Katıldığım bir hayrî müessese istişare toplantısında bir konuşmacı iş
ahlakında geri kaldığımızdan dem vurarak “Batı ahlaki çöküntü içinde, birkaç sene
sonra hepsi Müslüman olacak” söyleminin iflas ettiğini söyledi. Komünüzmin de
vaktiyle bütün dünya komünist olacak söylemine sığındığını, hâlbuki 90’lı yıllardan
sonra çöktüğünü söyledi. Karşılaştığım bir sosyal medya paylaşımında da Avrupa’da
ikamet eden Müslümanların işsizlik parası almak için sosyal güvenlik kurumuna
karşı söyledikleri yalanlar mevzu ediliyordu. Belçika’da yaşayan annesi Müslüman
babası Fransız bir genç kızın İslam’a girmede yaşadığı tereddütler anlatılıyordu.
Müslümanların Batı ile güç yarışında kaybettiklerine vurgu yapan konuşmalarda
artış gözleniyor. Bu kabil söylemler hangi sonuçları doğuruyor diye bir soru
sorabiliriz. Samimi olarak şu cevapları tespit edebiliriz. Bu söylem, Müslümanlardaki
özgüven duygusuna zarar veriyor. Müslümanların birikmiş problemlerinin
çözümüne bir katkı da sunmuyor.
Küresel sistem üretilen ürünlerin 50 katı 100 katı daha fazla para dolaşımına
göre kurulmuş. Üretimin karşılığı olmayan para, tatil sektörüne ve sosyal
güvenceden geçinme, üretmeyip daima tüketen olma alışkanlığına hizmet ediyor.
İnsanlar sosyal güvence için yaşar hale gelmiş, üretim heyecanını kaybetmiş. Kimse
kusura bakmasın Batı insanı da sosyal güvenlik için yaşıyor.
Sosyal Güvenlik kurumlarında devlete atılan kazıklar, küresel bir problemdir. Sadece
Müslümanların problemi değildir. Müslümanların bu ahlak krizinden etkilendikleri
doğrudur. Ancak bu ahlak krizinin çarkına su taşıyan eğitim, iktisat ve istihdam
nizamını kuranlar Müslümanlar değildir.
Son zamanlarda mütedeyyin camiada eğitimde rekabete de sık vurgu yapılır
oldu. Rekabet iktisadi bir kavramdır. Bu kavramın eğitimde ne işi var? Eğitimle ilgili
bir adım atacaksanız bir felsefeniz olmalıdır. Uygulayacağınız eğitim neticesinde
ortaya çıkacak insan tasavvurunuz olmalıdır. Rekabete odaklanırsanız hedeflediğiniz
insan tasavvurunu ıskalarsınız. Bizim hedeflediğimiz insan sadece İmam Hatiplerde
okuyan öğrenciler değildir. Diğer okullarda okuyan çocuklar da bizim
çocuklarımızdır. 80 İmam Hatip öğrencisinin bulunduğu toplam bin öğrencinin ders
gördüğü ortaokulda patlak veren dansöz skandalında “söz konusu okul İmam Hatip”
değil diye savunma yapıyoruz. Şu soruyu sormak istiyorum. Yaşanan rezaletin
normal ortaokul öğrencilerine reva görülmesini içimiz kaldırıyor mu? İmam Hatip
olmayan okulda her günah iş yapılabilir mi? Bunu mu demek istiyoruz? Bunu kabul
etmemiz büyük bir çelişkinin içinde olduğumuzu gösterir. Hedeflediğimiz insan
tasavvurunu sadece İmam Hatip’le için değil tüm halkımız ve genç kuşaklarımız için
düşünmeliyiz.
Müslümanlarla müstevliler arasındaki ilişki, birbirini birbirinden bağımsız
toplulukların birbirine ilişkisi gibi değildir. Mesela yukarda bahsettiğim sosyal
medya paylaşımında adı geçen ülke olan Belçika, sömürgecileri temsil eder.
Müslümanlar ise toprakları ve “çocuklarının zihinleri” işgal edilmiş olanları temsil
eder. Belçika’nın Ruanda’da yaptıklarını biliyoruz. Birbiriyle yüzyıllarca kardeş
yaşamış iki kabileyi birbirine düşürdükten sonra uçaklara binip nasıl kaçtıklarını ve
yerli olan hiç kimseyi almadıklarını biliyoruz. Topraklarımızı ve çocuklarımızın
zihinlerini işgal edenlerle müşterek bir noktada buluşamayız. Müslümanların asıl
meselesi “zihinlerin işgali” meselesidir.
Sahip oldukları ilahi değerlerin kıymetini bilmeyen ümmetler, gücü değer
haline getirir. Müstevliler bizden ne istiyor? Sahip olduğunuz değerleri bırakıp gücü
değer haline getirin. Manevi varlıklarınızı değil, maddi varlıklarınızı mikyas alıp,
birbirinizle güç yarışına girin, bunu istiyor. Eğitimde rekabet ve güç odaklı
konuşmaları haklı görmemiz, zihinlerimizin işgalden nasip aldığını gösterir.
Asıl önemli olan Allah’ın huzurunda aklanmamız mı yoksa güç yarışında
kazanmamız mı? Önemli olan aklanmaksa, kaybettiklerimizi geri alma duygusunu
erteleyemeyiz. Kaybettiklerimize razı olamayız. Kaybettiklerimiz nelerdir?
Müstemlekecilerin müdahalesinden bağımsız bilgi üretimini kaybettik. Bilgiyi üreten
kurumlara akreditasyon adı altında teslim olduk. Mahalle irfanına dayalı tabii
toplum yapısını ve marufeyi kaybettik. Marufe, Osmanlıca Türkçe’mizde bulunan
güzel bir kelimedir, dileyen lugata bakabilir. Son zamanlarda kültür yerine bu
kelimeyi daha çok kullanır oldum. Bu kelime Müslüman bir toplumun kabul ettiği iyi
ve güzel iş ve davranışı ifade eder. Misafiri geldiğinde komşusunun büyük tenceresini
alıp kullanabilmek bir marufedir. Birbirinin el arabasını ihtiyaç olduğunda habersiz
alabilmek bir marufedir. Selamlaşmak, tebessüm etmek, hal hatır sormak, bir
marufedir. Hasta ziyareti, taziye ve davete icabet birer marufedir. Başka neleri
kaybettik? Sahip olduğumuz değerleri sonraki nesillere aktarıcı eğitim nizamını
kaybettik. Hayatı ilahi esaslara göre düzenleyen hukuk sistemini ve fıkhını kaybettik.
Kaybettiğimiz bu dört şeyi geri alma duygusunu erteleyerek kendimizi aklayamayız.
Allah ile bağlantısı olmayan toplum güvende değildir. Madde ve mânâmız
güvende değildir. Bilginin, kültürün, eğitim nizamının ve hukukun İslamileştirilmesi
gerekir. Bunu başarmazsak âhiretimiz dahi güvende değildir. Çözüm Hz.
Muhammed’in yoluna gerçekten bağlı ümmet olmaktadır. Çözüm çağdaş normlarla
çeliştiğinde Hz. Muhammed’in getirdiği değer ölçülerini ve hayat çizgisini
saklamamaktadır.
Müstemlekecilerle diyalog ve ortak söylem geliştirerek zihnimizin esaretine
son veremeyiz. Allah’ın üstünde üst akıl yoktur. Modernleşmenin kaybettirdiklerini
geri alma duygu, düşünce ve hayali taşımayan bir hareketin çağın menfi tesirleriyle
başa çıkması mümkün değildir. Bu duyguya sahip olmazsak Allah’ın huzurunda da
kendimizi aklayamayız.
Eğitimle ilgili
bir adım atacaksanız bir felsefeniz olmalıdır. Uygulayacağınız eğitim neticesinde
ortaya çıkacak insan tasavvurunuz olmalıdır. Rekabete odaklanırsanız hedeflediğiniz
insan tasavvurunu ıskalarsınız.HARİKA BİR TESPİTTAMANEN KATILIYORUM.DİLİNİZE SAĞLIK..
”Topraklarımızı ve çocuklarımızın zihinlerini işgal edenlerle müşterek bir noktada buluşamayız. Müslümanların asıl
meselesi “zihinlerin işgali” meselesidir.”BATICI AYDINLARIMIZ(!) BİR TÜRLÜ BUNU ANLAYAMADILAR.
Zihinlerin işgali meselesini anlatmak için bir ömür harcasak azdır. Derdimi anlayan bir kardeşim çıktığı için teselli buldum. Her şeye rağmen ümit halindeyiz, öyle olmamız gerekir. İletişim halinde olalım. Selam ve dualarımla…