Hayatta pek çok zorluklarla karşılaşırız. İnançlarımız bu zorluklara karşı bize bir dayanma gücü, bir direnç verir. Eğer güçlü, kuvvetli bir imanımız varsa, bu zorluklarla mücadele eder ve zorlukları kolay atlatabiliriz. Fakat imanımız zayıfsa, zorluklarla karşılaştığımızda stres ve depresyona gireriz.
Kıymetli kardeşim!
İnancın insan hayatında ne kadar etkili olduğunu, bazı inançların bizi zayıflattığını, bazı inançların da bizi güçlendirdiğini daha iyi anlaman için sana yaşanmış iki olaydan bahsedeceğim:
1950’li yıllarda İskoçya’ya yük taşımak için bir gemi yanaşır. Demir attığı limanda yükünü aldıktan sonra denize açılır. O sırada gemide çalışan denizcilerden biri, acaba unuttuğumuz bir yük kaldı mı diye bakmak için soğuk hava deposuna girer. Onun içerde olduğunu fark etmeyen başka bir denizci ise, kapıyı dışarıdan kapatır. Soğuk hava deposunda mahsur kalan denizci, var gücüyle bağırır, çelik duvarları yumruklar, ama kimseye duyuramaz sesini. Çakısıyla içerden açmaya çalışır kapıyı, lakin mümkün değildir. Gemi hareket eder ve denizciyi unuturlar.
Mahsur kalan denizci, depoda açlıktan ölmeyecek kadar yiyecek bulur. Ama deponun dondurucu soğuğuna fazla dayanamayacağını anlamıştır. Kapıyı açamayan çakısıyla, çelik duvarlara kendisini bekleyen ölüm sürecini yazmaya, daha doğrusu kazımaya başlar. Günbegün, adeta bilimsel bir titizlikle soğuğun vücudunu nasıl uyuşturduğunu sonra yavaş, yavaş öldürücü etkilerini, el ve ayaklarının nasıl duyarsızlaştığını, donan burnunu ve buz gibi havanın verdiği acıyı anlatır.
3 gün sonra soğuk hava kapısını açan başka bir denizci, zavallı adamın cesediyle karşılaşır. Duvarlara kazıdığı acılı sonunu okur ve.. kendisi de hayretten dona kalır. Çünkü soğuk hava deposunun derecesi 19’dur. Soğutma sistemi çalıştırılmadığından, kendi haline bırakılan deponun sıcaklığı normal bir dereceye yükselmiştir. Yani biçare denizci donarak ölmemiş, donduğunu sandığı [diğer ifadeyle inandığı] için ölmüştür. (https://www.denizcilikbilgileri.com/soguk-hava-deposunda-olen-denizci-denizci-hikayeleri/ (erişim: 31.11.20)
Bazı inançlar da bu olaydakinin tersine iyileştirici özelliğe sahiptirler. Kanayan ülserleri olan bir grup hasta üzerinde, çarpıcı sonuçlar veren bir plasebo çalışması yapılmıştır. (Plasebo, hastalığa hiçbir tesiri olmayan ilaç demektir). Hastalar iki ayrı gruba bölündüler. Birinci gruba, hastalığı kesinlikle iyileştirecek yeni bir ilaç verildiği açıklandı. İkinci gruptakilere etkileri hakkında çok az şey bilinen bir ilacın kendilerine denenmek üzere verildiğini söylediler. İlk grupta hastaların % 70’inde önemli oranda bir iyileşme görüldü, ikinci grupta bu oran sadece % 25 idi. Her iki gruba da tıbben hiçbir özelliği olmayan boş ilaçlar verilmişti. Aradaki tek fark inanç sistemlerinin kabulüydü. Zararlı etkileri bilinen ilaçların verildiği insanlar üzerinde yapılan çalışmalar daha da çarpıcıdır. Bu hastalara zararlı ilaçların kendilerinde olumlu sonuçlar vereceği söylendiğinde; gerçekten onlar üzerinde bu ilaçların neden olduğu hiçbir hastalığa rastlanmamıştır. Bu yüzden Norman Cousin, “İnançlar her zaman sadece gerekli değildir. İnanç, aynı şekilde her zaman iyileştiricidir” şeklinde bir sonuca ulaşmıştı. (Antony Robbins, Sınırsız Güç, 61.)
Birinci guruba ilaçla beraber bir ümit verilmiştir. Onlarda % 70’lik iyileşme aslında ilaçtan değil, bu ümitten kaynaklanmaktadır.
Kıymetli kardeşim! Dikkat ettiysen yanlış inançların bile insan üzerinde büyük tesiri olduğu görülmektedir. Peki, gerçek bir inancın insan ruhu üzerinde yapacağı tesir nasıl olabilir. Dünya tarihinde kuvvetli inanç sahiplerinin yaptığı olağanüstü faaliyetler vardır. Üstad Bediüzzaman bu yüzden “Hakiki imanı elde eden adam kâinata meydan okuyabilir” demiştir. Eğer sende böyle bir kuvveti elde etmek istiyorsan, imanı elde et, imanını kuvvetlendir. Çünkü en kuvvetli adam, inancı en sağlam adamdır.