Anayasal Demokrasi İddialı Batılı Ülkelerin Dikta Rejimleri ile İlişkileri
Anayasal demokrasi ile yönetildiği belirtilen ülkelerin, diğer ülkelerle olan uluslararası ilişkilerinde belirleyici olması gereken ilkelerden biri de, otoriter ya da totaliter diktatörlükle yönetilen ülkelerle olumlu ilişki ve ittifakların olmamasıdır.
Ama ileri demokrasi, liberal demokrasi, anayasal demokrasi, demokratik hukuk devleti vb. olduklarını söyleyen, ileri demokrasinin bayraktarlığını yapan başta Amerika olmak üzere batılı ülkeler, bazı otoriter ya da totaliter dikta rejimlerle ilişki kurmaktan kaçınmıyorlar. Bu ilişkiler kendi menfaatlerini merkeze alarak yürütülüyor. Bu ülkeler, dikta rejimlerle ilişki kurmayı anayasal demokrasi ve insan hakları rejimi ile uyumsuz görmüyorlar.
Batılı demokrasi şampiyonu ülkeler, bir ülkede eksiğiyle gediğiyle demokratik yönetim de olsa, bu ülke ile olan ilişkiler, kendi menfaatlerine uygun olarak işlemiyorsa ya da menfaatleri ile çelişiyorsa, derhal o ülkeyi diktatörlük olarak ilan ediyorlar. Demokrasinin olmadığından söz edilerek, o ülkeye karşı, demokrasi aparatı ölçütünde savaş açılıyor. “Bu ülkede demokrasi ve hürriyet rejimi yoktur, demokrasi ve hürriyetin bu ülkeye getirilmesi için yönetimi yıkmalıyız” yönünde hunharca çabalar sarf ediliyor.
Mesela ABD, Suudi Arabistan, BAE, Mısır vd. otoriter rejimlerle kendi menfaatleri ile uyumlu ilişkileri geliştirirken, demokrasi hiç gündeme gelmiyor; demokrasi toprağın altına gizleniyor. Bu otoriter rejimlerle ilişkilerin, kendileri lehine en ileri düzeylere taşınması meşru görülüyor. Demokrasi hiç konuşulmuyor. Bu ilişkilerde belirleyici aparat demokrasi değil, menfaatlerinin maksimum düzeye çıkarılması oluyor. İlişki kurulan ve güç birliği yapılan rejimin diktatörlük ya da otoriter olması, demokrasi bağlamında sorunlu görülmüyor.
Bu politikalarda temel kıstas, demokrasi değil, kendi güç ve menfaatleridir; bir diğer ifadeyle kendi menfaatlerinin korunmasını amaçlayan güç ve iktidarlarına mutlak itaat etmenin sağlanmasıdır. Şayet bu güce itaat yoksa kendi menfaatleri ile uyumlu politikalar söz konusu değilse, derhal o ülkedeki yönetim diktatörlükle suçlanır. Demokrasi, sadece aparattır. Bu bağlamda, demokrasiyi, kendi menfaatleri için “meşruiyet aparatı” olarak kullanıyorlar.
Demokrasi Transferi ve Hürriyet Rejimini Getirme Vaadli İşgaller
Demokrasi ve insan hakları, hukuk devleti ve hürriyet rejimi temelli yönetimler, her ülke için aslında arzu edilir. Ama bazı kereler, başta Amerika olmak üzere çoğu müstemleke güçleri, bu rejimleri getirmek maksadıyla bazı ülkeleri işgal edebilmektedirler. Bir diğer ifadeyle, amacın bu rejimin, işgal edilmek istenen ülkeye transfer edilmesi olduğu belirtilir. Ama asıl maksat, bu rejimin getirilmesi değil, söz konusu ülkenin işgal edilmesidir. İşgal fiilinin meşrulaştırılması maksadıyla, insan hakları ve demokrasi aparat olarak kullanılır.
Mesela Amerika, Irak’ı, Suriye’yi işgal etmek istediğinde, demokrasi ve hürriyet rejimini getireceğim diye o ülkeleri işgal ediyor ya da vekâlet (aslında terör) örgütleri ile o ülkeyi karıştırıyor; kendi menfaatlerine uygun hale gelinceye kadar, o ülkeyi terör ve kaos cehennemine çeviriyor. Bütün bunları demokrasi ve hürriyeti getirmek adına yapıyor. Burada demokrasi aparatı, terör ve kaosla eşitlenir hale getiriliyor.
Darbeler ve Demokrasi
Askeri darbeler, askeri vesayet organları tarafından kaba saba yollarla demokratik yönetime son verilmesidir. Demokrasi ile yönetilen bir ülkede, ne darbelerin olmasının, ne de darbelerin desteklenmesinin anayasal demokrasi ve insan hakları ile uyumluluğu yoktur. Bir ülke, insan hakları ve demokrasiden söz ediyorsa, darbeleri destekleyici ya da organize edici faaliyetlerde bulunamaz. Bir devletin, hem demokrasi ve hukuk devletini, insan haklarını savunup hem de demokrasiye son veren darbeleri desteklemesi “cem-i zıddeyn”dir; yani her ikisinin bir arada bulunması imkânsızdır. Bu durum, bir kağıdın yüzde yüzünün hem beyaz hem de siyah olduğu iddiasında bulunmaya benzer; ki bu durum, imkânsızdır.
Gerek Türkiye’de geçmiş yıllarda, gerekse Latin Amerika ülkelerinin birçoğunda yapılan askeri darbelerin arkasında Anayasal demokrasi ve insan hakları şampiyonu bilinen Amerika’nın olduğunu bilmeyen yoktur. Hatta Amerika bazı kereler bunu gizlemiyor da.
Şimdi, Amerika’nın, hem darbeyi destekleyip hem de demokrasi ve insan hakları iddiasında bulunması da “cem-i zıddeyn”dir; yani darbe destekçiliği ile demokrasi iddiasının bir arada bulunması imkânsızdır. Darbe destekçiliğinin yapıldığını görüp de, o ülkede anayasal demokrasi ve hürriyet olduğunu iddia etmek, ya cehalettir ya da gerçekliklerin gizlenmesi çabasıdır.
İnsan Haklarını Katleden politikaların Desteklenmesi
Bir devlet, insan haklarını aleni olarak ve hunharca ihlal eden politikaları destekliyorsa, bu destekleme politikalarının anayasal demokrasi ile uyumluluğu yoktur.
7 Ekim 2023 gününden bu yana Gazze’de yaşayan masum savunmasız insanları katleden, soykırım kapsamına giren bütün suçları icra eden, İsrail’in, başta Amerika ve müttefikleri tarafından mutlak olarak desteklenmesi buna bariz bir misal olarak gösterilebilir.
Amerika ve müttefikleri, ne kadar demokrasi ve insan haklarından söz etseler de, bu iddialarının, İsrail’in vahşet ve katliamcı politikalarının desteklenmesi ile bağdaşırlığı yoktur. Kısacası, burada anayasal demokrasi ve insan hakları değerleri, Amerika ve müttefiklerinin İsrail’i desteklemelerine mani teşkil etmiyor. Burada da, demokrasi ve insan hakları maskesi, bu ülkeler için kalkan işlevi görüyor.
Bu tür politikalar, en çok demokrasi ve insan haklarına zarar vermektedir. Bugün Irak’ta ve hürriyetçi demokrasi adına işgal edilen diğer ülkelerde, insanlar, diktatörlüğü özler hale getirilmiştir. Bugün Irak’ta bir anket yapılsa, muhtemelen halkın çoğunluğu Saddam rejimini isteyecektir. Çünkü Saddam rejimini yıkan Amerika, demokrasi ve hürriyeti getirme bahanesi altında, işgal eylemleri ile Iraklılara Saddam Rejiminden bin beter hayat yaşattı.
Bir toplumu Saddam’ın dikta rejimini aratır hale getirmenin en büyük zarar göreni anayasal demokrasi ve hürriyetler rejimi olacaktır.
Bu sebepledir ki, artık, anayasal demokrasi, hukuk devleti, insan hakları, hürriyet gibi üst değerlere sahip ilkelerin batılı ülkelerin hegemonyasından kurtarılması gerekiyor. Her bir ülkenin, o ülke demokrasi ve insan hakları yönünden birinci sırada da gösterilse, uluslararası ilişkiler alanında her bir politikalarının insan hakları, anayasal demokrasi ve hukuk devleti ölçütünde tartılması gerekiyor. Bu tartımda, esasen Batılı ülkelerin çoğu politikalarının insan hakları, hürriyet ve anayasal demokrasi ölçütünde sınıfta kalacakları görülecektir. İşte bu durumda, masum görünümlü sahte takkeleri düşecek, gerçek kimlikleri ortaya çıkacaktır. Bu ayıklamadan en çok, anayasal demokrasi, insan hakları ve hürriyetler rejimi kârlı çıkacaktır.
Nihaî Değerlendirme
Şu anda, insanoğlu için, gerekli olan anayasal demokrasi ve hürriyetlere ilişkin ilkelerin, aparat olarak, güçlülerin elinde nasıl bir silaha dönüştüğü görülmektedir. Yukarıdaki izahatlar çerçevesinde görünen o ki, Batılı ülkeler, anayasal demokrasi ilkelerini kendilerinin küresel ölçekli dikta yöntemleri için aparata dönüştürme yoluna girmiş durumdalar.
Devletlere, toplumlara ve medeniyetlere salt güç temelli menfaatler üzerinden bakılması; ikili ve çoklu standartların üretilmesine sebep olduğu gibi, anayasal demokrasi ve hürriyet söylemleri ile yönetimlere baskı kurulması, ilkelerin daha ziyade pazarlık enstrümanı olarak kullanılması, anayasal demokratik değerler sistemini kökünden sarsmaktadır.
ABD merkezli Batılı güçler, kendi menfaatlerine hizmet ya da itaat eden en diktatör rejimlerle masaya oturup anlaşabiliyorsa, anlaşamadıkları yönetimleri “diktatör” yaftalı baskılara tabi tutuyor ve elindeki diğer algı aparatları ile kamuoyunda bu yönde etkili algılar oluşturabiliyorsa, bunun adı, demokrasi aparatının küresel ölçekli diktatörlüğe dönüşmesidir.
“Demokrasi, enstrüman olarak, Batılı ülkelerin iç hukuklarında uyguladığı sistemler için farklı amaç, uluslararası sisteme ters düşen ülkeler için ise, farklı içerikler taşımaktadır.
Demokrasi ile yönetildiği iddia edilen Batılı ülkelerin baskıcı rejimlerle olan ilişkileri, Batının tekelinde görünen demokratik ilkelerin itibarsızlaştırılmasına sebep olmaktadır.
Dünyaya hükmedebilmek için çeşitli ülkelerin halklarının iradesini, egemenlik haklarını, kendi menfaatleri için kullanan müstemleke zihniyet, çağdaşlık, anayasal demokrasi ve hürriyetler rejimi ile uyumlu olamaz.
Batının anayasal demokrasi beyanlarının içinin boşaldığı diğer ülkelerdeki, hatta bizzat Batılı ülkelerdeki geniş halk kesimleri tarafından görüldükçe, demokrasinin dayatma mekanizması olarak kullanıldığına şahit olundukça, yaygın bir şekilde yeni dikte rejimi ile karşı karşıya kaldığı yönündeki kanaatler baskın hale gelebilecektir. Bu durum bir yandan Batı sisteminin çöküşünü hazırlayacak, diğer yandan da Batılı ülkeler tarafından kullanılan tüm değerler tartışılır hale gelecektir.
Yolun Sonu
Artık uluslararası ilişkilerde ilkeler sistemi hâkim ve belirleyici olmalıdır. Aksi takdirde hukuk, hak, adalet, demokrasi ve vicdan terazisi ortadan kaybolur.
Artık ülkelerin demokrasi ve hürriyet standartları ve skorları, sadece iç hukuk uygulamaları ölçüt alınarak belirlenmemeli, darbelere verilen destekler, işgaller, terör örgütleri ile olan ilişkiler, otoriter rejimlerle kurulan işbirlikleri, soykırım suçları boyutunda işlenen cinayetlere verilen destekler vb. yönlerden de tartım yapılmalıdır.
Tabii ki bunu yapabilmenin, günümüz şartlarında zor olduğunu söylemek gerekir. Çünkü bu insan hakları ve demokrasi standartlarının belirlenmesi amacıyla yapılan bütün ölçümler, tartımlar, bu değerlerin katilleri tarafından yapılmaktadır. Malum, hiçbir zaman, katil “ben katilim” demez; yaptığı fiillerin katliam olduğunu kabul etmez; mutlaka katliamlarını haklılaştırıcı yönde haksız bahaneler üretirler.
Daha somut şekilde bir misal vermek gerekirse, genellikle insan hakları, hukuk devleti, hürriyetler rejimi ölçütünde ülkelerin skorlarını belirleyen araştırmalar Amerika’da yapılmaktadır. PKK ve uzantısı terör örgütlerini bizzat organize eden, resmi ve aleni olarak yüz milyonlarca Dolar parayı, on binlerce kamyon silahlı mühimmatı bu örgüte sağlayan, bu terör örgütü vasıtasıyla Türkiye’de terör eylemlerini gerçekleştiren, katliamlara imza atan Amerika’nın insan hakları, hukuk devleti, hürriyetler rejimi ile alakalı ölçüm ve tartımları ne kadar güven verecek, ne kadar inandırıcı olacaktır? Bu konuya ilişkin takdir okurlarımındır.
Ben, anayasal demokrasi, hukuk devleti, insan hakları ve hürriyet iddiaları ile mutlak olarak çelişen uluslararası politikaların daha uzun süre devam edeceği kanaatinde değilim. Mutlaka bir gün bu çelişik politikaların sonu gelecektir. Bunun yolu, müstemleke güçlere karşı, en azından onları frenleyebilecek, hakiki manada demokrasi, insan hakları, hürriyet rejimini savunan devletlerin küresel güç ilişkilerinde güçlü hale gelmeleridir.