Türkiye’de yüzyıllarca Arap harfleri kullanıldı.
Yani konuşulan, yazılan dil Türkçe, ama kullanılan harfler Arap harfleri idi.
Arap harflerinin bu uzun kullanım sürecinde Türkçe kelimeler Arap harfleri ile satırlara yazıldı. Burada Türkçe kelimelerle Arap harfleri bütünleşmesi meydana geldi.
Cumhuriyetin ilk yıllarında, Arap Harflerinin öğrenilmesindeki zorluklar bahane edilerek, 1.11.1928 tarih ve 1353 Sayılı “Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun” kabul edilerek, yıllarca kullanılan Arap harflerinin kullanımı terk edildi. Bu kanuna göre:
“Şimdiye kadar Türkçeyi yazmak için kullanılan Arap harfleri yerine Latin esasından alınan ve merbut cetvelde şekilleri gösterilen harfler (Türk harfleri) unvan ve hukuku ile kabul edilmiştir. Latin harflerine geçildi” (md. 1). “Bu Kanunun neşri tarihinden itibaren Devletin bütün daire ve müesseselerinde ve bilcümle şirket, cemiyet ve hususi müesseselerde Türk harfleriyle yazılmış olan yazıların kabulü ve muameleye konulması mecburidir” (md. 2).
Bu kanunun kabulüne kadar, TBMM tarafından çıkarılan kanunlar Resmi Gazetede (Ceride-i Resmiye) Arap harfleriyle yayınlandı.
1353 Sayılı Kanun gereğince, artık kanunların Latin harfleriyle yazılması icap ediyordu. Ayrıca 1353 sayılı Kanunun yayımı öncesinde çıkarılan kanunların Latin harflerine çevrilmesi zarureti hâsıl oldu.
Fakat bazı kelimelerin Latin harfleri ile ifade edilebilmesi imkânsızlaştı.
Bu ifade zorluğunun kısmen giderilmesi için tire (-), kesme işareti (’) ve şapka (^) kullanılmaya çalışıldı. Aslında bu kullanım da tam yeterli olmayabilmekte idi, ama en azında bazı kelimelerinin orijinal telaffuzuna ve manasına uygunluğu bir şekilde sağlanabiliyordu.
1930’lu yıllarda, güneş dil teorisi kapsamında yeni kelimeler türetilmeye başlandı, Osmanlıcanın kelimeler üzerindeki etkinliğinin yok edilmesi için harfler üzerindeki şapka (^), tire (-) ve kesme (’) işaretleri kaldırıldı. Her ne kadar Türk Dil Kurumu adına yapılan açıklamada, bunların kaldırıldığına dair resmi bir düzenlemenin mevcut olmadığı belirtilmişse de, bunların fiiliyatta kullanılmadığı, hatalı ya da eksik kullanıldığı görülmektedir.
1876 Kanun-ı Esasi’nin 51’nci maddesinde: “…ve tesavii ara” hükmü yer almaktadır.
Burada “tesavi” kelimesinin bir doğru bir de yanlış kullanımına bakalım.
Yanlış kullanım şu şekildedir: “…ve tesavii ara”. Burada “tesavi”, hiçbir manası olmayan bir kelimedir. Bu kullanıma göre bu hüküm şu şekilde anlaşılır: “tesavii ara”. Bu mana, ilgili Kanun-ı Esasi hükmüyle ifade edilmek istenen mana ile yüzde yüz uyumsuzdur.
Doğru kullanım: “…tesâvî-i ârâ’: oyların eşit olması.
Tesavî: eşit, iki şeyin birbirine denk olmasıdır.
Ârâ’: Ârâ’: oylar, reyler, fikirler.
Benzer şekilde şapka işaretinin (^) kullanımı da terk edilerek, çok dehşetli mana farklılıkları ortaya çıknıştır. Mesela 1876 Kanun-ı Esâsî’de kullanılan kelimelerden birisi “şehriye”dir. 63’ncü maddeye göre, “Heyeti Âyanın azalık maaşı ‘şehriye’ onbin kuruştur”.
Şehriye kelimesinin iki tür kullanımı vardır ve bu farklılık ortaya konmazsa mana karmaşası yaşanır.
Birinci kullanım, “şehriye”, ikinci kullanım da “şehrîye”dir. İkincide “i”nin üzerine şapka (^) işareti konulmuştur.
Şehriyenin birinci kullanımındaki manası: “çorba yapmakta kullanılan, kimi pilava katılan, buğday unu hamurundan çeşitli biçimlerde kesilerek kurutulmuş besin maddesi”dir.
“Şehrîye” şeklindeki ikinci kullanım halindeki manası ise “aylık” şeklindedir.
Kanun-ı Esasinin 63. maddesinde yer alan hükümde esasen “şehrîye” şeklinde kullanılması gerekirken, birinci kullanım şekli olan “şehriye” kelimesi kullanılmıştır. Bu kullanıma göre ortaya çıkan manaya bakalım:
“Heyeti Âyanın azalık maaşı “şehriye” onbin kuruştur”. Burada “şehriye” kelimesinin (birinci) kullanımı halinde “aylık” şeklindeki manası dışında “çorba yapmakta kullanılan, kimi türde olanı pilava katılan, buğday unu hamurundan çeşitli biçimlerde kesilerek kurutulmuş besin maddesi” şeklinde kullanılınca bir mana katliamı yaşanmaktadır.
Benzer şekilde, “şer” kelimesi, kesme işareti kullanıldığında farklı, kullanılmadığında farklı manalara gelmektedir.
Kesme işareti kullanılmaksızın “şer” kelimesi, “kötü olmak, kötülüğe meyletmek, kötülük yapmak, kötü, çirkin, zararlı” manalarına gelmektedir.
“Şer” kelimesi kesme (’) işareti kullanılarak şer’ şeklinde yazıldığında, “şeriat” manasına gelmektedir.
Mesela, Kanun-ı Esaside “ahkâm-ı şeriye” kelimesi kullanılmaktadır. Bunun iki tür kullanım halindeki mana farkını görelim:
Birinci kullanım: “Her nevi kavanin teklifi, ahkâm-ı şeriye ve kanuniyenin muhafaza…”. Bu kullanıma göre, bu hüküm, “her nevi kanun teklifi, kötü, çirkin, zararlı hükümlerin ve kanunların muhafazası” manasına gelmektedir.
İkinci kullanım: “her nevi kavanin teklifi, ahkâm-ı şer’iye ve kanuniyenin muhafaza…”. İkinci tür kullanıma (şer’iye) göre bu hüküm, “her nevi kanun teklifi şeriat hükümlerinin ve kanunların muhafazası” manasına gelmektedir.
Hıyanet-i Vataniye Kanunu Örneği
Burada, yanlış kullanımların kanunları nasıl madara haline getirdiğini Hıyanet-i Vataniye Kanununun ilk iki maddesi üzerinden izah etmek istiyoruz.
Aslında Cumhuriyet öncesi ve sonrası Osmanlıca metinlerin Latince harflere çevrilmesi ile alakalı hatalar milyonlarca, hatta deniz derya kadar çoktur. Hıyanet-i Vataniye Kanununun bütün hükümleri incelendiğinde de onlarca hatalı kullanım görülecektir.
Bu yazımızda, hatalar denizinden sadece çarpıcı birkaç misale yer vereceğiz.
Her ne kadar, Hıyanet-i Vataniye Kanunu günümüzde yürürlükte değil ise de, Yeni Türkiye Devletinin kuruluşu sonrasında çıkarılan en önemli kanunlardan biridir.
Önce bu kanunun orijinal metninin doğru olarak yazılması gereken haline, daha sonra da anlam kaymalarına sebep olan muhtelif metinlere yer vereceğiz.
Hıyanet-i Vataniye Kanununun doğru olarak yazılışı şu şekildedir:
HIYANET-İ VATANİYE KANUNU
Kanun No. 2 Kabul Tarihi: 09.02.1921
Madde 1– Makâm-ı Muallâ-yı Hilâfet ve Saltanatı ve Memâlik-i Mahrûse-i Şâhâneyi yed-i ecanibden tahlîs ve taarruzatı def’ maksadına mâtuf olarak teşekkül eden Büyük Millet Meclisinin meşrûiyetine isyanı mutazammın kavlen veya fiilen veya tahrîren muhalefet ve ifsadatta bulunan kesân hâin-i vatan addolunur.
Madde 2- Bilfiil hıyânet-i vataniyede bulunanlar salben îdam olunur. Fer’an zî-medhal olanlar ile müteşebbisleri Kanun-ı Cezanın kırk beşinci ve kırk altıncı maddesi mucibince tecziye edilirler.
Bu metin Osmanlıca yazılımın Latinceye en az hata ile çevrilmiş halidir.
Buradaki en az hata dememin sebebi, bazı kelimelerin hakiki manasına uygun şekilde doğru telaffuzu, tire (-), kesme (’) ve şapka (^) işaretleri ile de mümkün olmayabilmektedir. Şimdilik bu kadarını ifade etmekle yetinelim.
Hıyanet-i Vataniye Kanununun Resmi Gazetedeki yazılmış hali olduğu ifade edilen ve Resmi Gazetedeki hali şeklinde internette yer alan metni şu şekildedir:
Madde 1 Makamı Muallayı Hilafet ve Saltanatı ve Memaliki Mahruseyi Şahaneyi yedi ecanipten tahlis ve taarruzatı defi maksadına matuf olarak teşekkül eden Büyük Millet Meclisinin meşruiyetine isyanı mutazammın kavlen veya fiilen veya tahriren muhalefet ve ifsadatta bulunan, haini vatan addolunur. (Yüce hilafet makamı ve saltanatı ve Ülkeyi yedi yabancı devlet güçlerinden kurtarmak ve saldırıları önlemek maksadına yönelik olarak kurulan Büyük millet meclisine karşı düşünce veya uygulamalarıyla veya yazdıkları yazılarla muhalefet ve bozgunculuk edenler vatan haini olarak addedilir).
Madde 2 Bilfiil hıyaneti vataniyede bulunanlar salben idam olunur. Ferden zimethal olanlar ile müteşebbisleri kanunu cezanın kırk beşinci ve kırk altıncı maddesi mucibince tecziye edilirler. (Bilfiil vatan hainliği yapanlar asılarak idam edilir. Şahsen olaylara karışanlar ve teşebbüs edenler ceza kanununun kırk beşinci ve kırk altıncı maddesine göre cezalandırılırlar) (https://tr.wikisource.org/wiki/H%C4%B1yanet-i_Vataniye_Kanunu).
Burada bu kanunun hem orijinal haline hem de ne manaya geldiğine dair açıklayıcı bilgilere yer verilmiştir. Orijinal metinde ve açıklayıcı bilgilerde “mana cinayetlerine” sebep olacak hatalar söz konusudur. Bunlardan sadece bazılarına yer verilecektir.
Hıyanet-i Vataniye Kanununun kullanımındaki hatalar iki türlüdür.
Birincisi, kelimelerin Latin harfleri ile yazılışlarının yanlış olması, ikincisi tire, kesme ve şapka işaretlerinin kullanılmamış olmasıdır. Bazı kereler de, bu işaretlerin, bazı kelimelerde kullanılırken, bazı kelimelerde kullanılmamış olduğu da görülmektedir.
Mesela bu Kanununun ismi “Hıyanet-i Vataniye Kanunu” şeklinde doğru olarak yazılırken tire (-) işareti kullanılmış. Ama aynı kanunda yer alan “hıyaneti vataniyede”, “Makamı Muallayı Hilafet”, “yedi ecanipten”, “Memaliki Mahruseyi Şahaneyi”, “haini vatan”, “kanunu cezanın” kelimelerinde tire (-) işareti kullanılmamıştır.
Bu ibarelerin tire işareti kullanılarak doğru yazılımları şu şekilde olacaktır: “hıyânet-i vataniyede”, “Makâm-ı Muallâ-yı Hilâfet”, “yed-i ecanib”, “Memâlik-i Mahrûse-yi Şâhâneyi”, “hâin-i vatan”, “kanun-ı cezanın”.
Şapka işareti kullanılması gerektiği halde kullanılmayan kelimeler şunlardır: “Makamı Muallayı Hilafet”; “Memaliki Mahruseyi”; “matuf”, “tahlis”; “tahriren”; “zimethal”.
Bunların doğru kullanımları şu şekilde olacaktır: “Makâm-ı Muallâ-yı Hilâfet”, “Memâlik-i Mahrûse-i Şâhâneyi”, “mâtuf”, “tahlîs”, “tahrîren”, “zî-medhal”.
Bunların doğru kullanılmaması, bazı kereler mana yanlışlıklarına da sebep olmaktadır.
Bazı hatalı kullanımlar da, kesme işaretine yer verilmiş olmamasıdır. Bu konuda hatalı ve doğru kullanımlar şu şekildedir:
Kesme işareti kullanılması gerektiği halde kullanılmayan kelime şudur: “Defi”. Burada “defi” kelimesi yanlış yazılmıştır. Doğru kullanım “def’” olacaktır. Yani “def” kelimesinin sonuna kesme (’) işaretinin konulması gerekli idi. Ama bu yapılmamış, kesme işareti yerine yanlış şekilde (i) harfi kullanılmıştır.
Def’ kelimesi, “ortadan kaldırmak, öteye itmek, mani olmak” manalarına gelmektedir.
“Defi” ise “kızgın olan nesne” demektir.
Yanlış ve Eksik Kullanılan Kelimeler
TBMM sitesinde mevcut olan bir metinde, “yedi canip” (chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://www5.tbmm.gov.tr/tutanaklar/KANUNLAR_KARARLAR/kanuntbmmc001/kanuntbmmc001/kanuntbmmc00100002.pdf), Resmi Gazetede yayınlanan metinde “yedi ecanip” denilmektedir. Olması gereken “yed-i ecanib”dir.
Bir kere “canip” diye bir kelime yoktur. Muhtemelen “canib” kelimesi yerine “canip” yazılmıştır. “Canib” kelimesi de, “yan, yön, cihet, taraf” manalarına gelmektedir.
“Yedi canip” hiçbir manası olmayan bir ibaredir. “Yedi canib” ise “yedi yön, cihet” demektir. Kanunun ifade ettiği mana ile hiçbir alakası yoktur. “ Yed-i ecanib” ise “ecnebilerin (yabancı devletlerin) eli” manasına gelmektedir. Kanunla bu mana kastedilmektedir.
Hakemli bir dergide yayınlanan akademik/bilimsel bir makalede (chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1198147), “Hâkimiyet-i Milliye, 1.5.1336, No 26, s. 1-2 (EK 1)” kaynağına referansla şu ifadelere yer verilmiştir: “padişahın korunmuş ülkelerini yabancılarından elinden kurtarmak”.
Burada da çok ciddi hatalar var. “Memâlik-i Mahrûse-i Şâhâne” Osmanlı Devletinin ülkesini ifade etmek için kullanılan bir ibaredir. Bu kelimeleri ayırarak ifade etmek, hem ibarenin aslına hakarettir, hem de bu ibareyi anlaşılır kılayım derken daha da anlaşılmaz, anlamsız hale getirmektir. Şöyle ki;
“Padişahın korunmuş ülkeleri” denmiş. Bir kere padişahın bir tek ülkesi mevcuttur o da “Memâlik-i Mahrûse-i Şâhâne” yani Osmanlı Devletinin bir tek ülkesi vardır. “Memâlik-i Mahrûse-i Şâhâne”yi “Padişahın korunmuş ülkeleri” şeklinde ifade etmek, “Türkiye Cumhuriyeti Ülkesi”ni “Türkiye monarşik olmayan ülkesi” şeklinde ifade etmeye benzer. Bu sefil, bariz hatalı ifade halinin takdirini okurlarımın ferasetine havale ediyorum.
Akademik makalede nakledilen metinde yer alan “yabancılarından elinden” ifadesi ise özensizliğin maksimum düzeydeki görünümüdür.
Resmi Gazetede yayınlanan metnin açıklamalarında “yed-i ecanib” için “yedi yabancı devletler” denmiş. Bu ifadede de kanunun asıl manası katledilmiş olmaktadır.
Bir başka yanlış kullanım da “ferden zimedhal olanlar” kelimesidir. Yukarıda bahsini ettiğim akademik makalede ve Resmi Gazetede yayınlanan metnin açıklama kısmında da “şahsen olaylara karışanlar” denmiştir.
Esasen kanunun orijinal metninde yazılı olan “fer’an zî-medhal olanlar”dır. Burada suçun asli faili fer’i faili ayrımı yapılmakta ve “Fer’an zî-medhal olanlar” ibaresiyle, “suça fer’i fail olarak iştirak edenler” kastedilmektedir. Daha sarih olarak ifade etmek gerekirse, “Suçu işleme konusunda başkasıyla işbirliği yapan, başkasını suça tahrik veya teşvik eden, başkasına suç için yardımda bulunan kişi suça fer’an veya dolaylı olarak iştirak etmiş sayılırlar”. Her ne kadar “şahsen olaylara karışanlar ya da “ferden zî-medhal olanlarla” kastedilen suça iştirak hali ise de, kelimenin “fer’an” yerine “ferden” ya da “şahsen” şeklinde çevirisi ile kanunun orijinalinin haricine çıkılmış olmaktadır.
1’nci maddede yer alan “kesân” kelimesi, Resmi Gazetedeki metinde yer almamıştır. TBMM sitesindeki metinde “kesan” olarak yazılmıştır. Doğru yazılımı “kesân”dır.
Nihaî Değerlendirme ve Bazı Öneriler.
Burada Hıyanet-i Vataniye Kanununun ilk iki maddesinde bu kadar hata varsa, bu kanunun bütününde ne kadar hata var ona göre düşünelim.
Ayrıca, Osmanlı Devletinin son zamanlarında kabul edilen kanunlar, Kanun-ı Esasi ve Yeni Türkiye Devletinin ilk yıllarında kabul edilen kanunların Latinceye çevirisi bütünlük içinde değerlendirildiğinde, hataların deniz derya kadar olduğu anlaşılır.
Bu hataların en aza indirilmesi için, mutlaka şapka (^), tire (-) ve kesme (’) işaretlerinin zorunlu olarak kullanılmasını öngören bir kanuni düzenleme yapılmalıdır. 1353 Sayılı “Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun”nda böyle bir düzenlemenin yapılmasına mani bir hüküm yoktur.
İngilizceden kesme (’) işareti hangi işlevi görüyorsa, Fransızcada É (é) È (è) harfi üzerindeki işaretler hangi işlevi görüyorsa, Türkçede de şapka (^), tire (-) ve kesme (’) işaretlerinin kullanılması benzer işlevleri görmektedir. Nasıl İngilizceden kesme (’) işareti kaldırıldığında bu dil çökerse, Fransızcada É (é) È (è) harfleri kaldırıldığında, bu dil çöküntü yaşarsa, Türkçede de şapka (^), tire (-) ve kesme (’) işaretlerinin kullanılmaması, Türkçeyi sefilleştirmekte, anlam karmaşalarına, mutlak hatalı kullanımlara, kaosa sürüklemektedir.
Daha somut misal vermek gerekirse, İngilizcede “The issue does not turn on one’s possession of particular…”; “While religion supplies appellees’ motive for…” cümlelerinde kesme (’) işareti kaldırıldığında İngilizce yazım kuralları katledilmiş olur.
Ayrıca şapka (^), tire (-) ve kesme (’) işaretlerini zorunlu kılacak kanuni düzenleme, kültür, din, dil, medeniyet vb. tarihimizin sürdürülmesine maksimum katkı sağlayacaktır. Unutmayalım, mazisi olmayanın istikbali de olmaz. Bir toplum çınara benzetilecek olursa, mazi onun toprağın altındaki kökü gibidir; kökü olmayan ağaç kurumaya mahkûmdur.
Ayrıca ilk ve orta öğretim müfredatında (^), tire (-) ve kesme (’) işaretlerinin ayrıca kalıcı şekilde öğretilmesi de gerekir.
Bu yöndeki uygulamalar, insanlarımızın kelime hazinesinin artmasını da sağlayacaktır.