Sultan 2. Abdulhamit tahta geçeli daha bir yıl olmuş, 93 Harbi diye bilinen Osmanlı-Rus Savaşı başlamıştı (1877). Osman Paşa’ya, İstanbul istikametine ilerleyen Rusların yolunu kesmek için bugünkü Bulgaristan sınırları içindeki stratejik bir yer olan Plevne’yi savunma emri verildi. Osman Paşa, Rusların hiç tahmin edemeyeceği güçlü bir savunma hattı kurdu.
Tarihe altın harflerle yazılmış Plevne Müdafaası’nda, Gazi Osman Paşa komutasındaki inanmış ve kumandanına tam itaat etmiş isimsiz kahramanlar 19. asrın en müthiş savunmalarından birini yapmış, 150 bin kişilik Rus ordusununun ilerleyişini 40 bin kişilik ordusuyla durdurmuştur. Bakara suresinde geçen “Nice az birlik vardır ki, Allah’ın izniyle sayıca çok birliği yenmişlerdir, Allah sabredenlerle beraberdir” ayeti kerimesinin tecelli bulduğu ve her yönüyle incelenmesi gereken bir zaferdir Plevne müdafaası.
Osman Paşa’nın 36 kilometre hattında kazdırdığı siper ve mevziler savaş tarihine geçmiş, 1. Dünya Savaşı’nda bu siperle savaşma metodu bir çok ülke tarafından örnek alınmıştır. Osman Paşa bu harpte, yeni tabya ve istihkâm düzenini ilk defa uygulamış ve başarılı olmuş; bu tarihi stratejisi okullarda ders olarak okutulmuştur.
Alman Mareşal Moltke “Türkler müdafaaya başkalarının vazgeçtikleri noktadan başlar.” demiştir. Bunun bu günlerde sık kullanılan “Biz bitti demeden bitmez.” ifadesiyle yakınlığı da dikkat çekicidir. Namık Kemal ne güzel dile getirmiş mevzuyu şu dizelerde;
Osmanlı adı her duyana lerze-resândır;
Ecdâdımızın heybeti ma’rûf-ı cihândır
Fıtrat değişir sanma! Bu kan yine o kandır
Gavgâda şehâdetle bütün kâm alırız biz
Osmanlılarız, cân veririz, nâm alırız biz.
Tabii ki bunun bedelleri de ağır olabilmektedir.
Ruslar üç büyük Plevne saldırısından sonra kuşatmaya geçer. Ordumuz aç kalır, soğukta donar, destek/yardım gelmez; ama yine de tüm bu zorluklara rağmen mukavemet gösterir! Yerel halktan da iki bine yakın insan, Bulgar ve Rus mezaliminden kaçmak için ordumuza sığınır. Ruslar sivil halkı da topa tutarlar. Bununla da kalmayarak, hastane çadırlarını günlerce bombalar. Aralık ayına kadar süren kuşatma sonucunda açlık ve soğuktan insanlar ayakta ölmeye başlar. Bunun da artık sonu yoktur. Öyle ki, günde ancak bir kez yemek verilebilir. O da küçük bir peksimettir! Son zamanlarda ise askerlere sadece mısır koçanı verilir. Ezilen koçanlar suda haşlanarak yenir!
Uzun süren müdafaada, asker ve top sayısı çok dengesiz olan bu harpte zaten kısıtlı olan erzak ve cephanenin de tükeniyor olması bir yana kış şartları da kendini iyice göstermiştir. Yakacağı bulunmayan ve kıyafetleri yazlık olan, çorap ve çarıklarla mücadele eden askerlerimizin yaralı ve hasta halleri olayın vehametini artırmıştır.
Son buğday tanesi ve son mermi tükenene kadar mücadele ve müdafaa edilmiştir. İmkansızlar içinde dahi kaçmayı ve teslim olmayı hiç düşünmemiş ya kurtuluş ya ölüm denmiştir. Sonuç almak için gerekli destek İstanbul’dan alınamayınca zorda kalınmış ve son bir huruç harekatı ile kuşatmayı yarmak isterken zorlu geçen 145 günün ardından teslim olmak zorunda kalınmıştır. Bu süre zarfında Rusların ilerlemesi engellenmiştir. Teslimiyet hazmedilemez; ancak yapılacak her şey yapılmıştır. Gururlu ve şanlı komutan esir düşmüştür. Buna rağmen Gazi Osman Paşa ve ordusu gösterilen gayret ve başarılı savunmayla herkesin hayranlığını kazanmıştır.
“Rus çarı tarafından kabul edilen yaralı Osman Paşa’nın kılıcı iade edilmiş ve Rusya’nın üst düzey madalyası da şahsına takdim edilmiştir. Bu Osman Paşa’nın kahramanlığının, yiğitliğinin düşman tarafından da tescil edilmesi anlamına gelmektedir.
Plevne’de bırakılan ağır hastalara ve yaralılara dokunmayacaklarına dair yemin ederek söz veren Bulgar papazları ve bölgenin ileri gelenleri harekatın seyrini öğrenir öğrenmez bu hastaları hunharca öldürmüşlerdir. Osmanlı’nın çekildiği birçok toprakta olduğu gibi bu topraklarda da kan ve gözyaşı akmış, yerli Türkler kılıçtan geçirilmiş ev ve bağlar viraneye çevrilmiştir. Birçok aile de yapılan sonraki anlaşmalarla dedelerinin topraklarını terk etmek zorunda kalmıştır. Rus ve Bulgar mezalimi halkın dilinden düşen ağıtlarla bugüne değin anlatılagelmiştir.
Türk kalmamış koca Rumeli’de
Mahzun ay! bir ricam var neredesin?
Kardeşimin mezarına uğrama
Aydın etme, bu halleri görmesin!
Tuna boylarında sıra selviler
Tanyeli estikçe sessiz ağlarmış
Gül bahçelerinde baykuşlar öter
Şu viranelikler eski bağlarmış.
Gazi Osman Paşa, İstanbul’a döndükten sonra da sarayda müşavir olarak görev yaptı. Ömrünün sonuna kadar bu görevde kaldı ve hep bir kahraman olarak saygı gördü.
Onun en büyük mirası, sonraki nesillere ilham olan mücadele azmiydi. Gösterdiği inanç ve gayret hem bize hem düşman kuvvetlerine iyi bir ders olmuştur. Zorlukların ve imkansızların bilincindeyken bile asla teslim olmayı düşünmemiş ve hep bir çıkış yolu aramıştır. Nihayetinde, gerçekler ona direnç göstermenin sonuçsuz kalacağını göstermiş ve teslim olmuştur. Teslim olmasına rağmen Gazi Osman Paşa’ya gösterilen saygı, onun ne kadar önemli işler başardığının bir göstergesidir.
Bu destansı savaşlar, sonraki yıllarda olacak milli mücadelelerde, vatan bilincini artırma ve millileşme yolunu da açmıştır. Buralardan güç alan Türk Ordusu Çanakkale’de olduğu gibi birçok savaşta destanlar yazmıştır.
Plevne kahramanları, harbin nihai talihini değiştiremediler belki ama Türk ordusunun askerlik onurunu kurtarmış oldular. Saygı, minnet ve rahmet onların üzerine olsun.
Türk ordusunun en büyük ve en şanlı savunmalarından olan Plevne destanını en güzel biçimde anlatan ve Osman Paşa’ya ithafen vefatından 10 yıl sonra yazılmış Plevne Marşı ile yazımızı sonlandırmış olalım.
Tuna nehri akmam diyor / Etrafımı yıkmam diyor
Şanı büyük Osman Paşa / Plevne’den çıkmam diyor
Olur mu böyle olur mu / Kardeş kardeşi vurur mu
Sizi millet hainleri / Bu dünya size kalır mı
Düşman Tuna’yı atladı / Karakolları yokladı
Osman Paşa’nın kolunda / Beşbin top birden patladı
Kılıcımı vurdum taşa / Taş yarıldı baştanbaşa
Askerinle binler yaşa / Nâmı büyük Osman Paşa