Bir önceki yazımızda serbest ticaret anlaşmalarını (STA) entegrasyon süreçlerini ve taraf ülkelere sağladığı avantajları değerlendirdik.
Şimdi;
Taraflara ne gibi avantajlar sağlar?
Türkiye için önemi nedir?
Ne tür riskler içerir? Sorularına cevap bulmaya çalışacağız.
Uluslararası ticari ilişkiler, dostluktan öte menfaat ilişkisine dayanır. Esasen her türlü uluslararası faaliyette menfaat en temel amaçtır. Buradan hareketle serbest ticaret anlaşmalarının yüksek menfaatler gözetilerek yapılması elbette ülkenin çıkarına olacaktır. Bu sayede vatandaşların refahına katkı sunacaktır. Bu bakış kapitalist sistemin argümanlarıdır. Kapitalist düşüncenin tersini savunan, ikili anlaşmaların faydasından çok zararlarını dile getiren bakışlar da mevcuttur. Ancak konumuz zıt argümanları tartışmak olmadığından bu görüşlere daha fazla girilmeyecek. Konjonktür gereği kapitalist pencereden tartışmaya devam edelim.
Ticari ilişkilerin faydasını, yeni pazarlar bulmak, buna karşın üretemediğin ürünleri başka pazarlardan temin etmek ve bu sayede genel refaha katkı sağlamak diyebiliriz. İşte bu açıdan bakıldığında Türkiye ve Türk insanı açısından oldukça faydalı bir ilişkiden bahsedilebilir.
Yeniden entegrasyon sürecinin aşamalarına girmeyecek ancak daha kolay hatırlanması ve kavranması için bir tablo paylaşacağız.
Tablo 1: İkili Entegrasyon
Tablo 1‘de dıştan içe doğru entegrasyon süreçleri görülmektedir. Merkeze gidildikçe entegrasyon artmakta, taraf ülkelerin hak ve menfaatleri de aynı yönde hareket etmektedir. Ancak unutulmaması gereken menfaatler artarken riskleri de beraberinde gelmesidir.
Önceki yazımızdan hatırlanacağı gibi gümrük birliğinden ortak pazara, oradan da ekonomik birliğe geçildiğinde artık taraf ülkeler dış ticaret ve dış politikalarında serbest ve egemen bir ülke gibi davranamazlar. Buna ek olarak entegrasyon artışı ve buna bağlı olarak üretim faktörlerinin (mal, hizmet, sermaye ve işgücü) serbest dolaşımı nedeniyle akışının avantajlı olduğu yöne olması kaçınılmazdır.
Yani iki tür riskten bahsedilmektedir. Egemenlik kısıtlaması ve üretim faktörlerinin plansız yer değiştirmesi nedeniyle kaybedilme tehlikesi.
Tablo 2: Üretim faktörlerinin serbest dolaşımı
Tablo 2’yi Avrupa birliği olarak kabul edelim. Musluktan akan su birlik içindeki üretim faktörleri ya da kaynaklar olsun. İşte birlik ülkeleri arasında tam entegrasyon, yanı işgücü, sermaye ve kaynakların tam serbest dolaşımı söz konusu olduğunda bu faktörler önce en avantajlı olduğu üç numaralı ülkeye gitmeye çalışacaktır. Ancak belli bir doyumdan sonra dördüncü ülkeye fayda sağlayacaktır. En problemli nokta ise iki numaralı ülkenin birliktelikten transit fayda dışında bir menfaat elde edemeyecek olmasıdır. Bu akışı elbette sadece üretim faktörleri ile sınırlandırmak doğru olmaz. Daha geniş perspektiften sosyo-kültürel, politik, açıdan da etkileri kaçınılmazdır.
Uluslararası entegrasyon literatürü entegre olan ülkelerin bazı özelliklerinin birbiriyle uyumlu, ya da en azından yakın olması gerektiğini belirtmektedir. Aksi takdirde tablo 2’deki senaryoların yaşanması kaçınılmaz olacaktır. Bu yazıda durum ekopolitik olarak analiz edildi.
Sonuç olarak;
Türkiye açısından iki sorun sahasını ele alalım!
1. Soydaş Türk devletleriyle neden yeterince entegrasyon sağlanamıyor ya da sağlanmıyor?
2. AB ile ilişkilerde tam entegrasyon olabilir mi?
Yukarıda açıklamaya çalıştığımız mekanizma üzerinden cevabı sayın okurlarımıza bırakıyoruz.
Görüş ve düşünceleriniz bizim için önemli. Tartışılmasını istediğiniz ekopolitik meselelere dair yorum kısmından paylaşım yapabilirdiniz.
Sağlıkla kalın efendim.
Egemenlik kısıtlanması benzer kültüre sahip (din ,dil vb) uluslar için bir sıkıntı olmazken farklı dinlere sahip farklı dillere sahip uluslar için önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. dolayısıyla Avrupa birliği’nde politik birliktelik bizim için sıkıntılı bir süreç olarak karşımıza çıkacaktadır. Burada seninle hemfikirim kardeşim
Yerinde tespitlerde bulunmuşsunuz emeğinize sağlık konuya başka bir boyut katmışsınız