Geleneksel kapitalizm ve emperyalizm kavramlarının gelişim sürecini merak eden var mı? Batı medeniyetinin karnesi bu kavramlardan dolayı oldukça zayıf.
İzin verirsen bu noktaya nasıl geldin?
Buna neden olan olay ve kurumlar nasıl işledi?
Bu olaylar ve kurumlar bugün nasıl algılanıyor?
Bu konuları tartışmaya çalışalım.
Anılan süreç 17-18 yüzyılda başladı ve II. Dünya savaşına kadar devam etti. Savaş sonrası ise süreç biraz daha karıştı.
Şimdi tartışmaya başlayalım;
Osmanlı Devleti’nin hâkim güç olduğu bu dönemde kıta Avrupası’nda sıkışıp kalan dönemin gelişmiş devletleri (Portekiz, İspanyol, İtalyan ve İngiltere vb.) sorunun üstesinden gelmek için batıya seferler düzenlemeye başladılar. Süreç, Amerika’nın keşfi ve uzak Asya’ya yeni ulaşım fırsatlarının keşfedilmesiyle ivme kazandı.
Yeni Kıta’dan zengin minerallerin ve tarım ürünlerinin sömürülmesi, Afrikadan ise köle ticaretinin başlamasıyla acımasız bir hal aldı.
Yazılı kayıtlar incelendiğinde köleliğin kan dondurucu gerçeklerine ulaşmak hiç de zor değil. Bahsi geçen dönem, ticaretten yüksek karlar elde etmek için denize atılan ve ölüme gönderilen binlerce kölenin hikayeleriyle dolu. Yani bu insanların evlerinden çıkmaları, sanki aylarca dar hücrelerde yaşam mücadelesi yetmiyormuş gibi fiyatlarının düşmemesi için denize dökülerek katledilmeleri ve nihayet yeni sahiplerinin yanında yaşadıkları cabası.
Biraz da sistemin kendi vatandaşlarına layık gördüğü muameleyi inceleyelim;
Şimdi tartışılacak olan olaylarının yüzlerce bilimsel kanıtı var. Sanayi devriminin başladığı yıllarda, bir erkek çocuk doğduğunda işgücü potansiyeli olarak görüldü ve büyük bir sevinçle karşılandı.
Açıklayalım, sayılar örnek olsa da durum gerçektir. Bu yıllarda yetişkin bir erkeğin günlük ücretinin 5 sterlin, kadının 2, çocukların ücretinin ise 1 sterlin olduğu görülmektedir. Bu nedenle, beceri gerektirmeyen işlerde çocuk işçi çalıştırmanın sıradan ve yaygın bir uygulama olduğu görülür. Bu şartlar altında yetişkinlerin iş bulması neredeyse imkânsız görünüyordu. Sanırım yazılanlar sıradan bir çocuk işçiliği sorunu gibi görünüyor. Ancak durum o kadar basit değil. Günde 15-17 saat çalışma saatleri, hatta madenlerde çalışmaya zorlanan çocuk işçi olayları yeterince dramatik.
Bitmedi fazlası var! Aileler, evine gelen yorgun çocuğun karnını uyurken doyurup yeniden işe göndermek zorunda kaldılar. Böylece çocuk yeni vardiyasına geç kalmasın ve işini kaybetmesin. Her çocuk ölmeden önce yetişkin olabilirse hayatı kurtuldu ama işini kaybetti.
Kapitalizmin acı yüzünü biraz anlayabileceğimizi düşünüyorum.
Bu arada, siyah tenli insanların topraklarından alınıp gemilerde aç ve susuz geçirdikleri zamanları, satılmaları ve köle olarak çalışırken yaşadıkları deneyimlerini sizin hayal gücünüze bırakıyoruz. Çocuk işçilerin yüklerini küçücük bedenlerinden indirdikleri kısa aralıklarda minicik ellerine ve kalplerine sığmaya çalıştıkları hayallerini de!
Sözü edilen olaylar, önce kendi vatandaşlarına, sonra kölelere ve son olarak sömürülen topraklara yönelik acımasız muameleye 1940’larda II. Dünya savaşının patlamasına kadar devam etti. Burada savaşın nedenlerini tartışmayacağız ama yukarıda anlatmaya çalıştığınız olaylar ekseninde batı medeniyetinin küresel paylaşım için savaşı başlattığını bilmek yeterli olacaktır.
Sonunda, savaş yeni egemen gücün (ABD) ortaya çıkmasıyla nihayet buldu. En azından konvansiyonel savaş!
Bir sonraki makalede, savaş sonrası kapitalizmin yeni ulaştığı boyut kavram ve organlarıyla tartışmaya devam edecek.
Şimdilik sağlıklı kalın.
Ersin hocam bu yazının devamını kısa zamanda bekliyoruz.
Köleliğin değişik boyutlarını hala güncellenmiş versiyonunu yaşadığımızı düşünüyorum, sevgilerimle hocam.
İnan devamını bekliyor insan ,hikaye gibi anlatmışsın hocam