Veda Busesi “ Türk sanat müziğinin şüphesiz en bilinen, en sevilen şarkılarından biridir. Yusuf Nalkesen tarafından 1951 yılında Muhayyer kürdi makamında bestelenen bu içli şarkının sözleri ise o zamanın ünlü “ Beş hecelilerinden biri olan şair ve gazeteci-yazar Orhan Seyfi Orhon’a aittir.
Bestelenen ve klasik şarkılar arasında yer alan “Veda Busesi” her ne kadar iki insan arasında yaşanan bir aşktan esinlenilmiş gibi algılansa da aslı çok farklı çok hüzünlü bir yaşanmışlığı anlatıyor.
Eşini kanserden kaybetmiş acılı bir eş, yıllar sonra yine aynı amansız hastalığa yenik düşmüş ve hayatının baharında toprağa düşen evladını toprağa veren acılı bir baba…
Yıllardır dinlerken bizi eski aşkların, yaşanmışlıkların efkarında kalmamıza sebep olan bu şarkının aslında bir babanın yavrusuyla olan son konuşmasının ardından kalemine dökülen ve sanat musikisinin nadide eserlerinden biri oluşunun acıklı bir o kadar da hüzünlü hikayesini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Veda Busesi adlı şiir Orhan Seyfi Orhon’un kanserden ölen kızına yazdığı bir eserdir. Bu ünlü şiirin hikayesi şöyle anlatılmaktadır.
Babası kızının kapısını açarken biraz duraksadı. Sessizce kapının kolunu aşağı indirdi, kızının bugün daha iyi olması için dua etti. Gün boyunca kızına doyasıya sarılmayı düşünüyordu . O yüzden bütün işlerini iptal etmiş, akşama kadar onun yanında oturmayı planlamıştı. Uyuyup uyumadığını kontrol etmek için usulca yatağın üstüne eğildi. Kızı perişan halde görünüyordu.
Gözleri hemen yaşaran baba, kızının bu halini görmesini istemediği için usulca eğildi ve dudaklarını kızının alnına koydu. Öpmedi çünkü öpmek çok kısa bir andı. Öylece durdu ve derin derin nefes alarak kızının kokusunu içine çekti. Kız eliyle babasının kolunu…
Ancak baba kızının alnında öylece durdu. Biraz daha dursaydı gözyaşları kızının yüzüne damlayacaktı, ağladığı anlaşılacaktı. Yatağın yanındaki sandalyeye oturdu. Kız o kadar bitkin düşmüştü ki çok kısık bir sesle, “Babacığım, annemin öldüğü günü hatırlıyorum, günlerce çok ağlamıştın. Şu son anlarımda senden bir şey istiyorum babacığım, dedi. Ben öldükten sonra hiç ağlamayacaksın, gözünden bir damla yaş bile düşmeyecek, anlaştık mı?” dedi.
Baba imkansızı isteyen kızına baktı, ağlamaklı halini bastırarak başını hafifçe salladı. Kızı çok zor nefes alıyordu. Birkaç saniye içinde nefes alışverişleri kesildi, başı yana düştü. Hıçkırıklar içinde kızını kucağına aldı. Kızının cansız bedeni hala ateşler içindeydi. Buna rağmen kızı üşümesin diye battaniyeyle sardı bahçeye çıkardı. Kızını sandalyeye oturtup, yere çöktü, başını kızının kucağına koydu, hıçkırıklarla ağlamaya başladı. İşte o an dilinden bu ölümsüz mısralar döküldü…
VEDA
Hani o bırakıp giderken seni
Bu öksüz tavrını takmayacaktın?
Alnına koyarken veda buseni
Yüzüne bu türlü bakmayacaktın.
Hani ey gözlerim bu son vedada,
Yolunu kaybeden yolcunun dağda
Birini çağırmak için imdada
Yaktığı ateşi yakmayacaktın?
Gelse de en acı sözler dilime
Uçacak sanırdım birkaç kelime…
Bir alev halinde düştün elime
Hani ey gözyaşım akmayacaktın?
Orhan Seyfi ORHON
SEVGİLERİMLE, HOŞÇAKALIN