Şehir hikâyeleri yazı dizimize bugün adını, panayırın kurulduğu günden alan, Yeşilırmağın hayat verdiği yemyeşil cömert ovası ile Samsun ilimizin tarih, doğa ve kültür şehri olmuş Çarşamba ilçesinden bahsedeceğiz.
Bu şirin şehri anlatmaya belki de Çarşambalılara en çok sorulan sorudan başlamak gerekir! Gerçekten çarşambayı sel aldı mı?
Çarşamba denince akla ilk gelen “Çarşambayı Sel Aldı” türküsünün hikâyesini hadi anlatalım öyleyse…
“Ahmet, Abdal Deresi’nin kıyısında yerleşmiş yoksul köy ailelerinden birinin oğludur. Yıllarca süren karasevdası sonunda karşılık bulur ve Melek kalbini açar Ahmet’e. Kısa zamanda yüzük takıp, nişanlanırlar.
Ahmet, yapraklar sararmaya durduğunda askere yollanır. Melek ise gözyaşlarıyla baş başa kalır. Ağaoğlu Mehmet Ali, Melek’e göz koyar. Ahmet’in arkadaşları ne kadar uyardılarsa da kar etmez. Melek reddeder Mehmet Ali’yi. Bunun üzerine Ağaoğlu adamlarıyla Melek’i dağa kaldırır. Kötü haberi kuşlar uçurur Ahmet’e… Kısa günde uça gelir aşkın delikanlısı. Kuşanır atını, silahını; arkadaşlarıyla düşer yollara. Dağ tepe demez gece gündüz Melek’ini arar.
Önce bir çakal yağmuru uç verir. Sonra şimşek, şimşek içinden çıkar. Çatırdar koca gökyüzü, koskoca yeşil ova renkten renge girer… Ne yağmur, ne silinen izler, aşkın atlılarını durduramaz.
Nuh Tufanı ikinci kez yaşanır sanki.
Yağmur Yeşilırmak’ı boğuverir. O uçsuz bucaksız ova kaynayarak akan bir göle dönüşür. Caniklerden aşağılara doğru bir çığ gibi sel, önüne kattığı her şeyi sürükler.
Sonunda yağmur duruverir. Sular günbegün çekilir… Çekildikçe hayat yeniden kurulmaya başlar. Yaralar sarılır, evler onarılır. Abdal Deresi’nin -Yeşilırmak’a döküldüğü yamanın başında ahali toplanmaya başlar. Derenin eğimle indiği yamanın dibinde büyük bir kaya parçası vardır; onun üstünde ise iki insan. Melek ile Ahmet’tir onlar. El ele tutuşmuş sırtüstü öylece yatarlar. Ahali, sel acısını unutup, onlara yanar. Hüzün yerini gözyaşına bırakır… Kaya, yedi yerinden yarılır ve her birinden bir servi boyu su fışkırmaya başlar.
Bu hazin aşka doğa gözyaşı döker.
Ahali, şaşkınlığın ardından dualar okumaya başlar. Dualar içten mırıltılara. Yıllardır can alan sellerle örselenmiş insanların acısını dile getiren dizelere dönüşür.
İşte rivayet o rivayet… Derler ve hikâye ederler ki Çarşamba’yı Sel Aldı türküsü bu acı mırıltılardan doğdu.
***
Tarihi ahşap camilerin ve önemli şahsiyetlerin türbelerinin bulunduğu mekânlara da sahip Çarşamba’da iki çok özel camii den bahsetmeden geçmek olmaz… Bunlar tarihi Göğceli Camii ve Rıdvan Paşa Camii…
Tarihi Göğceli (Çivisiz) Camii
Türkiye sınırları içinde ayakta kalabilen en eski ahşap cami olarak kabul edilen Göğceli Cami, Çay Mahallesi Göğceli Mezarlığı’nda bulunmaktadır. Cami ahşaptan yığma tekniğiyle inşa edilmiş mimarinin en güzel örneklerinden birisidir. Yapılan testler sonucunda caminin 1206 yılında inşa edildiği, önündeki revakın 1335 yılında eklendiği veya onarıldığı anlaşılmıştır. Cami köşeleri, kurt boğazı tekniği geçmelerle duvar boyunca tek parça olarak uzatılan ahşap perdelerle inşa edilmiştir. Yapıda çivi kullanılmamıştır. Bu özelliği ile halk arasında yaygın olarak çivisiz camii olarak anılır.
Yapının birçok yerinde karaağaç, dişbudak, kestane gibi ağaçlar kullanılmıştır. Duvarlarda tek parça olarak kullanılan kalaslar yaklaşık 60 cm eninde ve 15 m. uzunluğundadır. Yapının iç tavan süslemeleri yer yer solmuş ve dökülmüştür.
Birçok depremi hasarsız atlatan çivisiz cami, gerçekten zamana meydan okuyor. Taş eserlerin uzun süre yaşamalarının mümkün olduğunu ancak ahşap eserlerin uzun süre yaşamasının çok da mümkün olmadığını düşündüğümüzde “Bu caminin uzun yıllardır ayakta kalmasının maddi sebepleri olduğu kadar manevi sebeplerinin de olduğunu da düşünebiliriz.
Camiye ziyarete gelen yerli ve yabancı deprem uzmanları, bu tarihi caminin içerisinde bulunan deprem takozu ve kirişine hayret etmekteler. Yapımında çivi kullanılmadığı için deprem esnasında takoz ve kirişin de yardımıyla cami beşik gibi sallansa da yıkılmıyor. Bu camide ecdadımız sekiz asır önce deprem takozu, kirişi ya da yayı kullanmış. Oysaki sadece üç asır önce bu kullanımların Japon buluşu olduğu anlatılır. Yorum sizin…”
Çok yağış alan ve çok nemli olan bu bölgede ahşap eserler fazlaca çürümeye ve rutubetlenmeye maruz kalabiliyor. Çivisiz Cami de, ahşap olmasına rağmen böyle bir konu söz konusu değil. Bunun nedeni ise taban ile toprak arasında yaklaşık 1 metrelik boşluk olmasıdır. Yani caminin altında 24 saat hava sirkülâsyonu gerçekleşiyor. Bu hava dolaşımı da ahşap yapının çürümesini engelliyor.
Caminin içinde bulunan ahşap kolonların, belli meyilde kıble yönüne eğimli olarak yapıldığı, bu özelliği sayesinde caminin yıkılması halinde secde eder gibi kıble yönüne yıkılacağı da rivayet edilir.
300 cemaat kapasiteli Göğceli Camii’nin hemen önünde garipler mezarlığı bulunur. Buradaki mezar taşlarında yapılan incelemede en eski kabrin 300 yıllık olduğu düşünülüyor. Caminin hemen yan tarafında ise tarihi bir su kuyusu yer alıyor.
Rıdvan Paşa Camii ve Haziresi
Diğer bahsi geçen “Rıdvan Bey Camii” ise halk arasında “Rahdıvan Cami” olarak da bilinir. Rahdıvan’ın anlamı ne mi? Eskiden Çarşamba’da atlar koşu yaptıktan sonra terledikleri için üstlerine şal atılırdı. İşte bu şallara Rahtıvan denirdi. Rahtıvan Rıdvan Bey, padişahın atlarının şallarını atan kişiymiş. Çarşamba’nın en büyük simgelerinden ve Çarşamba’daki camilerden ilk akla gelenlerden biri olan bu Camii 1750 li yıllarda “Erbaalı Rahtıvanzade Rıdvan Bey” tarafından küçük bir mescit olarak inşa ettirilmiştir.
İlçenin Doğuyaka Şehir Merkezi’nde bulunan Haznedaroğlu Süleyman Paşa’nın kabrinin de yer aldığı Rahtıvan Camii, Osmanlı’nın bir döneminde söz sahibi olmuş Haznedaroğulları ailesinin ilginç ve bir o kadar da hüzünlü hikayesini de barındırır esasında. Rivayete göre Yeşilırmak’a düşerek boğulan kızını bulamayan Rıdvan Bey, en azından mezarının yerini bilebilmek için kızının cesedinin bulunduğu yere bir cami yaptıracağını adamış ve kızının cesedi Çarşamba’da bulununca da adak üzerine Rıdvan Paşa Camii’nin ilk hali şu anki yerine inşa edilmiştir. Bu ilk yapılan küçük mescit, Hazinedârzade Süleyman Paşa tarafından genişletilmiş ve 1902 yılında halk tarafından kâgire yani taş ve tuğlalı bir yapıya dönüştürülmüştür. 1943 yılındaki depremde büyük hasarlar gören cami çeşitli tadilatlardan geçirilmiş ve bir müddet sonra cami tamamen yıktırılmıştır. Dönemin başbakanı Adnan Menderes’in de gelip bağış yaptığı bu camii 1950 li yıllarda tekrar yapılmış ve sonrasında gelişerek bugünkü haline gelmiştir. Çarşamba’nın en müstesna camilerinden biri olma özelliğini halen devam ettirmektedir.
‘’Tarih, doğa ve kültür şehri Çarşamba’’ yazımız devam edecek…