Anonim halk şiirinin bilinen en önemli türü olan manilerimiz konuları bakımından sınırlama olmaması sebebiyle hayatımızın her alanın da mani olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sevgi, aşk gurbet, gelin-kaynana çekişmeleri, dini milli bayramlar, tabiat üzerine yazılmış daha binlercesi…
Aşk, sevgi üzerine yazılmış olan manilerin yeri bir başkadır. Genç delikanlıların, genç kızların birbirlerine duydukları muhabbetin dile getirilişinin en narin en zarif iletişim aracı olmuştur.
Sepet sepet üzüm var
Benim sende gözüm var
Senden başkası haramdır
Dünya ahiret sözüm var
Eskinin güzelliğini, zarafetini özlemin ve de edebin en güzel örneklerinden olan bir maniyi daha paylaşmak isterim.
Bizim bağın başını
Kürüsünler taşını
Gine göresim geldi
Gaynımın gardaşını
Bu örneklere bakınca günümüz jenerasyonunun uğramış olduğu kültürel katliamın şiddetini de ayrıca gözler önüne sermektedir.
Şimdi dilerseniz bugün manilerle dile getirilmiş ve başlamış olan bir sevdanın nasıl sonlandığını türkümüzün hikâyesinden öğrenelim.
Amcası oğlunu seven, fakat talihsiz bir kaza nedeniyle kavuşamayan Nezihe’nin öyküsüdür. Nezihe henüz 17’sine basmış güzel bir kız, Cemal ise 18 yaşında yakışıklı bir delikanlıdır. Nezihe ile Cemal, amca çocuklarıdır. Babalan iyi birer Avcı’dır. Ava giderlerken çoğu zaman Cemal’i de yanlarında götürürler. Avdan döndüklerinde avladıkları hayvanların etinden, konu komşuya dağıtır, ikramda bulunurlardı.
Nezihe, amcası oğluna gönül vermişti, onu çok seviyordu. Cemal ise çok utangaç bir mizaca sahipti. Amcası kızma başını kaldırıp bakmazdı bile. Nezihe’nin babası, bir av esnasında kaza geçirip ayağı kırıldığından uzun bir süredir evden çıkamıyordu. Bu nedenle Cemal, çoğu zaman amcasının evine uğrar onların çarşıdan alınacak ihtiyaçlarını karşılardı. Cemal her evlerine geldiğinde Nezihe’nin kalbi atmaya başlardı. Bu arada gelinlik çağma gelen Nezihe’ye her gün talipliler gelip gitmekteydi. Nezihe her birine bir bahane bularak reddederdi.
Altık Cemal’e sevdiğini söylemeliydi, ama nasıl? Derken aklıma, bir fikir geldi. Babasının bazen mırıldanarak söylediği avcılarla ilgili birkaç maniyi bir kağıda yazarak, evlerine gelen Cemal’in eline tutuşturdu. Cemal telaş içinde eve döndü, şaşkınlık içinde mektubu okudu, bir şeyler sezdi ama amcası kızının bu davranışına net bir anlam veremedi.
Cemal bu konuyu Nezihe ile konuşmayı düşünürken, Nezihe ikinci mektubu avucuna tutuşturdu. O güne kadar içten içe amcası kızma duyduğu sevgi, bu mektuplarla birdenbire gönlünü kaplayan bir aleve dönüşmüştü. Artık, açık açık konuşmanın zamanı geldi diye düşünüyordu. Bu arada günler günleri kovalamaktaydı.
Cemal babası ve diğer akrabalarıyla gittiği avcılığı sevmişti ve hiçbir av gezisini kaçırmıyordu. Yine bir gün ava gidildiğinde, dağlar tepeler dolaşmış herkes yorgun düşmüştü. Mola verip dinlendikleri sırada bir silah sesi ile irkildiler. Dönüp baktıklarında, sırtını kayaya dayamış Cemal’i kanlar içinde gördüler. Dayısının 10-12 yaşlarındaki oğlu, çifte ile oynarken, silah ateş almış ve kaza ile Cemal sırtından vurulmuştu. Cemal’in ölüm haberi Urfa’ya ulaştığında mahallede kıyamet kopmuştu. Bu talihsiz kaza ile bütün aile yasa bürünmüş, dünya başlarına yıkılmıştı. Ya Nezihe, o büsbütün perişan olmuş, aşkı alevlenmeden bir mum gibi sönmüştü. Zaten çok geçmeden, Nezihe de için için eridi ve o yılın sonunda vefat edip kara toprakta Cemaline kavuştu.
Nezihe’nin gönderdiği mektuplar bir zaman sonra Cemal’in annesinin eline geçmişti. Anne, gelene gidene bu mektuplardaki manileri okuyarak oğluna ve talihsiz Nezihe’ye gözyaşı döküyordu. O günden bu güne halk arasında söylenen bu maniler, bu hikâyeyi bilen bestekâr Fuat Hoca tarafından bestelenmiş ve yörede ağıt olarak söylenmektedir. Bu türkünün hikâyesi Sabri Kürkçüoğlu tarafından 1997 yılında M. Fuat Kürkçüoğlu’ndan derlenmiştir. Türkünün sözleri anonim, müziği ise M. Fuat Kürkçüoğlu’na aittir.
Kaynak kişi: M. Fuat Kürkçüoğlu
Yöre: Şanlıurfa
Sevgilerimle…
Kalemine yüreğine sağlık Şeyda hocam 🙏👏
Çok güzel ifade ettiniz.
Selam ve saygılar