Tefsir kaynaklarımızda şöyle bir hâdise anlatılır: Peygamber Efendimizin (sav) zamanında Esed oğullarından nazarı değen bir kimse var idi. Üç gün bir şey yemez, sonra çadırın bir tarafını kaldırıp oradan geçen bir deveye bakıp, (Bunun gibi bir deve hiç görmedim) der demez, deve yere düşer hastalanırdı. Müşrikler, bu adamı bulup Peygamber Efendimizi nazarla öldürmesini istediler. Cenâb-ı Hak da Resulullah’ı (sav) bunun nazarından korumuştur. Bu hususta Kalem suresinin (Nerede ise, kâfirler seni gözleri ile yıkacaklardı) mealindeki 51. Âyeti nâzil olmuştur.
Evet nazar haktır, gerçektir, vâkisi çoktur. Rabbimiz kimi hikmetlerce nazara müsaade etmiştir. Bunlardan bir tanesi de; Nazardan korkarak elindekiler ile gösteriş yapmamak, hava atmamaktır.
Nazara sevk eden çeşitli sebepler vardır. En önemli âmil çekememezliktir, kıskanmaktır. Kur´an tabiriyle hasettir.
Hz. Adem´in çocukları Habil ile Kabil arasındaki cinayetin dahi sebebi hasettir. Keza Hz. Yusuf a.s. karşı kardeşlerinin öldürme teşebbüslerinin asli sâiki dahi yine hasettir. Kur´an bizi haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden Allah´a sığınmaya çağırıyor. (Felak suresi )
Herkes, maalesef ki maalesef, “Maşaaallah Barekellah” demiyor, diyemiyor size, bize ve kendine verilenlere. Gözü daha çok başkasında oluyor.
Kimi zaman sahip olduğun gariban bir mutluluğun ve elindeki mütevazi malın mülkün ya da evet Allah vermiş de zengin olmuşsun halin vaktin yerinde diyelim ama batıyor da batıyor bazı nazarlara.
Sonra bu hâsid nazarlar istiyor ki, senin elindeki çıksın da onun içindeki haset duygusu sönsün.
Halbûki haset asıl haset edeni yandırır.
Şimdi gelelim böyle bir tehlike ile her zaman karşı karşıya iken tutup da kendi elimizle kendimizi nazara açık hedef etmeye! Olur mu? Oluyor! Sosyal Medya ile öyle bir oluyor ki.
Evet bir taraftan nazardan korkalım, olsun istemeyelim ama bir taraftan da sosyal medyadaki paylaşımlarımızla kendimizi nazara buyur eder bir hâle getirelim! Ne gerek var buna?
Çokta bir zaruret yokken, mesala; evlatlarının resimlerini sürekli paylaşıp “Ağam, paşam, sultanım, meleğim” gibi paylaşımlar yapmak ne kadar doğru?
Soralım kendimize! Evlat hasretiyle yanıp tutuşanların, bu arzularını depreştirmek doğru bir şey olmasa gerek! Ya da bize verilenlerle kıyas yapmaya sebep olmak da!
Yakup (as) oğlu, Yusuf (as) rüyasını kardeşlerine anlatmamayı tavsiye ediyor. Ve çok sonrasında güçlü ve gösterişli olan Onbir oğlu Mısar´a gireceği zaman da onlara ayrı ayrı kapılardan girmeye teşvik ediyor, Neden? İşte bu göz değmesine, nazara karşı bir fiili dua olsun diye. Peki ne oluyor da böyle zararları olan olabilen nazara karşı kendimizi açık hedef ediyoruz bu sosyal medyada? Tamam, Paranoyak olmayalım da, bilhassa o masumları paylaşıp hasid nazarlara da sunmayalım derim. Kimi mutluluklarımız kendi özelimizde kalsın. Mahremiyet alanımıza herkesi sokmayalım.
Üzülerek ifade edelim ki, paylaşım kolik olmuş bir toplum haline getirilmişiz. Ameliyata bile giderken poz veriyor, elinden gelse ameliyatını bile canlı yayında sunacak.
Nazarın deveyi kazana, insanı mezara soktuğu gerçeği ortadayken, gösteriş için, biraz fazla beğeni almak için, mutlu aile pozları vermek için. Ya da ne için olursa olsun, bu tarz paylaşımları yapanlara tabîki “siz bilirsiniz” demekle birlikte “Nazardan korkalım kardeşim” derim. Tamam yine Allah´ın taktiri olur. Ama Rabbimiz taktirini bizim tercihlerimizi de dikkate alarak tahakkuk ettiriyor. Nazar değince de değiyor. Annenin, babanın dahi nazarı geçebilirmiş evlatlarına. Çünkü aşırı beğeni de nazara sebebiyet verebiliyor.
Ama buna gereksiz, alakasız, lüzumsuz sebebiyet vermek, hiçbir mecburiyet olmadan nice nazarlara sunulan o resimlerle sosyal medyada buna imkan vermek hiç akıl kârı değil.
Öyleyse, birisinde ne varsa bileceğiz ki, Allah´tandır ve geçicidir. Maşaalah, barekellah diyeceğiz. Ve dahi elimizdekileri reklam etmeyeceğiz. Çünkü herkes Maşaallah demiyor, diyemiyor. Evet kimde ne varsa Maşaallah, Barekallah. Allah hayırlı mübarek etsin.
Dünya ve ahiret saadetine vesile kılsın.
Güzel bir ikaz.