“Günümüz insanı” diye başlayan her değerlendirme yazısını dikkatle incelerim.
Teknolojinin, yoğunluğun, koşturmacaların ve imkanların pik yaptığı bir ortamda insan, yüce değerlerini koruyarak, ruhunu örselemeden yoluna devam edebiliyor mu? sorusuna verilen yüzlerce yorum yazısı okumuşumdur.
İnsanlar, yaşadıkları ortamı bir şehir medeniyeti ile kalıcı kılabiliyor mu, mahalle kültürü ile bağlanabiliyor mu birbirine hala?
Geçim kaygısı taşımadan çalışmanın ve teslimiyetin yerini, imkanlarla birlikte kaygılarının da arttığı, şüpheci bir duruş ne kadar kapladı acaba?
Tüm bunlar, her geçen yüzyıl ve hatta on yıl boyunca yeni insan prototipleri çıkarıyor karşımıza.
Mesela 100 yıl önce, ayağındaki çarığı yırtıkken, yüzü gülen mutlu insanların fotolarına rastlarken; 100 yıl sonra çok daha iyi imkanlara erişmesine rağmen, sanki daha mutsuz ve kaygılı insanlar geliyor gözümüze.
Gönül dünyamız, yaşadığımız acı tatlı olayların ruhumuzda cereyan eden, birbirleri ile olan duygusal ve muhasebesel savaşlarının yansımaları ile doludur.
Sonucunda, dünya hayatının tüm hızına, yoğunluğuna ve yıpratıcılığına rağmen, merhamet duygusu kalıyorsa ruhumuzda, kazançtayız.
Yaşlımıza, engellimize, çocuğumuza ve bizden daha güçsüz olanlara sevgi ve şefkat ile dokunabiliyorsak, gök kubbeden gelen, güneşin içimizi ısıtan ışıkları bitmeyecek demektir.
Sevgi ve merhamet dolu bakışlarla selamlaşmanın, tebessümün ve yardımlaşmanın insanlığı onaran gönül merhemi hepimize çok lazım.
Dünyadaki savaşları bitirecek, insanlığı çevresi ile yeniden barıştıracak olan yaratılış kodlarını aktif etmenin zamanıdır.
Sevgi ve merhamet. Allahtan bize gelen ve kainatı ayakta tutan 2 büyük nimet.
Ne olursa olsun, ne kadar “gelişirse” gelişsin ve ilerlesin imkanlar ve yeni dünya düzeni. İnsanlık yitirmesin bu manevi nimetleri.
Şefkat ile gözlerden süzülen iki damla yaşın yerini doldurabilecek başka bir dünya yok.
Bu Ramazan ve tüm Ramazanlar vesile olsun inşAllah güzelliklere.
Selam ve dua ile…