Allah’ın biz kullarına bahşettiği en güzel duygulardan biridir aşk, üç harften oluşan bu kelimenin değerini bilen kaç kişiyiz? sormadan edemeyeceğimi söylemeliyim.
Günümüzde kıymetini bilmez insanlar tarafından sömürülen, değersizleştirilen bu duygunun bir zamanlar pazara kadar değil mezara kadar yaşanmış olduğunu şarkılarda, türkülerde, şiirlerde okuyor olmak, tanıklık ediyor olmak uyanmak istemediğimiz bir rüya tadında kalıyor benliğimizde.
Bugün ki hikayemiz de bunlardan biri aşkın, sevdanın sadakatin, özlemin yüreklerde ki kıymet derecesini bir kez daha bizlere hatırlatacak ve özlemini duymamıza neden olacak türden… Hikayemiz sizlerle
Erkan onu ilk gördüğünde daha on ikisine bile girmemişti. Arkadaşlarıyla oynarken bir maceraya atılmaya karar vermişlerdir. Köyün delisi İsa’ nın evinin içine kadar girip onu orada göreceklerdir. İsa kendi halindeydi, kimseye zararı olmazdı. Ama köy kahvehanesinde ettiği kavgalar dillere destan olmuştu. Demir gibi pazıları vardı. Bu yüzden özellikle köyün çocukları arasında efsane olmuştu. Erkan ve arkadaşları köyün yukarı mahallesindeki İsa’nın evine doğru yola koyulurlar. Yolda çoğu korkup geri kaçar. Erkan ve iki arkadaşı kalır. Ne olursa olsun eve gireceklerdir. Sürgülü kapıyı açarlar, ahırdan geçerler. Kalpler güm güm atmaktadır. Tahta merdivenlerden çıkılırken yukarıdan döşeme gıcırtısı gelmesiyle birlikte grup saniyesinde kendini evin dışına atar. O anın heyecanıyla hala İsa’nın kendilerini takip ettiğini zannedip köyün içine doğru durmadan koşarlar. Erkan bu sırada iki arkadaşını gözden kaybeder. Yalnız kalmanın paniğiyle kapısını açık gördüğü bir eve girer. Hayatta otururken soluklanır. Tam o sırada merdivenin üstünden kendisine bakarken yeşil yazmalı Elif’i görür. Elif utanıp, Erkan korkup kaçar.
Erkan kendisi için yepyeni bir hayatın başladığını o gün anlar. O hayat Elif’le başlar. Artık Erkan her gün evin etrafında dolanmaya başlar. Elif’i görmeden eve gitti mi gecesi zindan olur. Elif de Erkan’ı görmeye can atar.
Bu çocuksu sevgi yaşları ilerledikçe büyük bir sevdaya dönüşür. Gizli gizli buluşup birbirlerinin kulaklarına aşklarını fısıldarlar. Evlilik hayalleri kurarlar. Lakin hayat her zaman olduğu gibi yine bir engel çıkarır. Erkan verem hastasıdır. O yılların illetidir verem. Zamanının şartlarında tedavisi çok zordur. Bu nedenle köyde yayılmaya başlayan Erkan Elif aşkına Elif’in ailesi karşı çıkar.
Erkan bu duruma çok üzülür. Veremli, ileride işe yaramayacak, illetli bir yaratıktır kendince fakat Elif hastalığı verenin şifayı da vereceğine inanarak Erkan’ın moralini yüksek tutmaya çalışır. Zaten Erkan’ı hayatta tutan tek şey Elif’e kavuşma ihtimalidir. Erkan veremli birisine kız verilmeyeceğini gayet iyi bilse de bir umut diyerek Elif’i istemeye ailesiyle birlikte gider. Elif’in babası Erkan’ın tedavi olmadan Elif’le evlenemeyeceğini söyler.
Erkan’ın hastalığı çok ilerlemiştir. Ailesi tedavi olmasının ancak daha fazla acı getireceğini düşündükleri için tedavi olmasını istemez. Bunu aslında Erkan da bilmektedir ama Erkan’ın amacı Elif’ine kavuşmaktır. Bu yüzden yaşamak için her şeyi göze alır. Şehre gidip hastaneye yatması gerekmektedir. Ailesi ellerinde avuçlarında ne varsa hastane, ilaç masrafları için Erkan’a verir. Erkan arkasında uğruna yaşamayı göze aldığı Elif’i bırakıp şehre gider.
***
Erkan’ın koğuşu küçücük… Belki de aynı koğuşta 6 kişi yattıkları için ona öyle geliyor. Duvarlar bir yandan, Elif’in hayali diğer yandan basıyor. Hemşireler ölenin üzerini örtüyor. Doktor gelip bakıyor, ölüyü kaldırıp götürüyorlar. Yerine hemen yenisi geliyor. Erkan’ın akşam dertleştikleri sabaha ölü çıkıyor. Erkan kendi derdine mi yansın, onlara mı?
Kuş kanadı kalem olsa yazılmaz derdi…
Uzaklarda bıraktığı sevdiği bir an çıkmıyor aklından. Geldiğinde var olan hastaların hepsi öldü. Doktorlar da şaşırıyor. Nasıl dayandı bu kadar diye ama o buradan çıkıp gideceği günün hayaliyle yaşıyor. İsteği hastalıktan kurtulmak değil, Elif’ine kavuşmak onu tekrar görebilmek.
Köy ile mektuplaşıyor. Anası babası okuma yazma bilmez Erkan’ın. Muhtemelen muhtara yazdırıyorlar. Erkan her mektuba Elif beni son kez görmeye gelsin ben ağırlaştım yazıyor. Anası bunu okuyunca sabahlara kadar ağlıyor, ciğeri yanıyor. Daha önce defalarca kovulduğu kapıya yine oğlu için gidiyor. Ne olur Elif’i şehre gönderin son kez görsün oğlum, rahat ölsün diyor. Ama Elif’in babası izin vermiyor. Elif tehdit ediyor, asarım kendimi. Tık yok, taşlaşmış kalbinde babasının. Göndermem diyor. Erkan’ın anası her mektupta bir bahane buluyor: Oğlum Elif hasta, oğlum iş zamanı gönderemiyorlar…
Erkan biliyor bahane olduğunu bunların. Acaba evlendi mi? Belki de babası göndermiyordur. Belki de Elif soğumuştur, istemiyordur artık bekleyememiştir. Ne olursa olsun iyileşecek Elif’i son kez görecek öyle ölecek. Allah’tan son dileği bu, her gece göz yaşlarıyla iletiyor son isteğini. Ölmek en kolayı. O direniyor hayali için.
O da geceleri uyumadan önce beni düşünüyor mu? Beni daha fazla hayal edebilmek için uykusunun gelmemesini istiyor mu? Sabah uyandığında acaba rüyamda Erkan’ı gördüm mü diye rüyasını hatırlamaya çalışıyor mu?
Elif Erkan’ın aklından çıkmıyor. Çıkmıyor çıkmasına ama zaman geçiyor. Artık Elif’in sesini unutmaya başlıyor. Zihnindeki Elif’in hayali yavaş yavaş yok oluyor. İnsan zihni böyle çalışır zaten. Unutmak istemezsin ama elinde değildir. Sonbahar yaprakları gibi dökülür dallarından. Madem artık Elif’in hayalini bile kuramayacak Erkan; yaşamanın ne anlamı var. Bunca direnme, yaşama tutunmaya çalışma bunun için değildi. Elif içindi, Elif yoksa artık ne önemi var çabalamanın.
. Erkan’ın derdi hasta olmasıydı, ölüme giderek yaklaşmasıydı. Halbuki bu dert ne kadar küçük imiş. Ölmeden önce Elif’i göremeyecek, zihninde Elif’in bir kısmını unutmuş olarak göçecek öte dünyaya. Bundan büyük dert mi olur?
Her şey bitti. Azrail’i beklemekten başka yapacak bir şey mi var? Duvarlar her zamankinden soğuk şimdi. Hemşireler, doktorlar laf atsın da istemiyor insan. Bir an önce bitsin. Belki onunla ötelerde kavuşuruz…
Erkan’ın babası hastaneden cenazeyi almaya geldiğinde ona bir torba verirler. Torbanın içinde Erkan’ın eşyaları vardır. Pantolonu, ceketi, gömleği, kasketi. Oğlunun kokusu bunlardadır hala. Fakirliğin, ezilmişliğin, hastalığın kokusu… Hepsini bir yoklar. Kasketin köşesine sıkışmış bir kağıt parçası görür. Kağıtta şu satırlar dizilmiştir.
ELİF DEDİM
Elif Dedim, Be Dedim
Gız Ben Sana Ne Dedim
Guş Ganedi Galem Olsa Aman
Ah Yazılmaz Benim Derdim
Elif’im Noktalandı Aman
Az Derdim Çokçalandı
Yetiş Anam Yetiş Bubam Aman
Ah Çeyizim Bohçalandı
(Ah Mezarım Tahtalandı )
Yüreği güzel insanlara çıksın yolumuza sevgilerimle….