Bizler kim miyiz? Son Peygamber Hz. Muhammed’in müjdesine mazhar olmuş, çağlar kapatıp çağlar açmış, papaya aman diletmiş, hak din İslam yolunda tarih yazan bir milletiz.
Anadolu’da nice yapılar yapılmış ve daha nicelerine de sahip çıkmışız. Eşi benzeri bulunmayan dünyanın da beğenerek baktığı gözlemlemek için ziyarete geldiği yapılar bunlar.
Ama son zamanlar da gündemi meşgul eden biz tarih severlerin kanayan yarası olan bir konu ise; tarihi yapıların restorasyonu.
İlk olarak gündeme gelen Galata Kulesi’nin matkaplarla kırılarak restore edilmeye çalışılması, hemen ardından gelen diğer bir haber ise Sivas’ta 800 yıllık Kız Köprüsünü kepçe ile kazı işlemi yapılarak restorasyon yapılması gündem olmuştu. Hemen müdahale eden Kültür ve Turizm bakanlığı bu şekilde çalışma yapan veya yaptıranlar hakkında işlem başlayacağını açıkladı. Peki bu şekil işlemler ile tarihe acı verici restorasyona kim nasıl izin veriyor anlayabilmiş değiliz.
Bu tarz bir restorasyon işlemi o tarihi ruhu ortadan kaldırmakta ve o tarihi hissetmemize engel olmaktadır. Galata Kulesin de artık Hezarfen Mehmet Çelebi’yi değil matkapları, Kız Köprüsünde ise artık nal sesleri değil kepçe seslerini hissetmekteyiz. Bu bir tarih sever için tarihi ruhunun kaybolmasıdır. Atalarımızın ruhunun kaybolmasıdır. Birçok tarihi yapı da yok edilmiştir. Bunları daha sonra sizinle paylaşma fırsatı bulacağım.
Bu durumu engelleyecek olan yine Kültür ve turizm bakanımızdır. Bakanlığımızdan biz tarih severlerin tek ricası restorasyon işlemlerinin aslına uygun ve tarihi ruhu yok etmeden yapılmasıdır. Sağlıcakla kalın…
Tarihi binaların restorasyonu uzmanlık ister. İş, sadece ticari bir ihale şeklinde olamaz. Anıtlar Yüksek kurulunun denetiminde olur.
Konuyla ilgili, Rahmetli Prof Dr. Çelik GÜLERSOY’un çok hizmeti olmuştur.
Kültür bakanlığı için, İstemihan TALAY çok başarılı hizmetler yapmıştı. Farklı fikirde olmamıza rağmen beni mahcup etmişti. İyi ki de mahcup etmiş.
Değerlerimize sahip çıkmakla ilgili çalışmanız için teşekkürler.