Bu hafta, Anadolu’da gerek sosyal ilişkiler, gerek taassup nedenlerden dolayı yarım kalmış bir çok sevda hikayelerinden biri olan ve kavuşmamış olan sevdalıların avazı olarak günümüze dek ulaşmış olan bir Türkü hikâyesini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Diyarbakır’ın ileri gelen ailelerinden birine mensup olan Nevaf Bey çok varlıklıdır. Diyarbakır’da sevilen, saygı duyulan, fakir fukaraya yardım eden biridir. Nevaf Bey’in Necla isminde çok güzel bir kızı vardır.
Yaz aylarında Dicle kenarındaki bostanlarında kurulan hüllelere Cumartesi gidip Pazartesi sabah dönerler.
Bostanlarında genç, yakışıklı ve dürüst bir şahsiyet sahibi olan Harun isminde bir genç çalışmaktadır. Bey hülleye geldiğinde Harun bostanda yatar, onlara hizmet eder. Bey’in kızına bostanı gezdirir, beraber domates, patlıcan, biber, kavun ve karpuz toplarlar. Nevaf Bey, bu gencin dürüstlüğüne ve karakterine güvendiği için bostanlarından toplanan sebze ve meyvelerin satımını ve hesabını da o’na bırakmıştır.
Harun’a haber gönderen Nevaf Bey, Cumartesi misafirlerinin olacağını ve hazırlık yapmasını bildirir. Harun, iki hülleyi yeniden düzenler ve şehir merkezindeki Nevaf Bey’in evine giderek yorgan, döşek, battaniye ister. Evdeki Nevaf Bey’in kızı Necla’nın dadısı istenen eşyaları hazırlarken Necla da Harun’a çay ikram eder. Cumartesi günü Dicle’den balık tutmasını ister. Hazırlanan eşyaları alan Harun bostana gelir, yanma aldığı birkaç maraba ile hülleleri düzene sokar. Bey’in kızının isteğini yerine getirmek üzere Dicle’de balık tutmaya çalışır.
Gün cumartesidir. Gelen misafirler hülledeki döşeklerde oturup ayaklarını Dicle’nin serin sularına daldırmış, sohbet etmektedirler. Diğer hüllede ise kadınlar akşam yemeğinin hazırlığını yapmaktadırlar. Harun, topladığı sebzeleri getirir ve kesilen koyunun etlerini satırla doğrarken Necla, yanına gelerek “Ben senden balık istemiştim. Sen bize et yedireceksin” deyince Harun, “Balıkları tuttum fakat kalabalık olduğu için eti de hazırlamak gerek” der. Akşam sofra kurulmuş Nevaf Bey, misafirlerine mahçup olmamanın sevincini yaşar ve Harun’un yanına giderek teşekkür eder. O sırada Necla da gelerek balıkların pişirilmesini söyler. Harun balıkların pişirilmeye hazır olmadığını söyleyince Nevaf Bey, “Elinizdeki işi başkaları yapsın siz balıkları hazırlayın” der.
Harun, balıkları temizlemek için Dicle’nin kenarına geçer, Necla da kendisine yardıma gelir. Balıkları aceleyle temizlemeye çalışan Harun elindeki bıçakla başparmağını keser. Kanı durdurmaya çalışırken Necla cebinden çıkardığı mendili ile Harun’un parmağını bağlar. Balıklar pişirilir yenir. İyi ağırlanan misafirler, memnun bir şekilde pazar günü akşamüstü serinliğinde bostandan ayrılırlar.
Harun, evden gelen eşyaları geri götürür. Evde içli köfte yapılmaktadır. Dadı, Harun’a oturup beklemesini birkaç içli köfteyi haşlayıp kendisine vereceğini söyler. Necla, odasından gelerek Harun’a parmağındaki yaranın nasıl olduğunu sorar. O da “İyidir, yara kapanıyor” der. Necla’nın parmağına bağladığı mendili söküp vermeye çalışır. Necla, “Sökme kalsın” der. Haşlanan içli köfteden bir paket yapılıp Harun’a verilir.
Bu iki genç arasında zamanla bir gönül bağı oluşmaya başlar.Necla, Harun’u her gün görmek istemektedir. Necla, dadısıyla bostana gelmiştir. Harun’la beraber bostanı gezerler. Dadı çay demlemeye gider. Yalnız kalan iki genç sohbet ederler. Bu sohbet sırasında Necla kendisini babasından istetmesini Harun’a söyler. Harun, “Ben ne cesaretle seni babandan isteteyim ? Sen, Bey kızısın, zenginsin, ben kapınızda marabayım. Bey marabasına kızını vermez. Keşke bilsem vereceğini babanın kapısında kul olurum. Hem doğru dürüst bir evim ve sana bakacak param da yok. Param olsaydı belki bana cesaret gelirdi seni istetirdim” der. Bu sözlere üzülen Necla, “Sen beni sevmiyorsun, sevseydin böyle söylemezdin” der. Harun da “Sen bir de gel benden sor, seni ne kadar sevdiğimi” der. Bu konuşmalar olurken dadı, elinde demlik ile yanlarına gelir ve konuşmaları burada sona erer.
Kızının sürekli bostana gitmek istemesi ve günlerini orada geçirmesi Nevaf Bey’i kuşkulandırır. Kızının dadısına, “Bu kızda bir haller var dadı. Nedir bunun durumu ? Sen bana bu konuda bir şey demiyorsun. Bir yokla bakalım” der. Dadı, birkaç gün sonra kızının Harun’a gönlünü kaptırdığını Bey’e bildirir. Bey,
“Bu ne cüret ? Benim kapımda çalışan biri benim kızıma göz koysun..! Ona haddini bildireceğim” der. Harun’u yanına çağırtarak hakaret eder ve hesabını bugördürerek işine son verir. Harun perişan olmuştur. Hem işssiz kalmıştır hem de sevdiği kızı artık göremeyecektir.
Öfkeli bir şekilde eve gelen Nevaf Bey, kızını yanına çağırtarak, “Sen benim ve ailemizin gururunu, izzeti nefsini ayaklar altına almak mı istiyorsun ? Ailemize yakışan şeyler yapmıyorsun. Bundan sonra evden dışarı çıkmak sana yasaktır” der. Ve dadısına dönerek, “Bir daha bu kızı sokağa bırakmayacaksın. Aksi takdirde seni suçlu sayarım” der.
Babasının bu tepkisine çok üzülen Necla, odasından dışarı çıkmaz, yemek yemez, kimseyle konuşmaz. Sevdiği insanı kaybetmenin ızdırabını içinden bir türlü atamaz. Babası kızını bu durumdan kurtarmak için uygun biri ile evlendirmek ister ve bazı görücüler gelmeye başlar. Necla halen Harun’u düşünmektedir. Dadısına yalvararak onu buldurmasını, yerini öğrenmesini ister. Necla’nın bu haline dayanamayan dadı görevlendirdiği biri vasıtasıyla Harun’un bir başka bostanda çalıştığını öğrenir ve Necla’ya söyler. Harun’un yerini öğrenen Necla sevinçlidir. Gelen görücülerden birine kızını vermeye niyetlenen Nevaf Bey, dadıya durumu söyler. Yakında şerbet içmeye eve geleceklerin olduğunu anlatır ve hazırlıklı olmalarını ister. Babasının kendisini başka biri ile evlendireceğini duyan Necla yıkılır. Bir an evvel Harun’a haber göndererek kendisini isteyenler olduğunu, babasının da bunu kabul ettiğini ve yakında şerbet içmeye geleceklerini, bunun için bir şeyler yapmasını bildirmek ister. Necla, ağlayarak dadısına yalvarıp son bir defa Harun’a haberci gönderip bu durumu ona bildirmek istediğini söyler. Dadı, “Peki ne söyleyeceksen söyle ilettireyim ve bu konuyu bir daha açmayalım. Baban duyarsa ikimizi de öldürür” der. Necla, önceden pişirttiği tavuğu mutfaktan alarak odasına çıkar. Daha evvel biriktirdiği altınları tavuğun içine iyice doldurur, sıkıca paket yaparak dadısına verir. “Dadı, bu tavuğu da haberciye ver. Harun’a versin. Belki benim elimden son bir defa bir şey yiyecek, beni isteyenler var. Beni kaçırabilirse kaçırsın. Ben evden dışarı çıkamıyorum. Yakında şerbet içilecek bir şeyler yapsın.” der. Dadı, paketi ve söylenecek sözleri haberciye intikal ettirir. Haberci, Harun’u bulur ve kuytu bir yere geçerler. Necla’nın isteğini söyler ve paketi Harun’a verir. Harun, paketi açınca pişirilmiş bir tavuk olduğunu görür ve haberciye dönerek, “Ben kendisini bu tavukla mı kaçıracağım benimle dalga mı geçiyor” diyerek tavuğu haberciye geri verir.
Haberci, tavuğu alır Harun’dan uzaklaştıktan sonra bir kenarda oturup bu tavuğu yemek için parçaladığında içinden altınlar dökülür. Neye uğradığını şaşıran haberci dökülen altınları toplar. Tavuğun içine koyup tekrar paketler ve hızla eve döner. Durumu dadıya anlatır. Dadı, Necla’nın odasına çıkıp Harun’un bu tavuğu geri gönderdiğini ve tavuğun içinin altın ile dolu olduğunu, bunu niye yaptığını sorunca Necla, “Ben bu tavuğun içini altın ile doldurdum ki bununla hazırlanıp beni kaçırsın. Kendisine imkan sağlamaya çalıştım fakat o bunu anlamamış, tavuğun içinin altın dolu olduğunu bilseydi belki bir şeyler yapmaya çalışacaktı” der.
Necla’yı başka birisine verirler ve şerbet içilir. Birkaç ay sonra nişan takılır. Necla ağlamaklıdır. Dadı niye ağladığını sorunca Necla “Dadı bana nişan taktılar bundan sonra bir ordu bile getirse Harun’un artık beni alması veya kaçırması mümkün değildir. Alınyazım böyle imiş ne yapayım” der.
YENİ KAPIDA ATLILAR
Yeni kapıda atlılar Uy, aman aman
Dizilmiş sini tatlılar Uy, aman aman, yâr, aman aman
Yar sen beni beğenmezdin Uy, aman aman
Bak, bana nişan taktılar Uy, aman aman, yâr, aman aman
Yara bağlar, yara bağlar Uy, aman aman
Sinem göz göz yara bağlar Uy, aman aman, yâr, aman aman
Ben bu dertten ölürsem Uy, aman aman
Düşman güler, dostlar ağlar Uy, aman aman, yâr, aman aman
Kaynak kişi: Yusuf Tapan
Derleyen: Zülküf Altan
Notaya Alan: Salih Turhan