din dersinin alınması mecburidir. Bu modelin tercihi, bir dayatma olarak değil, o din mensupları için, ilgili dinin öğretilmesi devlet için bir yükümlülük olarak görülür. Bu din ya da mezhebe mensup olmayanlar için bu dersleri almak mecburiyeti yoktur.
(4) Mezhepler üstü, belli başlı dinler hakkında genel manada bilgiler vermeyi amaçlayan din derslerinin zorunlu olduğu ülkeler de mevcuttur.
(5) Bazı ülkelerde, belli mezhebe dayalı verilen ihtiyari din derslerinde, dersi almak istemeyenlerin dilekçe ile müracaat etmeleri gerekir. Buna göre, veliler ya da belli yaş üstü öğrenciler, dilekçe ile müracaat etmedikleri takdirde, din dersini almak durumunda kalırlar.
(6) Hiçbir Batılı demokratik ülkede, din dersleri, toplumu geriletici, çağdışılıkla bütünleşik olarak görülmez. Dini eğitimin verilmesinin çağdışılık, gericilik, irtica olarak görülmesi yönündeki zihniyet, materyalist felsefeyi, kendileri haricindekileri aşağılama ölçütü olarak görenlerin zihni saplantılarıdır.
Yukarıdaki izahatlara göre, Ataklı’nın, “din eğitiminin verilmesini rezalet” olarak nitelemesinin Batılı demokratik değerlerle uyumluluğu yoktur. Ataklı’nın bu yöndeki değerlendirmeleri, tamamen ideolojik yaftalamayı içermektedir. Ataklı’nın bu şekildeki ideolojik yaftalamaları, toplumun kahir ekseriyetinin aşağılanması neticesini husule getirir.
Ataklı, bu açıklamaları ile, kendi ideolojik saplantılarını hükümete dayatmayı amaçlıyor ve bu dayatmalarıyla uyumlu politikaların uygulanmamasını “REZALET” olarak değerlendiriyor. Bu yöndeki bir değerlendirme, esasen “, HÜKÜMETE KENDİ DEĞERLERİNİ HADSİZCE DAYATMAKTIR”.
Ataklı şunu yapsa, haklı olduğu söylenebilir:
“Hükümetin, din dersleri konusunda, şu politikayı uygulaması daha uygundur, mevcut politikalar, herhangi bir hakaret yapmaksızın, şu yönden hatalıdır, daha uygun politika şudur”.
Bu yöndeki bir değerlendirme, Batı’daki bazı ülkelerdeki uygulamalarla da uyumlu olabilir. Bu uyumluluk, sadece bir tercihtir. Bu tercihin, hükümet tarafından kabul edilme mecburiyeti yoktur. Hükümet, Ataklı’nın önerisini kabul edebileceği gibi, kabul etmeyebilir de. Hükümetin, Ataklı’nın önerisini kabul etmemesinin Rezalet olarak nitelenmesini kabul edilebilir görmüyorum. Hükümete atfedilen bu aşağılama, hükümet tarafından hak edilmiyorsa, bu aşağılama aşağılayana döner. Bunun da bilinmesi gerekir.