Latife; şaka, hoşa giden güzel söz demektir. Karşıtı, “ciddiyet”tir. Eğlence ve iltifat için yapılan ve hiç bir kimsenin gönlüne dokunmayan latifeler caizdir. Yeter ki hoş olsun, gereğinden fazla olmasın.
Şaka ayrıdır, istihza (alay) ayrıdır. Fakat çoğu zaman bu ikisi birbirine karıştırılır. İkisi arasında şöyle bir fark vardır: Şakada muhatabı rencide etmemek, memnun etmek, tebessüm ettirmek ön plana çıkar. Bu halde kalmak şartıyla şakalar -eski tabirle latifeler- dostlukları pekiştirir, sohbetlerin daha tatlı olmasına vesile olur. Bu tarz şakalar, latifeler caizdir. Alayda, istihzada, muhatabı küçümseme, hakaret, rezil etme ön plana çıkar. İstihzalar haramdır. Bazı şakalar üstü örtülü -nazik- istihzalardır ki, onlar da caiz değildir.
Peygamberimiz (sav)’in de zaman zaman sahabeleriyle şakalaştığı olmuştur. Onun şakalarına baktığımızda, şakalarının oldukça nezih ve ölçülü olduğunu görürüz. Şöyle der “Ben de sizin gibi bir beşerim, şaka yaparım.” “Ben şaka yaparım, fakat haktan başka bir şey söylemem” (Kenzü’l-Ummal, hn: 8320, 8329)
Şakalar, latifeler dostluğu, samimiyeti, neşeyi artırır. Fakat fazla atılan tuz yemeği yenmez hale getirdiği gibi, ölçüye dikkat edilmezse şakalar, dostluk ve samimiyeti bitirebilir. Eskilerin dediği gibi, “Latife, latif gerektir”.
Şakaları şaka olmaktan çıkaran iki husus vardır:
Birincisi, şaka ile alay arasındaki farkı bilmeyen kişilerin “Şaka yapıyorum” diyerek muhatapla alay edip, onu tahkir etmesidir. Bu durum muhatabı kırar, sinirlendirir ve onun da tahkir etmesine, dolayısıyla aranın bozulmasına sebep olur. Bu yüzden peygamberimiz (sav) “Kardeşinle münakaşa etme ve ona (aşırı derecede) şaka da yapma!” (Tirmizi) buyurmuştur. Hz Ali de “Şaka, kin ve düşmanlığı netice verir” demiştir.
Şakaları şaka olmaktan çıkaran ikinci konu da, seviyesiz, münasebetsiz insanlara şaka yapmaktır. Siz seviyeli nezih şaka yapıyor olabilirsiniz. Fakat muhatabınız nerede susup, nerede konuşulacağını bilmeyen biriyse, siz ölçülü bile olsanız, onlar ölçüye riayet etmez, sizin nezih şakalarınıza, kaba şakalarıyla mukabele ederler ve ortalığı karıştırırlar.
İstihza (Alay etmek)
İstihza; bir şeyle veya bir kişiyle eğlenmek, insanları hafife almak, tahkîr etmek, başkasının kusur ve noksanlarını söz, işaret veya yazı ile teşhîr etmek, toplumda küçük düşürmeye çalışmak demektir.
Müminleri birleştirmek, kaynaştırmak, Kur’ân ve sünnetin en büyük hedeflerindendir. Bu yüzden bir zehir gibi, bu birliği bozma istidadında olan istihza ve istihzanın menbaı olan gurur ve kibir de yasaklanmış, haram kılınmıştır. İstihzayı kaldırmaya vesile olan şefkat ve merhamet de teşvik edilmiştir.
Kur’ân’da şöyle buyrulmuştur:
“Ey iman edenler! Bir topluluk başka bir toplulukla alay etmesin, belki de onlar kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kadınlar da başka kadınları alaya almasınlar, belki onlar kendilerinden daha hayırlıdırlar. Birbirinizi ayıplamayın; birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın; inandıktan sonra yoldan çıkmış olmak ne kötü bir isimdir. (Bu tür fiillerden) tevbe etmeyenler, işte onlar zalimlerdir.” (Hucurat, 11)
“İnsanları arkadan çekiştirip, kaş göz hareketleriyle alay edenlerin (hümeze ve lümezenin) vay haline!” (Hucurat, 1)
Bu konuda Peygamberimiz (sav)’in bazı hadisleri de şöyle:
“Birbirinize haset etmeyiniz! Birbirinize öfkelenmeyiniz! Birbirinize sırt çevirmeyiniz! Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu terk etmez, onu hakir görmez. Ey Allah’ın kulları kardeş olunuz! Kişiye şer olarak Müslüman kardeşini hor görmesi yeter. Her Müslümanın diğer Müslümana malı, ırzı ve kanı haramdır.” (Müslim, Ahmed, Ebu Davud)
İstihza, kul hakkına tecavüzdür.
“Müslümanların en hayırlısı, Müslümanların elinden ve dilinden selamette kaldığı kimsedir.” (Müslim)
“Kim bir Müslümana eziyet ederse, o bana eziyet etmiş demektir. Kim bana eziyet ederse, o da Allah’a eziyet etmiş olur.” (Taberani)
“Haksız yere Müslümana eziyet eden, Allah’ın evini yıkmış gibidir.” (Taberani)
“(Mahşerde) insanlarla alay eden şahsa cennetin bir kapısı açılır ve ona ‘Buraya gel!’ denilir. Üzüntü ve gamla o kapıya gelir. Geldiği vakit kapı onun yüzüne kapatılır. Sonra ona başka bir kapı açılır ve ‘Buraya gel!’ denilir. Yine üzüntü ve gamla o kapıya gider, kapıya yaklaştığı anda kapı yüzüne kapatılır. Bu hal devamlı tekrarlanır. Hatta ona bir kapı (gerçekten) açılır ve ‘Buraya, buraya!’ denilir, fakat o (ümidini kestiğinden) kapıya gitmez.” (Kenzü’l-Ummal, 8328)
“Miraca çıkarıldığımda, ateşten makaslarla derileri kesilen erkeklere rastladım. Bunlar kimlerdir? Ya Cebrail!” dedim. “Bunlar zina için süslenenlerdir” dedi. Sonra bir pislik çukuruna rastladım çok pis kokuyordu. Oradan acı acı bağırmalar işittim. “Bunlar kimlerdir? Ya Cebrail!” dediğimde: “Bunlar zina için süslenen ve onlara helal olmayanı yapan kadınlardır” dedi. Daha sonra memelerinden asılan bir gurup kadınlara ve erkeklere rastladım. “Bunlar kimlerdir ey Cebrail!” deyince de: “Bunlar kaş ve gözleriyle işaret ederek insanlarla alay ve gıybet edenlerdir.” Dedi. Bu Allah’ın (cc): “Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı (el, kaş, göz işaretleriyle) alay etmeyi ve ayıplamayı adet edinenlerin vay haline.” (Hümeze, 1) ayetiyle bildirilmiştir.” (Beyhaki)