Milli Hukuklardaki İklim Sözleşmesi Uygulamalarında Kırılgan Gruplar
Paris İklim Sözleşmesi (PS) kapsamında “kırılgan gruplar” kavramıyla, iklim tehlikelerinden olumsuz etkilenen ve kendi başlarına toparlanma yetenekleri sınırlı gruplar ve topluluklar dikkate alınır. İklim değişikliği kapsamında kırılgan gruplara kimler dâhil olduğu hususu bir ülkeden diğerine, bireysel gruplara ve topluluklara göre farklılık gösterir. Kırılgan gruplar, değişen şartlara bağlı olarak farklılık arz ettiği için, özellikle iklim değişikliği sözleşmesi (PS) kapsamında taraf ülkelerde uygulama amaçlı çıkarılan kanunlarda ya da diğer iç mevzuatlarda, iklimle alakalı kırılgan grupların kimler olduğu belirtilebilmektedir.
Burada, LGBTİ eğilimli kişilerin de İklim Değişikliği ile alakalı Kanunlarda kırılgan gruplara dâhil edilip edilmeyeceği meselesi öne çıkmaktadır.
PS’nin uygulaması kapsamında, bu Sözleşmeye taraf bazı ülkeler, bölgesel şartlara bağlı olarak farklı kırılgan gruplar belirlemesi yapmaktadırlar.
Kırılganlık kavramı muğlaklık arz etmekte, hele ki iklimle alakalı konularda, ülkeden ülkeye, değişen şartlara bağlı olarak muhtevasına girenler değişkenlik arz edebilmektedir.
İklim kanunlarında belirlenen kırılgan gruplar, iklim tehlikelerine karşı belirlenir. Yani iklim şartlarının meydana getirdiği tehlikelere karşı bu tehlikelerin verebileceği zararlardan korunmak amacıyla kırılgan gruplar belirlenir. Belirli grupların ve toplulukların kırılgan gruplara dâhil edilmeleri konusunda ülkeden ülkeye farklılıklar söz konusu olduğu için, bu farklılıklar, dikkate alınan belirli topluluklar veya gruplar için, hassasiyete sebep olan çeşitli faktörlere de bağlı olacaktır. Mesela kurak ve yarı kurak bölgelerde yaşayan yerli pastoralist toplulukların [sığır, deve, keçi, at, koyun vb. evcilleştirilmiş çiftlik hayvanlarının, tarihî olarak sürüleriyle birlikte hareket eden göçebe insanlar tarafından otlatmak için geniş bitkili açık arazilere (mera) bırakıldığı bir hayvancılık yapan çiftçiler], iklim değişikliğine karşı özellikle savunmasız oldukları düşünülebilirken, diğer yerlerde bu gibi durumlar daha az olabilir.
Benzer şekilde, kuraklıklardan, sellerden, su baskınlarından, aşırı sıcaklıklardan ciddi şekilde etkilenen savunmasız gruplar ve topluluklar da bu kapsama dâhil olabilmektedir.
Kırılgan grupların ve toplulukların iklim değişikliklerine uyum sağlanmalarındaki ilerlemeyi ölçmek için özel gösterge ve ölçümlerin geliştirilebileceği belirtiliyor. Bunların her bir ülkedeki genel milli çerçeveyle uyumlu hale getirilmesi gerekir. Bu tür gösterge ve ölçümler bir ülkeden diğerine, bireysel gruplara ve topluluklara göre farklılık gösterir.
Kırılgan gruplar ve topluluklar, bazen kırılgan ekosistemlere bazen de tabii iklim şartlarına ya da iklim değişikliklerine bağımlıdır. Kırılgan gruplar, hem tabii hem de iklim değişikliği kaynaklı tehlikelerden kaynaklanan artan risklerle karşı karşıya kalıyorlar.
PS’ne taraf devletler, hukukî mevzuatlarını belirlerken ve uygularken, uygun olan şekilde, uyum konusunu ilgili sosyo-ekonomik politikalar ile çevre politikaları ve eylemlerine entegre etmek amacıyla, kırılgan grupları kimlerin teşkil ettiğini belirleyecektir.
Özellikle savunmasız olan ve iklim değişikliğinin etkilerinden orantısız bir şekilde etkilenen grup ve toplulukların yerleşik örnekleri bulunmaktadır. Gençler ve yaşlılar çoğu durumda iklim tehlikelerine nüfusun diğer üyelerine göre daha fazla maruz kalıyor. Yoksullar, zaman zaman teknolojik imkânlardan mahrum yerli gruplar ve topluluklar da aynı şekildedir.
İklim Sözleşmesi Bağlamında Kırılgan Grupları Koruyucu Önlemler
Kırılgan gruplar ve toplulukların belirlenmesinden amaçlanan, bunların iklim değişikliğine uyum sağlamalarının kolaylaştırılmasını amaçlayan politika ve düzenlemelerin kanunlaştırılması veya geliştirilmesidir. Bu, aynı zamanda kırılgan grupların ve toplulukların tamamının veya bir kısmının sorunlarıyla ilgilenecek belirli kurumların kurulmasını veya tahsis edilmesini gerektirir. Özel düzenleyici çerçeveler, kurumsal düzenlemeler, programlar ve kaynaklar, kırılgan grupların ve toplulukların dikkate alınmalarının güçlendirilmesini kolaylaştırabilir. Bazı ülkelerde özel fon tahsisi, en savunmasız toplulukların ihtiyaçlarının karşılanmasında etkili olmuştur.
Bazı sosyal koruma sistemleri, en savunmasız gruplar ve topluluklar için iklim değişikliğine karşı hassasiyeti azaltmaya yönelik bileşenler içerir veya bunları hedef alır. Çoğunlukla, savunmasız grupların ve toplulukların sosyal sermayesinin oluşturulmasına ve dolayısıyla iklim değişikliğine karşı savunmasızlıklarının azaltılmasına yardımcı olurlar. Sosyal koruma sistemleri “Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri”nin ayrılmaz parçasıdır.
Ayrıca, kırılgan gruplara yönelik, kırılganlıkların giderilmesini amaçlayan politikaların uygulanması, gerekirse faizsiz ya da düşük faizli kredi desteklerinin sağlanması, iklimsel zararları giderici yatırımların yapılması gibi uygulamalar da söz konusudur.
Sözleşmeye Taraf Bazı Ülkelerde Kırılgan Grupların Belirlenmesi Uygulaması
Kaliforniya Eyaletinin, uyum bağlamında kırılgan toplulukların tanımlanması amacıyla kamu kurumları ve halk için hazırladığı kaynak kılavuza göre, savunmasız toplulukları analiz etmek ve tanımlamak için şu göstergeler önerilmektedir: Demografik özellikler, mesken güvenliği, hareketlilik, sağlık hizmetleri, çevresel tehlikeler, işler, mevcut kamu ve özel hizmetler, sosyal hizmetler, yönetişim, topluluk, sağlık ve kültür.
Nepal’de iklim değişikliklerine bağlı kırılgan grupların maruz kalabilecekleri tehlikelerin önlenmesi maksadıyla benimsenen Politikalar kapsamında, yoksullar, dışlanmış insanlar, yerli topluluklar, kadınlar, çocuklar ve gençler kırılgan gruplar olarak belirlendi.
Kenya’da, 2016’da İklim Değişikliği Kanunu çıkarıldı ve bu kanun kapsamında bir iklim değişikliği fonu oluşturuldu. Bu Ülkede ayrıca 2013 yılında Isiolo İlçesi İklim Değişikliği Fonu başlatıldı. Nepal’de kabul edilen “İklim Değişikliği Politikası 2011, Milli İklim Değişikliği Fonu”, toplam bütçenin en az yüzde 80’inin doğrudan kırılgan topluluk düzeylerinde program uygulamasına tahsis edilmesi hedefini içermektedir.
Çad’da, toplulukların güneye doğru sürekli göç etmeleriyle birlikte, kırsal kesimde nüfus artıyor, toprak ve kaynaklar üzerindeki baskılar artıyor, hayvanları otlatacak alanlar giderek azalıyor. Baïbokoum’da yaşayan özellikle kırsal nüfus birbiriyle rekabet eden kaynak zorluklarıyla karşı karşıya kalıyorlar. Bunlara ilave olarak, yerleşik çiftçilerin arazilere tecavüz etmeleri ve bunlar sonucunda sığırların suya erişimlerini sağlayan yayla yollarının tıkanması, arazi kullanımı değişikliğinin bir sonucu olarak biyolojik çeşitliliğin kaybı, komşu bölgede kazılan petrol kuyuları da dâhil olmak üzere maden çıkarma endüstrilerinin etkileri yer alıyor. Tüm bu etkiler, kuraklık ve seller de dâhil olmak üzere ani hava ve iklim değişiklikleriyle daha da kötüleşiyor. Bu birleşik faktörler, yerel toplulukların kırılganlıklarının artmasına, toprak ve biyolojik çeşitliliğin bozulmasına, gıda güvensizliğine ve bölgedeki silahlı çatışma risklerinin artmasına katkıda bulunuyor.
Etiyopya’da, Milli Gıda Güvenliği Stratejisi temel alınarak 2005’de Üretken Güvenlik Ağı Programı (PSNP) başlatıldı. PSNP, mevcut insani yardım çağrı sistemini tamamlamak ve Etiyopya’nın kırsal kesimlerindeki milyonlarca kronik gıda sıkıntısı çeken kırılgan insanlara yardım etmek üzere tasarlandı. Bu Program, çevresel bozulma ve gıda güvensizliğinin sebeplerini ele alarak, gıda güvensizliğine maruz kalan hanelere kısa vadeli yardımlar ve uzun vadeli çözümler sunmayı amaçlıyor. Programla, emek yoğun kamu işlerine katılımların sağlanması maksadıyla, emek yoksulu, yaşlı veya başka türlü iş göremez durumdaki hanelere doğrudan destek yapılması öngörülmektedir. PSNP kapsamında benimsenen Doğrudan destek programı yoluyla, kırılganlar kapsamına dâhil edilen engellilik, hastalık veya yaşlılık sebebiyle çalışamayan kişilere her ay nakdi veya ayni transferlerin yapılması uygulaması yapılmıştır. Bu program kapsamında, bayındırlık işleri bileşenine kayıtlı olan ve geçici olarak doğrudan destek kapsamına dâhil edilen hamile veya emziren anneler veya yetersiz beslenen çocukların bakıcıları gibi kesimlere yönelik geçici mahiyette koruyucu önlemlere odaklanıldı.
Kosta Rika, Honduras ve Guatemala’daki küçük ölçekli kahve çiftçileri, iklim değişikliğinin neden olduğu yağış değişkenliğinin ekolojik ve iktisadî açıdan etkilerine karşı kırılgandırlar. Bu ülkelerde, kahve üretimine uygun alanlarda, iklim değişikliği sebebiyle 2050 yılına kadar tahmini olarak %73-88 büyüklüğünde kayıplar beklemektedir. Bu iklim değişiklikleri, kahve çiftçilerinin geçim kaynaklarının korunmasızlığını artırarak “çifte kırılganlığa maruz kalma” etkisi meydana getirmektedir. Toprak erozyonunu azaltan, verimliliği artıran ve biyoçeşitliliği koruyan tarımsal ormancılık sayesinde kahve kalitesi arttı, bunun yanı sıra ilave meyve ve yakacak odun üretimi yoluyla gelir çeşitliliği de sağlandı.
İklim Değişikliği Sözleşmesinde ve Milli Hukuklarda LGBTİ
Her ne kadar, PS’de kırılgan gruplar arasına “LGBTİ” eğilimli bireylerin girdirilmesi yönünde bazı hükümler mevcut ise de, çoğu ülkelerde bu yöndeki hükümlere, çıkarılan çoğu milli düzenlemelerde yer verilmediği görülmektedir. Bunda, PS’ni yapan etkin güçlerin, ileride şartların oluştuğuna kanaat getirdiklerinde, bu kesimlerin de iklim değişikliği kapsamında yer alacak kırılgan gruplara dâhil edilmesi yönünde baskılamalar yapabilirler. Bu sebepledir ki, LGBTİ eğilimli bireylerin PS’ye taraf ülkelerdeki milli düzenlemelerde yer almayacağının garantisi yoktur. Bu yönde yapılacak kamuoyu baskısı, taraf ülkeleri, LGBTİ eğilimlilerin de kırılgan gruplara dâhil edilmesini sağlayabilir.
Bu vesileyle, taraf ülkelerin İklimle alakalı iç hukuk düzenlemelerinde, kendi iklimsel şartlara bağlı olarak, kırılgan grupları doğru belirlemeleri gerekiyor. İklim değişikliklerinden gerçekten etkilenen gruplar kırılgan olarak belirlenmeli, lüzumlu şartlar mevcut olmadığı halde, sırf uluslararası kamuoyunda oluşan algıların ve baskılamaların etkilemesiyle kırılganların kapsamı lüzumsuz yere genişletilmemelidir.
İklim Kanunu Taslağında Kırılgan Gruplar
Ülkemizde TBMM’de 06.10.2021 Tarih ve 7335 Sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunan PS 07.10.2021 tarihinde Cumhurbaşkanı tarafından onaylandı ve 07.10.2021 tarih ve 32621 Sayılı Resmi Gazetede yayınlandı.
Türkiye’de de PS’nin ülkemizde uygulanmasını sağlamak maksadıyla İklim Değişikliği ile alakalı kanun çıkarılması söz konusu. Bu kanun taslağında da kırılgan gruplarla alakalı bazı hükümler mevcuttur. Önce bu hükümlere yer vermek istiyorum.
Kanun Taslağının 2/1-a bendine göre, “Âdil geçiş: İklim değişikliğiyle mücadelede belirlenen hedefler gerçekleştirilirken işsizlik ve ekonomik dalgalanmaların önlenmesi amacıyla kırılgan gruplar öncelikli olmak üzere kimsenin geride bırakılmadığı ve yeşil iş olanaklarının sağlandığı politikayı ifade eder”.
Taslağa göre, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı; enerji güvenliğinin sağlanması doğrultusunda sosyal kalkınmayı da dikkate alarak, enerji üretim, iletim ve dağıtımı üzerindeki iklim değişikliği kaynaklı mevcut ve olası olumsuz etkileri haritalandırmakla, gerekli tedbirleri almakla, risk analizleri rehberliğinde kırılgan bölgelerde iklim değişikliğine uyumlu plan ve projeler yürütmekle ve yerinde enerji üretimi uygulamalarını yaygınlaştırmakla yükümlüdür (md. 5/1-e). Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, iklim değişikliğine uyumlu sosyal koruma araçları geliştirerek yoksulluğu azaltacak ve kırılgan grupların güçlendirilmesine yardımcı olacak faaliyetleri gerçekleştirmekle yükümlüdür (md. 51/f).
Bu maddelerde, kırılgan gruplar kavramı ile kırılganlığın önlenmesine yönelik alınacak önlemler vurgulanmıştır. Fakat bu kanun taslağında kırılgan grupların kimlerden oluştuğuna dair bir belirleme yoktur.
Türkiye’de LGBTİ eğilimlilerle alakalı iki tür tespit ve fikir söz konusudur.
Birincisi, LGBTİ eğilimli kişilerin yaşantıları tamamen insan tabiatına aykırı, insanlığın geleceğini tehdid eden sapkınlıktır. Bu sapkın yaşantı tarzı, toplumsal hayata ve özellikle de toplumda aile kurumuna zarar verdiği, aile kurumu, anayasal olarak Türk toplumunun temelini teşkil ettiği ve devlet de bu kurumun korunması için lüzumlu önlemleri almakla yükümlü olduğu için, devlet, bu sapkın yaşantı tarzını hak ve hürriyet kapsamında değerlendiremez. Bu sebepledir ki, bu kesim kırılgan gruplara dâhil edilemez. Nitekim Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan da, muhtelif kereler, bunların sapkın gruplar olduğunu, Türk toplumunun ve ailenin bunlara karşı korunması gerektiğini açıklamıştır.
İkincisi, LGBTİ eğilimli kişilerin yaşantıları sapkınlık değil, bir hak ve hürriyetin kullanımıdır. Bu hak ve hürriyetin kullanımı engellenemez. Toplumda LGBTİ’lerin eğilimleri ile uyumlu yaşamalarına mani olucu yönde toplumun geniş kesimlerinde engelleyici çabalar söz konusu olduğu için, bu ortam sebebiyle bu kişiler de kırılgan gruplara dâhil edilmeli.
Hem kişiler hem de çoğulcu demokrasilerde siyasî iktidarlar bu iki eğilimden birini tercih edebilir. Nitekim Cumhurbaşkanımız da bu iki seçenekten birincisini tercih ettiğini muhtelif kereler yaptığı açıklamalarla sarih olarak ortaya koymuştur.
Bu kanun taslağında sarih olarak belirginleştirilmeyen kırılgan gruplar kapsamına kimlerin dâhil olduğu belirtilerek, birinci seçenek hayata geçirilebilir.
Nitekim ülkemizde bazı düzenlemelerde bunun örneklerine rastlamak mümkündür.
Mesela Adli Destek ve Mağdur Hizmetleri Yönetmeliği’nin 4/1-(i) bendinde, bu yönetmelik kapsamına dâhil olan kırılgan grupların kimler olduğu belirtilmiştir. Bu hükme göre, “Kırılgan grup: Adli destek görevlileri tarafından yapılan bireysel değerlendirme sonucunda suçtan daha fazla etkilendiği ve korunması gerektiği tespit edilen mağdurlar ile adli sisteme dâhil olan çocukları, ifade eder”.
Benzer şekilde, 10.06.2020 tarih ve 63 sayılı Suç Mağdurlarının Desteklenmesine Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde de, bu kararnamenin kapsamına dâhil olan kırılgan gruplarla alakalı benzer hükümler mevcuttur (md. 2/1-ç bendi). Bu hükme göre, “Kırılgan grup: Bu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi gereğince adli destek görevlileri tarafından yapılan bireysel değerlendirme sonucunda suçtan daha fazla etkilendiği ve korunması gerektiği tespit edilen mağdurlar ile adli sisteme dâhil olan çocukları, ifade eder”.
Gerçi bu düzenlemelerde kırılgan gruplarla alakalı yapılan belirlemeler çok net değil. Siyasi iktidara konjonktürel şartlara bağlı olarak yetki esnekliği sağlanmaktadır.
Benzer şekilde, PS’nin kurucu baskın aktörlerinin baskılamalarından ve ülkemizdeki LGBTİ eğilimlilerin yoğun etkilemelerinden korunmak maksadıyla, İklim değişikliği kanununda da kırılgan grupların muhtevası belirlenmelidir.
Bu belirleme yapılırken de, siyasi iktidarın eğilimi ile uyumlu olarak LGBTİ eğilimli kişiler bu kapsama dâhil edilmemeli. Bunun çeşitli sebepleri mevcuttur.
Birincisi, her ne kadar PS’nin kurucu aktörleri konumundaki ülkeler LGBTİ eğilimlilerin de kırılgan gruplara dâhil edilmesi yönünde yoğun çabalar sarf etseler, bu konuya ilişkin hükümlere PS’de yer verilmiş olsa da, Türkiye, kendi iç şartlarını esas alarak bu kesimi kırılgan gruplara dâhil etmeyebilir.
İkincisi, yukarıda bahsini ettiğimiz ülkelerin hiçbirisinin iç hukuki düzenlemelerinde LGBTİ eğilimli kişiler kırılgan gruplara dâhile dilmiş değildir. Bu yöndeki iç hukuk uygulamaları Türkiye için de emsal teşkil edebilir.
Üçüncüsü, her ne kadar PS’de, kırılgan gruplara LGBTİ eğilimlilerin dâhil edilmesi yönünde bir çaba söz konusu ise de, esasen PS’nin uygulama konuları, bu eğilimdeki kişilerin kırılgan gruplara dâhil edilmelerini lüzumlu kılmamaktadır.
Dördüncüsü, kırılgan gruplar, her bir taraf ülkenin değişen şartlarına bağlı olarak farklılık arz ettiği için, özellikle PS kapsamında taraf ülkelerde uygulama amaçlı çıkarılan kanunlarda, ülkeler, LGBTİ eğilimlileri bu kapsama dâhil etmeme yetkisine sahiptir. Bu bağlamda Türkiye’de çıkarılacak kanunda, kırılgan gruplar, LGBTİ eğilimleri kapsamayacak şekilde belirgin olarak tespit edilmelidir. Aksi takdirde, hem Türk toplumu, hem de Türk toplumunun temelini teşkile den aile bundan ciddi zarar görür. LGBTİ eğilimlilerin kırılgan gruplara dâhil edilmesi halinde, Devlet, Anayasa tarafından emredici şekilde kendisine yüklenen ailenin korunması ödevini de savsaklamış olacaktır.
Beşincisi, her ne kadar, dünya genelinde LGBTİ eğilimli yaşantıların bir hak olduğunu iddia edenler mevcut ise de, bunun bir sapkınlık ve insan tabiatını ifsad eden, dolayısıyla insanlık neslinin geleceğini tehdit eden yönelimler olduğunu savunan, bu konuda çok ciddi ilmi argümanlar ortaya koyan hatırı sayılır çoğunluğa sahip çevreler de mevcuttur. İnsanlık neslinin, toplumların ve ailenin zarar görmemesi zarureti, bu kesimlerin kırılgan gruplara dâhil edilerek özel olarak korunmaları uygulaması talebini haklı bulmaz.
Nihai olarak ifade etmek gerekirse, İklim Değişikliği Kanun Taslağının “Tanımlar” kenar başlıklı 2. Maddesinde, “Kırılgan Gruplar” da tanımlanmalıdır. Bu tanımlama, net ve belirgin şekilde olmalıdır. Yukarıda izah edilen sebeplerden dolayı, LGBTİ eğilimli bireyler, hem bu tanımlama kapsamına dâhil edilmemeli, hem de dâhil edilmeleri ihtimaline kapı aralayacak şekilde soyut hükümlere bu düzenlemede yer verilmemelidir.
İklim Değişikliği Kanun Taslağının “Tanımlar” kenar başlıklı 2. Maddesinde, “Kırılgan Gruplar” da tanımlanmalı sapık fikirli eğilimciler bu konuma girmemelidir.