“Çiçeğin rengi soldu, bitti şarkısı kuşun.
Yol tenha, dal mecâlsiz, su durgun.”
Edebiyatımızın naif şairi Ziya Osman Saba’nın “Güz” şiiri bu dizelerle başlar.
Çiçeklerin rengi solmuş. Yapraklar sararıp dökülmeye başlamış. Şarkı söyleyen kuşlar gurbet ellere gitmiş. Eylül, birçok kişi için melânkolidir. Ancak hüzünbazlara ait bir ay değildir.
Turgut Uyar’ın “Acıyor” şiirindeki “Eylül toparlandı gitti işte / Ekim filân da gider bu gidişle.” dizeleri, bir karamsarlık, endişe, korku çağrıştırsa da “Dünya” dediğimiz şey her ne ise ve bizim için ne ifade ediyorsa geçici değil mi? Gitmeyen var mı? Çakılan kazıklar bile çürüyor.
Güz kokulu eylülü uğurladık. Ay dediğin nedir ki? Otuz gün, göz açıp kapayıncaya kadar geçip gitti. Süper kanlı ayı, süper kanlı ay tutulmasını bir anı olarak bıraktı gitti. Giderken sevdiklerimizden de bazılarını götürdü. O gidenler ki bir daha gelmeyecekler, yeni eylülleri görmeyecekler.
Eylül’ün Ankara’ya vedası yağmur ve serin havayla oldu. Yağmurla yıkanan ağaç ve ıslanan toprak kokusuyla veda eden eylül için ayların en cömerti desem, katılır mısınız? Katılsanız da öyle, katılmasanız da… Çünkü “eylül”, hasat ve bağ bozumu demek. Arapça kökenli bir sözcük. Akatça ve eski Babilcede hasat festivali anlamında kullanılmış.
Eylül’e bir sembol seçilmesi, logo tasarlanması gerekse benim aklıma üzüm gelir. Eylül, bağ bozumudur. Bir bakıma üzüm hasadıdır. Anavatanı Anadolu olan üzümün dünyada 15 bini aşkın çeşidi bulunuyor. Türkiye’de ise bin 200 çeşit üzüm var. Çeşitlilik yönünden diğer meyvelerle kıyaslandığında üzüm açık ara birinci. Eylül bir bakıma üzüm ayıdır.
Eylül’ün meyvelerinden biri de elmadır. Benim eylül meyvelerim arasında üvez, kara yemiş, ahlat, alıç, kızılcık, kuşburnu vb. orman ürünleri vardır. Zeytin ve mantar ayrı ayrı yazılmayı hak eden, eylüle özgü nimetlerdir. Kavun, mandalina, erik, domates, biber, patlıcan, bamya da eylülün sebze ve meyvelerindendir.
Eylül, kış hazırlıklarının telaşından başını döndürdüğümüz aydır. Salça, ezme, marmelat, reçel, pekmez, un, bulgur, tarhana, turşu, sirke, konserve, pastırma, kavurma, közlenmiş biber, patlıcan ve her çeşit sebze kurusu gibi kış stokuna ait işler eylülde yapılır.
Eylül, kokuların en yoğun hissedildiği aydır. Nisanın hatta mayısın binbir türlü çiçeklerinin kokusunu bastırır eylül kokuları. Dominanttır, ağırdır, damakta ve hafızada en büyük bölümü işgal etmiştir eylül kokusu.
Eylül, güz kokusudur. Kavun, balkabağı kokar. Mısır, nohut, ayçiçeği kokar. Üzüm, pekmez, cevizli sucuk, bal kokar. Reçel, marmelat kokar. Domates, biber, salça, isot, kızartma kokar. Sucuk, pastırma, kavurma, peynir kokar. Un, bulgur, tarhana, turşu kokar. Yanık, is, tütsü, reyhan, nane, sumak kokar. Kızılcık, kuşburnu, alıç, hünnap, üvez, karayemiş kokar. Elma, armut, erik, ayva kokar. Sardalya, istavrit, palamut kokar.
Okul, sınıf, teneffüs kokar. Öğrenci, öğretmen, sıra, masa, tahta kokar. Kitap, defter, kalem, silgi kokar. Ceket, hırka, süveter kokar. Odun, kömür kokar. Yaprak kokar. Çiğ kokar. Serinlik kokar.
Eylülün huzurlu ve melânkolik atmosferi kitap ve müzik başta olmak üzere kültür ve sanatı da buyur eder. Eylülün bana bu yılki sürprizi Ankara Resim ve Heykel Müzesi’nde “Kültür Yolu Festivali” kapsamında açılan “Pablo Picasso Resimden Seramiğe Bir Serüven” adlı sergi oldu.
Güz kokulu eylülde ve onun devamı olan ekim ve kasımda çalışma odamın camına vuran yağmur damlalarına, dinlediğim müziğe ve hüznüme eşlik eden şairlerimden biri “Akşamsa, eylülse ıslanmışsam” diyen Attila İlhan’dır.
Necip Fazıl’ın “Yağmur” şiirindeki “Bu yağmur, bu yağmur, bu kıldan ince, /
Nefesten yumuşak, yağan bu yağmur.” dizelerinin dilimden düşmediği aydır eylül.
Eylülle gidenlere rahmet dileyelim ve Murathan Mungan’la eylülü uğurlayalım:
“her ömrün bir eylülü vardır.
onca yaşadım
şimdi bildim…”
Bir Kitap: Kemal Sayar: Biraz Yağmur Kimseyi İncitmez,
Bir Film: Mecid Mecidi: Serçelerin Şarkısı,
Bir Şarkı: Çimen Yalçın: Gitme.