İnsan vücudu için gerekli madensel proteinler toprakta bulunur ve rabbimizin bu doğrultuda vazifelendirdiği bitkiler üzerinden bu proteinler insan bünyesine alınarak canlılığın devamı sağlanır.
İnsanoğlu topraktan yaratıldı ve canlılığın devamında ise yine toprak başrol oynuyor. Ya öldüğü vakit? Yine toprak oluyor! Aslına dönüyor bir anlamda. Nasıl ki, buz eridiği vakit oluştuğu suya geri dönüşüyorsa, insanoğlu da toprak olacaktır elbet! Canlılığı, bitki – hayvan ve insan hayatının varlığını sağlayan bu toprağın, mahşerde hayat bulmasını da, öldükten sonra dirilme hususunda şüphe bırakmayacak bir teşbihle ve rahatlıkla açıklayabiliriz o vakit!
Hayattaki en büyük mucize olan Kur’an-ı Kerim, canlıların su ve topraktan (balçık) yaratıldığını söylerken; canlıların bünyesinin %30 organik madde ve %70 su ihtiva ettiği ilmi söylemleri hiç de şaşırtıcı olmasa gerek! (‘’And olsun ki, biz insanı kuru bir çamurdan şekillenmiş balçıktan yarattık’’ Hicr 26)
Yine birçok araştırmada Anadolu’daki insanlar tarafından bilinçli / bilinçsiz şekilde toprak yeme alışkanlığı olduğu bir gerçektir. Özellikle çocuklarda demir eksikliğinden ya da hamilelerde demir, magnezyum eksikliği gibi nedenlerden aşerme şeklinde karşılaşılabilmektedir.
Topraktan ve toprakla var Âdemoğlu. Hiç kavgalı olmadı, olamadı, olmamalı da insanoğlu. Bazen topraktan elde ettiği bitkiler üzerinden gıdasını, giysisini, temin etti; bazen sanatını işledi toprağa; bazen de eşyasını yaptı. Şehirler, medeniyetler kurdu üzerine.
Kavga da ne kelime! Sevdi toprağı insanoğlu. Yağmur sonrası toprak kokusunu hangimiz sevmedik? Memleket hasreti, doğup büyüdüğün yerlere olan sevgi ve bağlılık nereden geliyor sanıyorsunuz? Hele ki yaşlandığında, toprak olmaya yaklaştığında, neden görme isteğin artar oraları? Neden dönüş heyecanı sarar bedenini?
Tutku ve bağlılığın aslındandır. Aslını kaybetmemiş insanlara özgü bu davranışlar, toprak sevgisinin, öze dönüşün gereğidir; aşk ve merhamet timsali Mevlana’nın Şeb-i arus anlayışında gizlidir.
Oyun ve eğlencenin, kargaşa ve koşuşturmanın sonu toprak olmaksa, öze dönmekse, yâre kavuşmaksa ve mutlak O’na dönülecekse sadık yârimiz şairin dediği gibi kara topraktır elbet! (Dost dost diye nicesine sarıldım, Benim sadık yârim kara topraktır; Beyhude dolandım boşa yoruldum, Benim sadık yârim kara topraktır! Âşık Veysel)
Acizliğin sürekli dem vururken, bu kavga bu gürültü bu hırs niye? Muhtaçsın bir kere olmuyor işte, bu nankörlük bu hıyanet bu şüphe niye? Topraktan geldin toprak olacaksın, bu kibir bu gurur bu gösteriş kime?
İnsanoğlu topraktan yaratıldığı için onun tabiatında toprağın özellikleri vardır. Toprak zaman zaman kurur, sıcaktan kavrulur, suya hasret çeker. Onu ancak Allah Teâlâ’nın lutfedeceği bol yağmurlar canlandırabilir. İşte o zaman yeniden hayat bulan toprak, gönül okşayan binbir güzelliğini ortaya çıkarır. İnsan da böyledir. Onu nefsi ve bitip tükenmeyen hırsı esir alıp da insânî özelliklerini kaybettirince, yeniden kendine gelebilmesinin yegâne yolu Allah’a dönmesi ve O’ndan yardım istemesidir. Yoksa dünya malına olan açlığı artarak devam eder. O zaman da topraktan yaratılan bu varlığın gözünü ancak kabir toprağı doyurur.
http://www.riyazussalihin.com/muslumanin-hayat-olculeri/tovbe-allahtan-af-dilemek/24-hadis/amp/