Dünya her geçen gün daha çok tek tipleştirmeye doğru gidiyor. İnsanlık tamamen batılı bir kültüre, batıcı bir yaşantı biçimine ya da kültürsüzleştirilmeye doğru gidiyor. Değerlerinden koparılıyor. Şairin dediği gibi;
“Güneşi göre göre hep doğuya yürüdüm
Vardığım her menzilde karşıma batı çıktı”
Böyle bir dünya diktatöryal bir yapıya dönüşerek, diğer kültürlerin yaşanılabilirliğini tehdit ediyor. Bilim ve teknoloji kutsanarak adeta dinlerin yerine ikame edilmeye çalışılıyor. İnsanlar her geçen gün farkında olsun ya da olmasın biraz daha sekülerleştiriliyor ve yalnızlaştırılıyor. Akıl her şeyin önüne alınarak, her şeyin akıllısı yapılmaya çalışılıyor. İnsan ferdi adeta iradesizleştiriliyor. “Fitne-i âhirzaman o kadar dehşetlidir ki, kimse nefsine hâkim olmaz.” Rivayeti adeta tezahür ettiriliyor.
Kontrol ve denetimden geçmemiş birçok manipülatif bilgiler sosyal medyada dolaşıyor. Birçok sosyal medya kanalları televizyon kanallarından daha çok izleniyor ve yazılı basından daha çok takip ediliyor. Ve insanların algıları ile oynanıyor.
Sömürgeciler 20. Yüzyılın başlarından itibaren eski tarz sömürge düzeninin çok maliyetli olduğu, zorlukları ve insan kayıpları göz önüne alınarak, bu tarz sömürgecilikten vazgeçtiler. Bunun yerine daha sinsi, daha planlı bir sömürge biçimine geçildi. Batı dışı ( bu Batı dışı Batı Avrupa ve ABD oluyor) ülkelerin eğitimlerine, kültürlerine ve ekonomilerine müdahaleler ederek, onları borçlandırarak, içerideki işbirlikçilerini, bazı güya aydın ve okumuşlarını da kullanarak ( bu aydınlar ve okumuşlar bilinçli veya bilinçsiz olarak fark etmez) sömürgeleştirilmesi yoluna gittiler.
Yine bu sömürgeciler bilimi ve teknolojiyi baskılama, hegemonya ve sömürü aracı olarak kullandılar. Dünya tarihini kendi çıkarları doğrultusunda yeniden yazarak manipüle ettiler.
En kötüsü de Türkiye dahil bazı milletleri tarihsizleştirdiler. 90 yıl önce yazılan metinleri orijinallerinden okuyamaz ve anlayamaz olduk. Dilde sadeleştirme çalışmaları bilinçli bir şekilde aşırılaştırılarak dedemizi anlayamaz hale geldik. Şimdi hemen hemen hiçbir lise mektebi talebimiz Peyami Safa’yı, Hukukçularımız Mecelle’yi, İlahiyatçılarımız Hamdi Yazır tefsirini, din görevlilerimiz Safahatı okuyamaz oldu. Edebiyat öğretmenlerimiz Fuzuli’yi, Baki’yi anlayamıyor.
Bu böyle gitmez. İş işten tamamen geçmeden, başımıza daha büyük musibetler gelmeden artık bir şeyler yapmak gerek diyorum. İnsanlık bir çıkmaza doğru gidiyor. Yarın çok geç olabilir. Emr-i bil maruf, nehy-i anil münker artık bu işlere biraz aklı eren, vicdanı ve imanı olan herkesin üzerine farz olmuştur.
Pekala, ne yapılmalıdır? 1400 yıllık İslam’ın birikimi dikkate alınarak, Evrensel değerleri ve Bediüzzaman’ın “müspet Avrupa” dediği “ikinci kısım Avrupa’yı” dışlamadan, reddetmeden -ki bu bir zaruret ve realite, bundan geriye dönemeyiz artık- bir özedönüş, diriliş ve kurtuluş hareketi ile kendimize ait olan değerleri yücelterek, ruh cephesinde yeni bir inşa ve İhya hareketi başlatmamız gerekiyor. Çünkü İslam’ın dünyaya söyleyecek daha çok sözü var. Ve bu sözünü kıyamete kadar da söylemeye devam edecek. Çareyi de, çözümü de burada aramalıyız.
İyi de bunu nasıl yapmalıyız?
Önce niyet ve nazarımızı buna göre ayarlamalıyız. İrade beyanında bulunmalı ve kararlı olmalıyız. Bu niyet ve kararlılığı gündelik kısır politikalara alet etmemeli ve harcatmamalıyız.
- “Maarif davamızı” yeniden ve ciddi bir şekilde gözden geçirmeliyiz. Meseleye tamamen ilmi yaklaşılmalı, her türlü ideolojiden arındırarak milli, manevi ve kendi tarihi değerlerimize uygun ve İlmi bir müfredat hazırlamalıyız. Eğitimin kalitesini yükseltmeliyiz. Meslek liselerini güçlendirmeli ve buralardan mezun olanlara istihdam alanları açmalıyız.. Sosyal bilimler ve İmam Hatiplere zorunlu Osmanlıca dersi koymalı ve Arapça, Farsça dil eğitimine ağırlık vermeliyiz. En az bir Batı dili de mutlaka öğretilmelidir.
Yükseköğretimdeki sorunlar ciddi bir Şúra yapılarak bir an evvel çözülmeli, buraların da müfredatı tekrar gözden geçirilmelidir. Özellikle ilahiyat, edebiyat, tarih ve sosyoloji bölümlerinin kalitesi yükseltilmeli, kendi tarihi birikimimizi önemseyen, dil bilen, ileri düzeyde Osmanlı Türkçesi metinleri okuyabilen, düşünce ve fikir üreten, gerçek münevverler yetiştirmeliyiz. Kısacası entelektüel çıtamızı Türkiye’yi kucaklayabilecek düzeye çıkarmalıyız. Bu aydınlarımız Mevlana’nın Pergel metaforu gibi olmalı. Bir ayakları yerli ve milli değerlerimize sabitlenmiş, diğer ayakları dünyayı dolaşan, milletin derdi ile dertlenmiş, bu uğurda uykuları kaçan insanlar şeklinde yetiştirilmeli.
Ayrıca Diyanette, İlahiyat Fakültelerinde ve İmam Hatiplerde Yeni Selefi Din Anlayışı terk edilmeli, Ehli sünnet çizgisi muhafaza edilmelidir.
Derhal bir öğretmen yetiştirme politikası oluşturulmalı ve öğretmen yetiştirme meselesine çok ciddi bir şekilde eğilinmelidir. Kaliteli öğretmenler yetiştirmeden eğitimin kalitesini yükseltemiyiz. Hangi sistemi getirirseniz getirin mutfaktaki aşçı iyi değilse oradan iyi bir yemek çıkmaz.
- Kültür Bakanlığımızın politikaları yeniden gözden geçirilmeli, gerçek anlamda yerli, milli, manevi, estetik, sanat değeri yüksek kültür politikalarına dönülmelidir. Her türlü yozlaştırmaya, bayağılaşmaya ve kültürel çöküşe karşı mücadele edilmeli, güzel Türkçe’mizi korumak için ne gerekiyorsa yapılmalıdır. Güzel sanatların her alanında öncülük etmeli ve destek sağlanmalıdır.
- İnsanlığın yararına olacak, — insanlığı sömürmek ve tahakküm etmek için değil – her türlü teknolojiyi üretmek için gerekli AR-GE çalışmaları yapılmalı, teknoloji üretme konusunda her türlü destek sağlanmalıdır.
- Borca dayalı ve faizci ekonomi sarmalından derhal vazgeçilmelidir. İstihdam ve üretime ağırlık verilmeli, her türlü israf önlenmeli, gelir dağılımındaki adaletsizlik giderilmeli, Sosyal Politikalar güçlendirilmeli ve zekat sistemi üzerinde durulmalıdır.
- Kur’an “emaneti ehline verin buyuruyor.” Liyakat esas alınmalı, adama göre iş değil, işe göre adam düsturuna dikkat edilmeli, kesinlikle İltimas ve adam kayırmacılığından vazgeçilmelidir. İlgili, ahlaklı ve ehil insanlardan oluşan şúra ve istişare heyetleri oluşturulmalıdır. Sivil toplum kuruluşlarından gelen öneriler dikkate alınmalıdır.
6, Sivil toplum kuruluşları ve cemaatler gündelik politikaya karışmamalı, aslî vazifelerine dönmelidirler. Cemaatler iman ve Kur’an hizmetine ağırlık vermeli, talebe ve kaliteli insan yetiştirme ve hayır işleri üzerine yoğunlaşmalıdırlar.
- Aileyi ve gençleri her türlü olumsuz dış tesirlerden muhafaza etmek için ne gerekiyorsa yapılmalıdır.
- Ahlak meselesi yeniden ele alınmalı, İslam ve Kur’an Ahlakını hakim kılmak için her türlü çalışmalar yapılmalıdır.
- Hukuk problemlerimiz gözden geçirilmeli, suça göre ceza oluşturulmalıdır. Kısasta hayat vardır. Uygulanmalıdır.
Bu maddeler sadece örnek olması amacıyla sıralanmış çözüm önerileridir. Elbette bu mevzuların her biri uzmanlık gerektiren ve üzerinde çok ciddi çalışmalar yapılması gereken meselelerdir.
Elbette bazı güzel çalışmalar da yapılmaktadır. Bunları da görmezden gelemeyiz.
Velhasıl bütün kurum ve müesseselerimiz, teşkilat ve yapılarımız yeniden gözden geçirilmeli, evrensel değerler de dikkate alınarak, kendi bünyemize uygun bir şekilde Kur’an ve sünnetin ışığında yeniden oluşturulmalıdır. İşi başkasına havale etmeden, herkes üzerine düşeni yapmalı, taşın altına elini sokmalıdır. Korkmadan, azami cesaretle ve Allah’ın inayetiyle bu işler yapılabilir. Vesselam.
Ekrem abi okudum. Feyz aldım.
Enişte sonuna kadar okudum tabi ki daha çok fazla çözüm önerileri getirilebilir ama niyet çözüme yönelmek olduğunu anlatıyor ya bunlarda yeterli olabilir
Umarım , bu güzel önerileri yetkililer dikkate alır .
Elinize sağlık çok güzel olmuş
İstifadeli bir yazı ..
Teşekkürler hocam, çok güzel bir yazı olmuş.Tarihi,dini,sosyo- kültürel ve pedagojik nitelikli bir değerlendirme olmuş.Sorun ve çözüm eksenli bir yazı olması da ayrıca kayda değer bir nitelik kazandırmış yazıya.Yeni yazılarınızın çıkması dileğiyle… Allah’a emanet olun…
Enişte sonuna kadar okudum tabi ki daha çok fazla çözüm önerileri getirilebilir ama niyet çözüme yönelmek olduğunu anlatıyor ya bunlarda yeterli olabilir
Maşallah..yerinde doğru tespitler..
Kendi adıma elimden geldiğince, gücümün yettiği kadar. Tavsiyelerinize azda olsa yapmaya ve uymaya çalışıyorum. Tabiki fazlasını yapabilirim ama…..
Kaleminize sağlık Ekrem hocam