• Anasayfa
  • Yazarlar
Salı, 17 Haziran, 2025
  • Giriş
  • Kayıt Ol
Hür Havadis
  • Türkiye
  • Dünya
  • Politika
  • Kültür ve Sanat
  • Spor
  • Ekonomi
  • Sağlık
  • Belediyeler
11 °c
Ankara
Bulunamadı
Tüm Sonuçlar
  • Türkiye
  • Dünya
  • Politika
  • Kültür ve Sanat
  • Spor
  • Ekonomi
  • Sağlık
  • Belediyeler
Bulunamadı
Tüm Sonuçlar
Hür Havadis
Bulunamadı
Tüm Sonuçlar
Anasayfa Genel

SULTAN II. ABDÜLHAMİD HAN’I ANLAMAK (3)

Dr. Adnan Küçük Yazar Dr. Adnan Küçük
18 Temmuz 2022
Genel
0 0
0
0
PAYLAŞIM
72
GÖSTERİM
Facebook'da paylaşTwitter'da paylaşWhatsapp'ta paylaş

Abdülhamid Dönemindeki Olağanüstü Yönetim Rejimi Şartları
Bir önceki yazımızda, Sultan II. Abdülhamid Han döneminde Osmanlı Devletinin
içinde bulunduğu şartlara temas etmiştik. Bu şartlar sebebiyle meydana gelen duruma,
devletlerin hukuki rejimlerinde “olağanüstü yönetim rejimi”nin (Osmanlı hukukundaki
ifadeyle Örfi İdare rejimi) tatbikini lüzumlu kılan şartların ortaya çıkması denir.
“Olağanüstü yönetim usulleri”, devletin, hukuk düzeninin olağan kurum ve kuralları ile
üstesinden gelmesinin çok zor ya da mümkün olmadığı olağanüstü bir tehdit ya da tehlike ile
karşılaştığı durumlarda başvurduğu özel yönetim usulleridir. Olağanüstü hallerde hürriyetlerin
normal zamanlara göre daha fazla sınırlandırılabilmesi bir bakıma işin tabiatından kaynaklanan
özellik olmaktadır. Devletin ve/veya kişilerin varlık ve güvenliğinin tehlikeye düştüğü olağanüstü
hallerde, hürriyetler düzenini, olağan dönemlerde olduğu gibi korumak mümkün olamamaktadır.
Olağan yönetim dönemleri ile olağanüstü yönetim dönemlerini birbirinden
ayırmaksızın eşit şartlarda değerlendirmek, genel olarak devletlerin içinde bulundukları fiilî
ve hukukî rejim gerçeklikleri ve uygulamaları ile bağdaşmaz.
Bu sebepledir ki, her bir devlette, olağan yönetim rejimi ile olağanüstü yönetim rejimi
hukuki düzenleme ve uygulamalar yönlerinden farklılık arz etmektedir. Bu, başta Amerika
olmak üzere günümüzdeki ileri demokrasi olarak nitelenen bütün ülkelerde benzer şekildedir.
Bugün bütün demokratik hukuk devletlerinde, olağan yönetim dönemlerinde, hukuk
ve hürriyetler belirleyici ve üstündür. Sınırlı bir devlet söz konusudur. Devlet yönetiminde
hukukun hâkimiyeti amaçlanır. Hürriyetler maksimum güvence altındadır.
Olağanüstü yönetim dönemlerinde ise hürriyetlerin alanı daralır. Kanunlar geriler,
yürütmenin yetkileri ve önlemleri değişen ölçülerde öne çıkar.
Bazı kereler, OHAL dönemlerinde, olağan yönetim dönemlerinde anayasal ve hukuki
olarak meşru görülmeyen uygulamalar ortaya çıkabilir. Bir diğer ifadeyle bazı anayasal ve
hukuki güvenceler, teminatlar, OHAL dönemlerinde hukuki yollarla devre dışı bırakılabilir.
Mesela, Türkiye’de 2017 Anayasa değişikliğine göre, olağanüstü yönetim rejimi
olarak sadece Olağanüstü hal (OHAL) kabul edilmiştir. Anayasanın 119. maddesinde OHAL
rejimine ilişkin hükümler yer almaktadır. 1982 Anayasasının 15. Maddesinde, “Savaş,
seferberlik veya OHAL’lerde, …temel hak ve hürriyetler… için Anayasada öngörülen
güvencelere aykırı tedbirler alınabilir”.
Anayasanın 28. maddesinde, “Basın hürdür, sansür edilemez” hükmü yer almaktadır.

Burada basına yönelik “sansür yasağı” olağan dönemler için öngörülen bir Anayasal
güvencedir; bu güvence gereği olağan dönemlerde basın sansüre tabi tutulamaz. Ama olağanüstü
yönetim döneminde, bu güvenceye aykırı olarak “basına sansür” getirilebilir.
Olağanüstü yönetim dönemlerinde, bazı kereler, olağanüstü yönetim ilanını lüzumlu
kılan sebeplere bağlı beliren amaca yönelik olarak, olağan yönetim dönemlerinde “istibdad”
kapsamına dâhil edilebilecek bazı uygulamalar yaşanabilir. Fakat bu uygulamalar, OHAL
rejiminde hukuka uygun görülür. Buradaki “istibdad” nitelemesi, olağan dönemin hukukî
rejimine göre kullanılmaktadır.
Mesela olağan yönetim rejiminde “basına sansür” getirilmesi “istibdad” niteliğinde
bir uygulamadır, fakat OHAL rejiminde basına sansür getirilmesi “hukukî ve meşru”dur.
OHAL dönemlerindeki istibdad olarak nitelenen bazı uygulamalar, bazı ülkelerde
yargısal yolla bertaraf edilebilirse de, bazı ülkelerde bu mümkün olmayabilmektedir. Hatta
bazı ülkelerde, istibdad mahiyetindeki uygulamaların yargısal yollarla bertaraf edilmesi
hukuken mümkün olduğu halde, dönemin dehşetli şartlarında bu, fiilen mümkün olmayabilir,
bu bağlamda yargı mercileri, bu yöndeki işlemleri hukuka aykırı görmeyebilir. Bazı kereler de
yargısal denetim yokluğu sebebiyle, bu tür istibdad uygulamaları engellenemez.
Bazı istibdad uygulamaları, OHAL rejiminin gereklerinin ötesinde gerçekleşebilir. Bu
durumda, gerek olağan, gerekse OHAL rejimleri bağlamında kabulü mümkün olmayan,
hukuk harici “istibdad” uygulamalarının meşruiyetinden söz edilemez.
OHAL rejiminin gerekleri ile sınırlı olan istibdad uygulamaları, kendi rejiminin
sınırları içinde meşru görülebilir. Buna, “mecburi” ya da “hafif istibdad” denebilir. OHAL
rejimi kapsamında gerçekleşen bu tür uygulamalara “adalet-i izafiye” de denebilir.
OHAL hukuk rejimi bağlamında kabulü mümkün olmayan istibdad uygulamalarının,
OHAL hukuku rejimi içinde de savunulması mümkün değildir. Bu durumda, artık “hakiki”
ya da “ağır istibdad”ın varlığından söz edilebilir. Bu durumda, esasen kendisi bir hukukî
rejim olan OHAL hukuk rejiminin haricine çıkılmış olunmaktadır.
Bu mevzuya ilişkin son bir husus da, bir yönetici hakkında yapılacak genel manada
müstebid nitelemesinin şartlarıdır. Burada iki durumun birbirinden ayrılması icap eder.
Birincisi, bazı az sayıda uygulamalar istibdad kapsamında değerlendirilebilir ise de,
yaygın olan uygulamalar, hukuki rejim içinde gerçekleşir. Burada, münferid olarak sadece
sözü edilen uygulamalar için istbdad nitelemesi yapılır. Bu tür uygulamaların olmadığı devlet
mevcut değildir. OHAL dönemlerinde, bu yöndeki uygulamalar biraz daha artar. Bu durumda,
yönetim ve yöneticiler için, genel bir niteleme olarak “istibdad rejimi”, “diktatör” denilmez.
Burada yönetimin hedefi istibdad değildir, istibdad uygulamaları istisnai mahiyettedir.

İkincisi, yaygın uygulamalar istibdad şeklinde gerçekleşir. Hatta istibdad niteliğindeki
uygulamaların bir kısmı, hukuk kurallarına uygun gerçekleşir. Çünkü hukuk kurallarının bir
kısmı, belki de çoğunluğu hakları boğucu mahiyettedir. Hitler ve eski totaliter sosyalist
rejimlerdeki istibdad uygulamaları kanunlar çerçevesinde gerçekleşmiştir. Dolayısıyla bu
durumda, şekli hukuka uygun bir istibdaddan söz edilir. Bu tür ülkelerde, yaygın bir istibdad
uygulaması söz konusu olduğu, yönetimin hedefi baskın olarak istibdad yönünde olduğu için,
bu tür yönetimlere ve yöneticilere, istibdad rejimleri, diktatörlük rejimleri denilebilir.
Bazen de, bir ülkede esasen istisnaî olarak az sayıda istibdad uygulaması söz konusu
olduğu, uygulamaların çok büyük ekseriyeti hukukî zeminde meşru ve âdil olduğu halde,
istibdad uygulamaları abartılarak, tabiri caizse beş tane istibdad uygulaması onbinden fazla
meşru, âdil ve hukukî uygulamadan büyük gösterilerek, bu ülke için, genel değerlendirme
olarak istibdad yönetimi, diktatörlük nitelemesi yapılır. Bu isabetli bir değerlendirme değildir.
Bazen olağan yönetim dönemlerine göre istibdad olarak değerlendirilen bazı
uygulamalar OHAL dönemlerinde gerçekleştiği zaman, OHAL rejimi ile uyumlu olsa da
olmasa da, toplumda eleştiri konusu yapılabilir. Özellikle bu uygulamalardan canı yananlar ve
onlarla benzer fikriyatta olanlar, istibdad isnadı ile yoğun ve ağır eleştiriler getirebilirler.
Fakat bu uygulamaların, OHAL rejimi haricine çıkılmadıkça, hukukî olduğu ifade edilebilir.
Burada, bu uygulamaların OHAL rejimi içinde kalınarak yapılıp yapılmadığı da ayrı
bir tartışma ve belirsizlik konusudur. Birileri, bu uygulamaların OHAL rejimi haricinde
olduğunu ifade ederek hakiki, ağır istibdad olduğunu, bazıları da OHAL rejimi içinde
kalındığını belirterek, hukuki bir uygulama olduğunu ifade edebilir.
Amerika’da ve Türkiye’de OHAL Uygulamaları
Amerika’da olağanüstü yönetim dönemlerinde Başkanın yetkileri genişlemektedir.
Bazı kereler olağan dönemlerde de, OHAL ilan edilmese de, kamu düzeninin bozulmasının
derecesine bağlı olarak başkan, anayasal yetkilerinin ötesine geçerek kararlar alabilmektedir.
Amerika’daki McChartizm döneminde yaşanan çoğu uygulamaların burada bahsini
ettiğimiz belirleme ile uyumlu olduğu söylenebilir. Amerika’da McChartizm döneminde,
olağan dönemlerde hukuken kabulü mümkün olmayan bazı uygulamalar, dönemin şartlarında
hukuken geçersizleştirilmemiştir.
Amerika’da Başkan Lincoln, iç harp döneminde, OHAL rejimi altında, anayasal olarak
Kongre’nin izni olmaksızın bazı işlemleri yapması men edildiği halde, “İç Harp şartlarında,
bazen bir hayatı kurtarmak için bir uzuv feda edilir, fakat bir uzvu kurtarmak için
hayatın feda edilmesi akıllıca bir iş olamaz. Bu, kararlarımı alırken, başka zamanlarda
Anayasa’ya aykırı olabileceklerini kabul etmekle beraber, Anayasa’nın ve ondan da

önce milletin bekasını sağlamanın daha kanunî ve akıllıca olacağına karar verdim”
diyerek, Kongre’nin izni olmaksızın yetkisiz olduğu halde bazı işlemleri yapmaktan
kaçınmamıştır. Burada OHAL rejimi ile de bağdaşmayan bir yetki kullanımı söz konusu.
Benzer şekilde, Başkan Roosevelt’in de, II. Dünya Savaşı esnasında, Kongre’den talep
ettiği halde bu talebin reddedilmesi üzerine, mesuliyeti üzerine alarak, anayasal olarak yetkili
olmadığı bazı işlemleri yaptığı ve Başkan tarafından yapılan bu işlemlerin Federal Yüksek
Mahkeme tarafından da Anayasa’ya aykırı bulunmadığı görülür (Adnan KÜÇÜK, ABD ve
Latin Amerika Ülkelerinde Başkanlık Sistemi ve Uygulamaları, s. 98-110). Bütün bunlar,
olağan yönetim rejimine göre de, OHAL rejimine göre de, istibdad kapsamında
değerlendirilebilir. Fakat bu tür uygulamaların bir kısmı, dönemin şartlarının ağırlığı
sebebiyle, kamuoyunun çoğunluğu ve yargısal merciler tarafından hoş görülebilmektedir.
Amerika’daki burada sözü edilen istibdad uygulamalarına ilişkin değerlendirmelerde,
bunların toplumdaki çoğunluk tarafından hoş görülmesinde, “algı oluşturma gücü”nün
büyük ölçüde belirleyici ve etkili olduğu söylenebilir.
Benzer yöndeki uygulamalara Osmanlının çöküşü, özellikle de Abdülhamid ve II.
Meşrutiyet döneminde de rastlanmıştır. Hatta II. Meşrutiyet dönemindeki bazı istibdad
uygulamalarının “hakiki” ve “ağır istibdad” niteliğinde olduğu da belirtilmiştir.
Ülkemizde 1924 Anayasası dönemindeki tek partili rejim ile 1961 ve 1982
Anayasaları dönemindeki OHAL ve sıkıyönetim dönemlerinde de benzer uygulamalara
sıklıkla rastlanmıştır. Bunların çok büyük ekseriyetinin fiiliyatta yargısal denetim ya da bir
başka hukukî mekanizma yoluyla bertaraf edilmesi mümkün olamamıştır.
İleri Demokrasiler: Ben Yaparsam Demokrasi, Sen Yaparsan Diktatörlük
Yerkürede bazı kesimler, kendilerini insanlığın zirvesi, adaletin timsali, insan hakları,
hukuk devleti, hürriyet vb. çağdaş medeniyetin zorunlu gerekleri arasında sayılan bütün insanî
değerlerin mutlak savunucusu görüyorlar. Bunlar, birilerinin evlerine giriyorlar, tarlalarını,
işyerlerini gasp ediyorlar, evlerini başlarına yıkıyorlar, hülasa neyleri varsa her şeylerini talan
ediyorlar, ama mağdurlardan itiraz olarak “gık” diye bir ses bile çıkmıyor.
Bu medeni görünümlü zalimlere göre, “tepki sesleri çıkmayan bu toplumlar, en uysal
ve makbul milletlerdirler; hiçbir sorunun kaynağı değildirler. Keşke bütün insanlar böyle
olsalar. Yöneticileri bu yaygın eğilimle uyumlu olan ülkelerde demokrasi rejimi(!) vardır”.
Bazı toplumlar ve yöneticileri de, çağdaş medeniyetin zorunlu gereklerinden olan
insani değerlerin mutlak savunucusu görünen emperyal güçlerin isteklerine karşı çıkıyorlar,
evlerinin talan edilmesine izin vermiyorlar, her şeylerini gasp etmek isteyenlere karşı direnç
göstererek her şeylerine sahip çıkmak istiyorlar. Kısaca, emperyal güçlerin, kendi milli

çıkarları ile çelişen politikalarını kesinlikle kabul etmiyorlar. İşte bütün insani değerlerin
sahibi görünen bu zalim güçlere göre, bu toplumlar ve yöneticileri, çook kötü, kızıl, despot,
ve diktatördürler. Yeryüzünde bunlardan daha MEL’UN YARATIKLAR(!) yoktur.
Peki, emperyal güçlerin bu yöndeki çarpık değerlendirmelerinin temeli nedir?
Bu sorunun cevabı, sosyal Darwinizm ve hak eksenli değil, salt menfaat eksenli
politikalardır. Salt menfaat eksenli siyaseti ve “Sosyal Darwinizm” prensibini kendilerine en
temel ilke edinen devletler, bu prensipler gereğince “hayat bir mücadeleden ibarettir, bu
mücadelede sadece güçlüler yaşar ve yaşamaya hakları vardır” diyerek zayıf gördükleri
ülkeleri işgal ediyorlar. Emperyal güçler tarafından, bu işgale direnç göstermeyenler, makbul
ülkeler, milletler ve yöneticiler, direnç gösterenler de diktatör olarak ilan ediliyorlar.
Mesela, Amerika, hürriyet ve demokrasiyi getirmek adına Suriye’yi işgal etti. Bu
işgalini meşrulaştırmak, hürriyet ve demokrasiyi getirmek iddiasını haklılaştırmak için, DEAŞ
terör örgütünü kurdu. Bu örgütle mücadele etmek adına, daha önce Türkiye’yi parçalamak
için kurdurduğu PKK’nın uzantısı olan PYD/YPG’yi kurdu. Bunlara onbinlerce TIR dolusu
silah ve mühimmat verdi. Amerika, bir yandan hem Suriye’yi, hem de bölgesel politikalar
kapsamında PYD/YPG-PKK-HDP bütünlüğü içinde Türkiye’yi parçalamak için bu örgütlü
yapıları bu bölgede mutlak olarak himaye ve organize ediyor. Diğer yandan da Suriye’nin tüm
petrol kaynaklarına hükmediyor. Yani AA isimli bir hırsızın, BB isimli şahsın evine cebren
girip evinde ne var ne yok talan edip gasp etmesinden hiçbir farkı olmayan bir politika bu.
Şayet Suriye’deki yönetim demokrasi olsa idi, bu işgale karşı çıkanlar, Amerika ve
mihverindeki emperyal ülkeler tarafından mutlaka diktatör olarak niteleneceklerdi.
Harici güçler tarafından ülkemize yönelik işgal projesini tahakkuk ettirmek için
örgütlenen, 15 Temmuz işgal teşebbüsünü gerçekleştiren FETÖ’ye teslim olmayan, bu yapıyı
çökertmek isteyen kişiler de, emperyal güçlere ve Ülkemizdeki piyonlarına göre diktatördür.
Benzer şekilde, ülkemizi parçalamayı amaçlayan, harici güçlerin emrinde hareket
ederek her türlü şiddet eylemlerini gerçekleştiren, yeryüzünde güçlü olduğu sanılan hiçbir
devletin direnç gösteremeyeceği PKK yapılanmasına karşı direnç gösterenler de, emperyal
güçlere ve ülkemizdeki piyonlarına göre dünyanın en diktatör yöneticileridirler.
“Amaca ulaşmak için her türlü araç meşrudur”, “haksız da olsam menfaatimi korumak
için yapmayacağım hiçbir şey yoktur” diyen, bütün bunları kendileri için hak bilen emperyal
güçler, hukuken haklı oldukları milli çıkarlarının korunması için mücadele edenleri diktatör
olarak niteliyorlar. Çünkü bu yöndeki politikalar, emperyallerin çıkarları ile çelişmektedir.
Burada, Amerika’da, genel manada yönetim ya da münferid uygulamalar için istibdad
nitelemesi yapılabilecek iken yapılmayan bazı uygulamalara temas edeceğim.

Amerika, 1940’lı ve 1950’li yıllarda hiçbir somut (müşahhas) delil, bulgu, belge, veri
mevcut olmadığı halde, siyasî (politik) paranoya içinde, ülke içindeki HAYALİ komünizm
tehdidini bertaraf etmek için takriben yirmi milyon insanı FİŞLEDİ, işyeri kurmak isteyen
binlerce insana işyeri ruhsatı vermek için KOMÜNİST olmadığını ispatlama yükümlülüğü
getirdi, haklarında KOMÜNİST olduğu şüphesi olan kişilerin bir kısmı tutuklandı, haklarında
adli işlemler yapıldı, bir kısmının iş düzeni bitirildi, kısaca bu kişiler çoğu haklarından
mahrum bırakıldılar. 12 yılın sonunda, hayâlî Komünist güçlere karşı yürütülen bu savaşta
20 milyon kişi mağdur edildiği halde, çok az kişi hariç hiçbirisi hukuken suçlu bulunamadı.
Ama olan 20 milyon mağdur insana oldu.
Bu uygulamaların büyük ekseriyeti, esasen istibdad kapsamında değerlendirilebilecek
mahiyette olduğu halde, bu ülkedeki dönemin yöneticileri ve genel yönetim için istibdad ve
diktatörlük nitelemesi yapılmamış, sadece bazıları bu uygulamaları eleştirmekle yetinmiştir.
İleri demokrasi denilen birçok ülke, yıkıcı oyunlara, masum görünümlü uygulamalara
izin vermemiştir. Bazen hukuki görünümlü keyfiliklerle, bazen de hukuk dışına çıkarak, yıkıcı
eylemlere mani olmak istemişler, bu kapsamda, bazen en ağır işkenceleri yapmaktan imtina
etmemişlerdir. Amerika’da, bazen güvenlik endişesi maksimum düzeyde abartılarak, gayrı
insani bir yöntem olan işkence muamelelerini yapmaktan kaçınmamıştır. Guatanamo’da
yaşananlar bunun en bariz misalleridir. Bütün bu yapılanların büyük ekseriyeti, yargı
mercileri tarafından da şekli olarak meşrulaştırılmıştır. Amerika’da McChartizm dönemindeki
onbinlerce haksız işlem, yargıdan onay almıştır.
Bütün bu uygulamalara rağmen, Amerika, dünya genelinde, insan hakları, hukukun
üstünlüğü, demokrasi, hürriyet vb. insanî değerlerin en büyük temsilcisi, hamisi, yaşatıcısı
olarak biliniyor. Yapılan çok sayıda ve bir kısmı çok ağır olan hukuksuzluklar, görmezden
gelinmekte, işgaller masumlaştırılmakta, çeşitli terör örgütleri kurdurularak bunlar vasıtasıyla
yapılan savaşlar, işgaller, katliamlar, mecburi göçe zorlamalar, insanların yerlerini, yurtlarını
talan etmeler, işgalci politikalara karşı direnenleri katletmeler, vekâlet savaşları adlandırılması
ile meşrulaştırılmakta, bunlara direnenler de kötü, terörist, kızıl, diktatör, yok edilmesi gerekli
unsurlar olarak ilan edilmektedir.
Hülasa olarak ifade etmek gerekirse, güçlü emperyaller ve onlarla işbirliği yapanlar,
kendi yaptıkları haksızlık ve hukuksuzlukları kendileri için bir hak olarak görürlerken, her
türlü etkileme araçlarını kullanarak oluşturdukları güçlü ve etkili algılar neticesinde, bazı
devletleri haklı olarak, bazı devletleri de, sırf emperyallerin menfaatleri ile çeliştiği için, bazı
istibdad uygulamalarını (esasen benzerlerinin on katı kendisinde olduğu halde) abartarak,
istibdad rejimi, diktatörlük olarak ilan etmektedirler.

Önceki Haber

15 TEMMUZA GİDEN İYİ NİYET TAŞLARI

Sonraki Haber

KYK BORÇLARI SİLİNDİ Mİ? Cumhurbaşkanı Erdoğan Konuya Son Noktayı Koydu!

Dr. Adnan Küçük

Dr. Adnan Küçük

Anayasa Hukukçusu / Yazar

Sonraki Haber

KYK BORÇLARI SİLİNDİ Mİ? Cumhurbaşkanı Erdoğan Konuya Son Noktayı Koydu!

Bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin

  • 381 Takipçi
REKLAM
  • Tarihte Bugün
  • Çok Okunanlar
  • Yazarlar

Tarihte Bugün; 17 Haziran 1992 – Yeni Galata Köprüsü Törenle Hizmete Açıldı

17 Haziran 2025

Tarihte Bugün; 16 Haziran 1950- TBMM Türkçeleştirilmiş Ezanın Özünde Olduğu Gibi Arapça Okunmasına Dair Kanunu Kabul Etti

16 Haziran 2025

Tarihte Bugün; 15 Haziran 1826 – Sultan II. Mahmud, Yeniçeri Ocağı’nı Kaldırdı “Vaka-i Hayriye”

15 Haziran 2025

Tarihte Bugün; 14 Haziran 1839 – Jandarma Teşkilatı Kuruldu

14 Haziran 2025

ÖĞRETMENİM BENİ FARK ET!…

29 Temmuz 2022

ANNELER CARİYE OLUNCA!…

1 Haziran 2022

HOŞGELDİN ASYA

25 Mart 2023

AYDINLIK YARINLARA

11 Mart 2022
Ahmet Tek

Ahmet Tek (131)

Dr. İsmail Tekpınar

Dr. İsmail Tekpınar (92)

Dr. Adnan Küçük

Dr. Adnan Küçük (71)

Necati İLMEN

Necati İLMEN (60)

Dr. İdris Tüzün

Dr. İdris Tüzün (48)

Sinan Tekin

Sinan Tekin (46)

Ali Murat Duman

Ali Murat Duman (41)

Bayram Baş

Bayram Baş (35)

Ekrem YILDIRIM ESEVELİOĞLU

Ekrem YILDIRIM ESEVELİOĞLU (29)

Doç. Dr. Şemseddin Kırış

Doç. Dr. Şemseddin Kırış (25)

Prof. Dr. Emre Güler

Prof. Dr. Emre Güler (22)

Fatıma Zehra

Fatıma Zehra (14)

Dr. İsmail Tekpınar

Dr. İsmail Tekpınar (13)

Esra Çakan Kandemir

Esra Çakan Kandemir (5)

İbrahim Eksilmez

İbrahim Eksilmez (2)

Son Haberler

Tarihte Bugün; 17 Haziran 1992 – Yeni Galata Köprüsü Törenle Hizmete Açıldı

17 Haziran 2025

Tarihte Bugün; 16 Haziran 1950- TBMM Türkçeleştirilmiş Ezanın Özünde Olduğu Gibi Arapça Okunmasına Dair Kanunu Kabul Etti

16 Haziran 2025

Tarihte Bugün; 15 Haziran 1826 – Sultan II. Mahmud, Yeniçeri Ocağı’nı Kaldırdı “Vaka-i Hayriye”

15 Haziran 2025

KUŞLAR KANATLARIYLA, İNSANLAR UMUTLARIYLA YÜKSELİR

14 Haziran 2025
Hür Havadis

Kaliteli, doğru, güvenilir haberi sesi olmaya çalışıyoruz.

Bizi Takip Edin

Kategoriler

  • Belediyecilik
  • Dünya
  • Eğitim
  • Ekonomi
  • Genel
  • Haftanın Şiiri
  • Kültür ve Sanat
  • Önemli Şahsiyetler
  • Oyun
  • Politika
  • Sağlık
  • Sanat ve Kültür
  • Siyaset
  • Son Dakika
  • Spor
  • STK Faaliyetleri
  • Tarihte Bugün
  • Tasavvuf
  • Teknoloji
  • Terör İle Mücadele
  • Türkiye

Son Haberler

Tarihte Bugün; 17 Haziran 1992 – Yeni Galata Köprüsü Törenle Hizmete Açıldı

17 Haziran 2025

Tarihte Bugün; 16 Haziran 1950- TBMM Türkçeleştirilmiş Ezanın Özünde Olduğu Gibi Arapça Okunmasına Dair Kanunu Kabul Etti

16 Haziran 2025

© 2021 Hür Havadis

Bulunamadı
Tüm Sonuçlar
  • Türkiye
  • Dünya
  • Politika
  • Kültür ve Sanat
  • Spor
  • Ekonomi
  • Yazarlar
  • Giriş

© 2021 Hür Havadis

Hoşgeldiniz

Lütfen bilgileriniz ile giriş yapınız

Şifremi unuttum? Kayıt Ol

Yeni hesap oluşturun!

Kayıt olmak için formu doldurunuz

Tüm alanları doldurun. Giriş yap

Şifre hatırlatma

Şifre değiştirmek için kullanıcı adınızı veya emailinizi girin!

Giriş yap