Bu sorunun cevabını işin esasında M.Akif safahatta vermişti.
Geçmişten adam hisse kaparmış… Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
“Tarih”i “tekerrür” diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
Tarih bilmek sadece geçmişin kronolojisini tutmak değildir. Tarih bilmek geçmişteki başarıların sebebini anlayabilmek, başarısızlıklardan da ders çıkarabilmektir bir cihette. Tarih bunun sayısız örnekleriyle doludur. Söz gelimi iyi derecede Rumca bilen Fatih’e karadan gemileri yürütmek fikrini, kendisinden yüzyıl önce bunu başaran Türk denizci Umur Bey’in değil, Rum kayıtlarındaki Viking istilalarının ilham verdiği iddia edilir. Yine Yavuz Sultan Selim Mısır’ı fethettiğinde Hz. Musa’nın Sina çölünü geçerken kullandığı güzergahı takip ettiği rivayet edilir. Bunlar gibi başarılara ilham olabilen tarih, zaman zaman ibret için ağır silleler de savurmaktadır.
Bugünkü güncel Doğu Akdeniz tartışmaları karşısında Yunan hükümetinin takındığı tavır, tipik bir ibret alınmadığı için tekerrür eden tarihi bir olay olarak karşımıza çıkabilir.
En son Yunan hükümeti batılı güçleri arkasına alıp (aldığını zannedip) Türkiye’nin karşısına dikildiğinde Küçük Asya diye isimlendirilen Ege topraklarını anakarasına katma hayalleri kurarken, kendisini Akdeniz’in sıcak sularında bulmuştu.
Türkler karşısında alınan bu hezimeti Yunan tarihi affetmemiş, bu mağlubiyette payı bulunan cephe kumandanları, dönemin savunma bakanı ve başbakanının idamını netice veren meşhur “altılar davası” olarak kayda geçirmiştir. Yapılan duruşmalar sonucu, 28 Kasım 1922’de Genel Kurmay Başkanı Georgios Hatzianestis ve Başbakan Dimitrios başta olmak üzere altı kişi Anadolu’daki yenilgiler nedeniyle idama mahkûm edildi. Duruşmalardan hemen sonra Atina‘da bir aşağılama şekli olarak sandalyeye ters oturtulmuş şekilde sırtından kurşuna dizilerek idam edildiler.
Hezimetin ana sebeplerinden birisi olarak dönemin Yunan medyasında da çoklukla zikredilen İngilizlerin Yunanistan’ı sebebi bizim açımızdan karanlık bir şekilde ortada bırakması ve Anadolu’da Türklerle baş başa kalmalarıdır. Birinci Dünya savaşında İtilaf devletleri yanında savaşa girmesi karşılığı olarak kendisine Küçük Asya vaat edilen Yunanistan buna istinaden 1919 yılında dönemin zinde güçleri İngiltere ve Fransa’ya güvenerek İzmir’i işgal etmiştir. Ancak savaşın başlarında Yunanistan’ı para ve mühimmat olarak destekleyen müttefiklerin İzmir’in işgaliyle başlayan süreçte Yunanistan’ı yalnız bırakması üzerine hüsranı yaşamıştır. İzmir’in işgali ve Yunanlıların denize dökülmesine dair tartışmaları başka zaman ve zemine havale edip sadede gelelim.
Bundan yaklaşık bir asır önce İngilizlerin teşviki, para ve mühimmat desteğiyle Türklerin karşısında dikilen Yunanistan, bugün Fransa’yı sözde arkasına alarak yine Türkiye’nin karşısına dikilmektedir. Tarihin tekerrür ettiği nokta tam olarak burasıdır.
Denklemin bundan sonraki bilinmezleri yine batılı müttefikleri Yunanistan’ı yalnız bırakma ve Türkiye ile anlaşma yoluna yönelmesi kuvvetle muhtemeldir. Öncelikle tarihinin en zorlu dönemeçlerinden birinde kendisine dayatılan Sevr anlaşmasını tanımayıp mücadeleyi seçen bir Türkiye, son iki yüz yılının en başarılı sürecinde, moral ve motivasyonunun en güçlü olduğu zamanda haklarından vaz geçmeyecektir. Ayrıca NATO’nun iki müttefiki arasında en büyük ordulardan birine sahip Türkiye ile her daim bakıma muhtaç bir Yunanistan tercihe konu olduğunda Türkiye kolaylıkla gözden çıkarılabilen bir ülke olmayacaktır. Bununla birlikte TANAP ile Avrupa’nın Rusya’ya ile olan enerji bağımlılığına önemli bir alternatif getiren Türkiye, Karadeniz’de yaptığı ve yukarı yönlü revizesi kuvvetle muhtemel açıklanan rezerv ile Avrupa’nın enerji ihtiyacında Türkiye’yi kaybetmesi zor bir ortak haline getirecektir.
Altılar davasında başbakanlarını idam etmek zorunda kalan Yunan hükümeti, bu yeni macerasında neleri feda etmek zorunda kalabileceğini iyi düşünmelidir.
Güzel bir bakış açısı