• Anasayfa
  • Yazarlar
Salı, 26 Ağustos, 2025
  • Giriş
  • Kayıt Ol
Hür Havadis
  • Türkiye
  • Dünya
  • Politika
  • Kültür ve Sanat
  • Spor
  • Ekonomi
  • Sağlık
  • Belediyeler
11 °c
Ankara
Bulunamadı
Tüm Sonuçlar
  • Türkiye
  • Dünya
  • Politika
  • Kültür ve Sanat
  • Spor
  • Ekonomi
  • Sağlık
  • Belediyeler
Bulunamadı
Tüm Sonuçlar
Hür Havadis
Bulunamadı
Tüm Sonuçlar
Anasayfa Genel

BERCESTE 4

Necati İLMEN Yazar Necati İLMEN
22 Ocak 2023
Genel
0 0
0
0
PAYLAŞIM
59
GÖSTERİM
Facebook'da paylaşTwitter'da paylaşWhatsapp'ta paylaş

           Cihân ârâ cihân içredir ârâyı bilmezler

           O mâhiler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler.

Hayâli

Kıymet bilmeyişimiz, kıymetli oluşumuzu anlamayışımız yeni değil. Mezarlıklar, “eyvahlarla, keşkelerle” dolup taşar. İnsan soyu elde edemediklerine yanar dururda elde ettiklerinin neler olduğunun farkına bile varamaz. Farkına varmaya başladığında ise güneş batmak üzeredir. Ne yazık ki zaman kumbaramızı biriktirerek gidemiyoruz. Her geçen gün nakitlerimiz daha da azalmakta. Behçet Necatigil’in “Temiz ve aziz olanın peşinden gitmek.” sözü o yüzden son derece önemlidir. Ancak “temiz ve aziz” olanın peşinden gitmek bir şuur işidir. Şuuru da oluşturan malzemenin harcında ise bilgi, tecrübe, kültür, aile, çevre, rol model, daha özelde muvazene, iç hesaplaşma, yaşanmışlıklar, psikolojik nedenler gibi faktörler yer alır.  Enfüsi daire diye tabir ettiğimiz kendi bedenimiz ve bedenimizin dışındaki afaki dairede kıymet bilmenin tezahürü iç hesaplaşmadan geçer.  Kendi bedenine yabancı olan başkasına dost olabilir mi? Carl Gustav Jung’un “Kendi yüreğine bakabilme cesareti gösterenler gönlünün muradını keşfedenlerdir.” ifadesi özden kabuğa doğru gidişin ip uçlarını verir.

Öğretmenlik yaptığım yıllarda bazı şeylerin kıymeti kavrama adına öğrencilerime bir etkinlik yaptırmıştım. Amacım eğlenceli bir oyunla deryada balık olmamalarını sağlamaktı.  İki öğrencimi tahtaya kaldırdım. Birisine, “Gözlerini kapat ve bir an için kendini kör olarak düşün.” Diğerine de “Sen de arkadaşının elinden tut, ona etrafında gördüklerini bir bir anlat.” dedim. Çocuklarımın ikisi de çok heyecanlıydı. Birisi ilk defa kör olacak, körlüğün nasıl bir şey olduğunu hissetmeye çalışacak; diğeri ise kör birine yardımcı olmanın hazzını yaşayacaktı. Ben ise böylece öğrencilerimin birbirlerinin yaşam alanlarına girebilmelerini sağlamış olacaktım. Rehberlik yapan öğrencim, hiç vakit kaybetmeden arkadaşının elinden tutarak, onu sınıfta bir taraftan gezdiriyor, diğer taraftan da etrafında gördüklerini anlatıyordu:

“Gel seni sınıfımızdaki mevsim şeridinin yanına götüreyim. Sonbahar, kış, ilkbahar, yaz. Kış mevsimini anlatan resimde bir kardan adam ve burnunda bir havuç. Etrafında ise şarkı söyleyerek oynayan çocuklar var. Uzakta bulunan ağaçlarda ise tek bir yaprak bile yok. Evlerin bacasından dumanlar yükselmekte. Şimdi de güzel yazı köşesine gidelim. Hasan arkadaşımızın Yeşilay’la ilgili güzel bir yazısı var. Yazısının altına da sigara ve içkinin sağlığa zararlı olduğunu gösteren bir resim yapmış. Resmin üzerine de kırmızı kalemle çizilmiş büyük bir çarpı işareti. Az ileride sağda Fen ve Teknoloji dersinde yaptığımız performans görevlerimiz. Arkadaşlarımızın yaptığı evler, arabalar, geri dönüşüm kutusu, elektrik devresi… Şimdi de pencere kenarına gidelim. Dur acele etme bir yere çarpacaksın! İşte geldik. Dışarıda güneşli masmavi güzel bir hava. Okulun dışında sebze ve meyve satan tablacılar var.  Hemen tören yaptığımız alanın yanında ise bayrağımız. Daha ötelerde gelip geçen arabalar var.  Bahçenin sonuna konan bir çöp kovası. Okulumuzun duvar kenarlarında ise bu sene dikilmiş kavak ve çam ağaçları. Bu ağaçların kimisi filizlenmiş kimisi de filizlenmek üzere. Üzerlerinde sığırcık kuşlar ötüşmekte…”

Kör taklidi yapan öğrencim daha fazla dayanamayarak gözlerini açtı ve bana:

“Öğretmenim sahiden sınıfımızda bu anlatılanlar var mıydı? Bahçemiz bu kadar güzel miydi? Sınıfımıza, çevremize hiç bu gözle bakmamıştım.” dedi, hayretle.

Körleşmenin açık bir tezahürü olan bu etkinlikle de anlatmış oldum ki ülfet toprağını üzerimizden ancak elimizden kayıp giden nimetlerden sonra anlayabiliyoruz. Doğruluğunu teste tabi tutmadım ama şöyle bir olay anlatılır: Adamın biri fakirlikten şikâyetçi imiş. Bir gün Mevlâna Hazretlerinin yanına giderek şöyle demiş:

“Ben çok fakir biriyim. Bana dua et de zengin olayım.”

 Mevlâna hazretleri ise şöyle cevap vermiş:

“Sana şu Konya’nın bütün bağını, bahçesini, kasırlarını versem bana bir gözünü verir misin?”

Adam şaşırarak :“Hayır, vermem.” demiş.

Mevlâna Hazretleri devam etmiş: “Peki, sana şu koca dünyayı içindekilerle birlikte verseler iki gözünü verir misin?”

Adam: “Hayır, değil iki gözü mü, birini bile vermem” diye yinelemiş.

Mevlâna: “O zaman sen, dünyanın en zenginisin; çünkü sende olan organlar çok pahalı. Baksana dünyada olan hiçbir nesneyle değiştirmiyorsun.” Diyerek adama ibretlik bir ders vermiş. İşte dostlar bizim asıl zenginliğimiz farkına varamadığımız varlığımızın ta kendisidir, gerisi teferruat.

Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge

Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı

Fuzûlî
Yalnızlığı, “insan, teklik, kalabalık, gurbet” gibi sözcüklere başvurmadan hatta “ateş, kapı, rüzgâr” gibi ilgisiz kelimelerle anlatan, bir doğa olayını güzel bir sebebe bağlayarak bizlere hüsn-ü ta’lil sanatının en güzel örneklerini gösteren enfes bir şiir. Beyitte bir insanın sadece kendisine yanabileceğinden bahsedilir. Şair kapısını çalacak birini arar ancak esen rüzgârdan başka ne yazık ki kapısını çalan yoktur. Yaklaşık beş yüzyıl öncesi bir yalnızlıktan bahseden Fuzuli, eğer bugün modern dünyanın yaşadığı yalnızlığı görmüş olsaydı o şiiri yazdığından dolayı belki de bin defa pişmanlık duyacaktı. Zira tarihin hiçbir dönemiyle kıyas kabul edilmeyecek kadar bir yalnızlık girdabında debeleniyoruz. En kalabalık şehirler ıssızlığımızın en fazla hissedildiği yerler. Metropollerin borularından öldürücü yalnızlık akmakta. Şairin dediği gibi “Bunca telefon direğine rağmen kimse kimseyi duymuyor.” Her türlü iletişim araçlarına sahip oluşumuz ölçüsünde yalnızlığımızda o nispette artıyor. Teknoloji yakınlarımızla hatta kendimizle olan bağımızı her geçen gün biraz daha koparıyor. Bu halin uzun süre devam etmesi bir takım ciddi psikolojik rahatsızlıklara daha da ötesinde insanı kendisiyle konuşmaya başlayan bir deliye dönüştürebilir.

Aynalarla konuşmaya başlamışsak vay halimize!

Yalnızlık üzerine yapılan araştırmalar yapayalnız insanların yüksek ölüm riski,  depresyon, diyabet ve zihinsel birtakım problemlerle karşı karşıya kaldıklarını gösteriyor. Sorun çaresiz değildir elbet. Dostlarınızla, sevdiklerinizle buluşup birkaç lafın belini kırmak, hısım akrabayı ziyareti etmek, sivil toplum kuruluşlarına katılmak, toplu halde yapılan etkinliklere iştirak etmek, sportif ya da sanatsal bir etkinliğin içerisinde yer almak gibi yalnızlığınızın merhemi olabilir. Ancak üzerine gidilmeyen bir yalnızlık, zamanla insanı saran bir ahtapota dönüşebilir. Yanınızda hiç kimseyi bulamıyorsanız en azından bir evcil hayvanla yalnızlığınızı paylaşmanızı yeğlerim.  Zorunlu hallerin dışında gurbete giderek tek başınıza bir hayat sürmeyin. Sorunlardan uzaklaşmak sizi başkalarından değil sadece kendinizden uzaklaştırır. İnanın bir yaraya merhem olmak en başta size iyi gelecektir. Sosyal bir varlık oluşumuz yalnız kalamayacağımız, anlamına da gelmemelidir. Kemâlât merdivenine tırmanmada yalnızlık önemli bir kilometre taşıdır elbette. Fakat hayat felsefesine dönüşen, kronikleşen bir yalnızlığın faturası çok ağır olabilir. İnsan niçin tek kalmayı seçer? Ailesinden, akrabalarından, dostlarından ya da arkadaşlarından yenilen bir darbe, ilgi görememek, işini ya da iş yerini değiştirmek, işini eve taşımak, işsiz kalmak, tanımadığı başka bir şehre yerleşmek, bencillik, maddi çıkar gibi nedenler bizleri münferit bir hayatın kucağına atar. Ancak insanoğlu bunları değiştirebilme imkân ve kabiliyetine sahiptir. Olumsuz gibi görünen bu faktörler insana yeni kapılar dahi açabilir.

Umumiyetle milyonlarca takipçisi olan birisinin yalnızlığının cep telefonu dahi kullanmayan birinin yalnızlığından çok daha fazla olduğu düşünüyorum. Tuşların kalbi yoktur. Sizi göremez, sevincinizi, kederinizi hissedemezler. Anlattıklarınızın değeri hiçbir emoji işareti bilemez. Duygularınızı sadece bir el işaretiyle ya da bir gülücükle geçiştirir gider. Bizim mekanik, araçlara değil et ve kemikten inşa edilmiş, yüreği olan insanlara ihtiyacımız var.

Önceki Haber

TÜRKİYE’DE HANE HALKI

Sonraki Haber

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE  YAŞLILARIMIZA  HİZMETLERİMİZ

Necati İLMEN

Necati İLMEN

Sonraki Haber

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE  YAŞLILARIMIZA  HİZMETLERİMİZ

Bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin

  • 381 Takipçi
REKLAM
  • Tarihte Bugün
  • Çok Okunanlar
  • Yazarlar

Tarihte Bugün; 26 Ağustos 1071 – Büyük Selçuklu Hükümdarı Alp Arslan Malazgirt Meydan Muharebesini Kazandı ve Türklere Anadolu’nun Kapıları Açıldı

26 Ağustos 2025

Tarihte Bugün; 25 Ağustos 1499 – Küçük Davut Paşa Komutasındaki Osmanlı Donanması İle Venedik Donanması Arasında Gerçekleşen Sapienza Deniz Muharebesi, Osmanlı’nın Zaferiyle Sonuçlandı

25 Ağustos 2025

Tarihte Bugün; 24 Ağustos 1516- Mercidabık Savaşı: I. Selim’in Ordusu Memlük Ordusunu Yendi

24 Ağustos 2025

Tarihte Bugün; 23 Ağustos 634 – İlk İslam Halifesi, Hz. Ebu Bekir Vefat Etti

23 Ağustos 2025

ÖĞRETMENİM BENİ FARK ET!…

29 Temmuz 2022

ANNELER CARİYE OLUNCA!…

1 Haziran 2022

HOŞGELDİN ASYA

25 Mart 2023

AYDINLIK YARINLARA

11 Mart 2022
Ahmet Tek

Ahmet Tek (132)

Dr. İsmail Tekpınar

Dr. İsmail Tekpınar (92)

Dr. Adnan Küçük

Dr. Adnan Küçük (74)

Necati İLMEN

Necati İLMEN (63)

Sinan Tekin

Sinan Tekin (48)

Dr. İdris Tüzün

Dr. İdris Tüzün (48)

Ali Murat Duman

Ali Murat Duman (41)

Bayram Baş

Bayram Baş (35)

Ekrem YILDIRIM ESEVELİOĞLU

Ekrem YILDIRIM ESEVELİOĞLU (29)

Doç. Dr. Şemseddin Kırış

Doç. Dr. Şemseddin Kırış (26)

Prof. Dr. Emre Güler

Prof. Dr. Emre Güler (22)

Dr. İsmail Tekpınar

Dr. İsmail Tekpınar (17)

Fatıma Zehra

Fatıma Zehra (14)

Esra Çakan Kandemir

Esra Çakan Kandemir (11)

İbrahim Eksilmez

İbrahim Eksilmez (2)

Son Haberler

Tarihte Bugün; 26 Ağustos 1071 – Büyük Selçuklu Hükümdarı Alp Arslan Malazgirt Meydan Muharebesini Kazandı ve Türklere Anadolu’nun Kapıları Açıldı

26 Ağustos 2025

Tuz Gölü Havzasında Türkiye’nin İlk “Soğuk Su Gayzeri”

25 Ağustos 2025

Ahit’li Toplum-1

25 Ağustos 2025

2025 YKS Yerleştirme Sonuçları Açıklandı

25 Ağustos 2025
Hür Havadis

Kaliteli, doğru, güvenilir haberi sesi olmaya çalışıyoruz.

Bizi Takip Edin

Kategoriler

  • Belediyecilik
  • Dünya
  • Eğitim
  • Ekonomi
  • Genel
  • Haftanın Şiiri
  • Kültür ve Sanat
  • Önemli Şahsiyetler
  • Oyun
  • Politika
  • Sağlık
  • Sanat ve Kültür
  • Siyaset
  • Son Dakika
  • Spor
  • STK Faaliyetleri
  • Tarihte Bugün
  • Tasavvuf
  • Teknoloji
  • Terör İle Mücadele
  • Türkiye

Son Haberler

Tarihte Bugün; 26 Ağustos 1071 – Büyük Selçuklu Hükümdarı Alp Arslan Malazgirt Meydan Muharebesini Kazandı ve Türklere Anadolu’nun Kapıları Açıldı

26 Ağustos 2025

Tuz Gölü Havzasında Türkiye’nin İlk “Soğuk Su Gayzeri”

25 Ağustos 2025

© 2021 Hür Havadis

Bulunamadı
Tüm Sonuçlar
  • Türkiye
  • Dünya
  • Politika
  • Kültür ve Sanat
  • Spor
  • Ekonomi
  • Yazarlar
  • Giriş

© 2021 Hür Havadis

Hoşgeldiniz

Lütfen bilgileriniz ile giriş yapınız

Şifremi unuttum? Kayıt Ol

Yeni hesap oluşturun!

Kayıt olmak için formu doldurunuz

Tüm alanları doldurun. Giriş yap

Şifre hatırlatma

Şifre değiştirmek için kullanıcı adınızı veya emailinizi girin!

Giriş yap