Milletvekili Serkan Bayram’ın hayat mücadelesini ve milyonlara umut olma hikayesini anlatan “Buğday Tanesi” filminde büyük mücadeleler vererek hayata tutunmayı başaran Bayram, haksızlıklara ve ötekileştirilmeye karşı verdiği mücadele ile engelli insanlara umut oluyor.
Zorlukları aşma ve engelli bireylerin sesi olma mücadelesini beyaz perdeye taşıyan “Buğday Tanesi filmi, dört duvar arasında kalacakken, hayata tutunmuş, mücadele vermiş Serkan gibilerin, topluma nasıl faydalı olabileceğini gösteren bir umut filmi.
Bu filmden de anlaşılacağı üzere gerçek engel sevmeyi bilmeyen gönüllerde, çaresizliğe ve umutsuzluğa gark olmuş zihinlerdedir. “Engellenemeyen” hayat hikayeleri ile birçok kişiye ilham kaynağı olmuş, engellere meydan okumuş bazı başarı hikayelerinin mimarlarını anlatmak bu anlamda büyük önem arz etmektedir.
Stephen Hawking 21 yaşındayken tedavisi olmayan (ALS) hastalığına yakalandı. Beyni sağlam kalmasına rağmen bütün vücudu çökmeye devam eden Hawking, yaşam mücadelesine bilimsel çalışmaları ile devam etmiştir ve tüm dünyaya adını duyuran bir dahi olarak hafızalara kazınmıştır.
Dünyaca ünlü ressam Frida Kahlo’nun 18 yaşında okuldan eve dönerken bindiği otobüsün kaza yapması sonrası tüm hayatı korseler, hastaneler ve doktorlar arasında geçmiş; omurgası ve sağ bacağında dinmeyen bir acıyla yaşamış, 32 kez ameliyat edilen ve çocuk felci nedeniyle zaten sakat olan sağ bacağı kangren yüzünden kesilmiştir. Frida, sanat dünyasına yine damgasını vurmayı bilmiş ve engelline boyun eğmemiştir.
Beethoven 47 yaşında işitme problemleri yaşamaya başlamış ve tamamen sağır olmuştur. Bu dönemden sonraki engeli müzik yaşamını hiçbir şekilde etkilememiştir ve 9. senfoniyi işitme yetisini tamamen kaybettikten sonra bestelemiştir.
7 yaşında çiçek hastalığı sebebi ile bir gözünü kaybeden Âşık Veysel, babasının oyalanması için kendisine aldığı saz ile büyümüş, şiirleri ve deyişleri ile ülkemizin en ünlü halk ozanlarından biri haline gelmiştir.
38 yaşında görme yetisini tamamen kaybeden Cemil Meriç, ülkemizin en değerli kalemlerinden biridir. Yazarlık hayatının en üretken dönemini ise görme yetisini kaybettiği kazadan sonra yaşamıştır.
Bu rol model insanlarla, buna destek olan gönül elçileri ile, fedakar ebeveyn ve eğitimcilerin gayret ve emekleri sonucu hayatın her alanında toplumumuzu temsil eden, hayatın tüm alanıyla ilgilenebilen engelli vatandaşlarımızı daha çok göreceğiz inşallah. Meselenin özünü yine filmde geçen bir veciz söz ile özetlemiş olalım: “Yere düştüğünde değil, vazgeçtiğinde kaybedersin!”
İçinde bulunduğumuz ay içerisinde yer alan Dünya Engelliler Günü, Birleşmiş Milletler tarafından 1992 yılından bu yana (3 Aralık) kutlanan uluslararası bir farkındalık günüdür. Bu günde dünya çapında organizasyonlar düzenlenmektedir. Günümüz dünyası, edinilen imkanlarla birçok engeli ortadan kaldırmaya yetecek teknoloji ve birikime sahiptir. Herkese eşit olanaklar sunulursa, engeller ortadan kalkacaktır. Eğitimden sağlığa, sosyal yardımdan istihdama kadar birçok alanda engelli vatandaşlarımız çok şükür ki bugün, dünden çok daha iyi bir konumda ve bu ve buna benzer farkındalık oluşturan organizasyon ve çalışmalarla çok daha iyi olacaktır.
Günümüz dünyasında bu noktada engelli vatandaşlarımıza, eğitim, istihdam, barınma, rehabilitasyon ve bakımının sağlanması, ailelerinin desteklenmesi, engellilerimizin üreten bireyler olarak kendi kendilerine yeterli duruma gelmeleri, yaşam şartlarının iyileştirilmesi ve kolaylaştırılması sosyal devlet anlayışındaki devletlerin asli görevi olmuştur.
Bu bakımdan engellilerimizin sorunlarını önemseyip, çağdaş hizmet modellerini geliştirerek engelli vatandaşlarımızı yalnızca tüketen değil, üreten ve bağımsız yaşayabilen insanlar haline getirilmesini hedeflemeliyiz. Unutulmamalıdır ki, her insan bir engelli adayıdır. Onları anlamak, onlarla bütünleşmek her toplum ferdinin yapması gereken bir kaidedir.
Toplumumuzda yaşayan engellilerin, başta eğitim olmak üzere hiçbir hak ve imkandan mahrum edilmemesi aynı zamanda dini bir vecibedir.
İnsanın bedeninden çok yüreğinin önemsendiği bir gönül medeniyeti olan İslam’daki anlayış “Allah sizin ne biçimlerinize ne de bedenlerinize bakar fakat o sizin yüreklerinize bakar.” hadisi şerifinde saklıdır.
En güzel örnek olarak gönderilmiş peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) onları toplumdan dışlamamış, değişik görevler vererek topluma kazandırmıştır.
Hz. Peygamber’in önemli görevler verdiği engelli sahabelerden birisi de Muaz b. Cebel’dir. O, ayağı aksayan Muaz b. Cebel’i Yemen’e vali olarak göndermiştir.
Görme engelli Ümmü Mektum’a ise sahabe içerisinde yüksek payeler vermiştir. Medine’deki Müslümanlara Kur’ân öğretmekle görevlendirmiş, ardından onu, Mescid-i Nebevi’nin müezzinliğine tayin etmiştir. Bu vazifelerin yanında savaşlara giderken onu Medine’de yerine birçok kez vekil bırakmış; Ümmü Mektum, geride kalanlara namaz kıldırmıştır.
Eksik ve yetersiz de olsa tüm araştırmalar gösteriyor ki; Türkiye’de yaşayan engelli kişi sayısı 10 milyonun üzerindedir. Ortalama bir ailede 4 kişinin yaşadığını var sayacak olursak engellilerle beraber doğrudan bu sıkıntıyı paylaşan 40 milyonluk bir kitle karşımıza çıkıyor. Ülke nüfusumuzun 85 milyon olduğunu düşündüğümüzde, bu da ülke nüfusunun yarısına yakın bir rakamına tekabül etmektedir. Neredeyse her iki kişiden birisi, engelliyle doğrudan ilişkili bir hayat yaşamaktadır. Diğer kalan nüfusun da toplumsal hayatta dolaylı olarak etkilendiğini söylemek de pek mümkündür.
Her birimizin aynı zamanda bir engelli adayı olduğunu unutmamak gerektiği vurgusuyla da engelleri hep birlikte aşmalıyız! Bütün engellilerin kendini güven içinde hissettiği bir dünyanın inşa edildiği, gönüllerdeki ve zihinlerdeki engellerin aşıldığı bir dünya temennisiyle…
Abi sıkı takipçinim çok güzel şeyler paylaşiyorsun sonuna kadar okuyorum bütün paylaşımlarini…kendine iyi bak kısa zamanda görüşmek üzere Allah’a emanet ol ✋