“Güven kaybetmektense para kaybetmeyi tercih ederim”.
Robert Bosch
Bazı kavramların, doğrudan ya da dolaylı olarak meydana getirdikleri etkileri yönünden, mevcut olmalarına ya da olmamalarına bağlı olarak, farklı şekillerde, hem bireysel, hem de toplumsal ve kamusal ilişkilerde çok önemli sonuçları ortaya çıkabilmektedir.
Bu etkiler, bazen olumlu, bazen de olumsuz yönlerde olabilmektedir. Hatta bir kısmının kısa, orta ya da uzun süreçte yıkıcı mahiyette neticeleri söz konusu olabilmektedir.
Mesela ahlaki kaideler bunlardan biridir. Ahlaki kaidelere riayet etmek ile etmemenin farklı bireysel ve toplumsal sonuçları mevcuttur.
Benzer mahiyetteki kavramlardan biri ve yazımızın da konusu olan “GÜVEN”dir.
Güven Kavramı
Önce güven kavramının ne olduğu konusuna açıklık getirmek istiyorum.
Güvenin lügat (sözlük) manası, inanmak, itimat, kendini emniyette (güvende) hissetmek, birine bağlanmak, başkası tarafından aldatılmayacağına ya da ondan kendisine yönelik zarar gelmeyeceğine inanmak vb.
Güvende, taraflardan biri, diğer tarafın davranışlarıyla ilgili olumlu beklentiye sahip olmaktadır. Bireyler arasındaki ilişkilerde ve grup/takım çalışmalarında güven, “bireylerin, ortaya çıkan davranışlardan ve alınan kararlardan karşılıklı olarak zarar görmeyeceklerinin teminatı” şeklinde nitelendirilmektedir.
Bu sebepledir ki bireylerde, güven duyulan kişi, grup ve kuruluşların yaptıklarından hâsıl olan sonuçlardan zarar değil fayda görecekleri beklentisi mevcuttur. Bir diğer ifadeyle, güvende, diğer tarafın, güvenen tarafın beklediği şekilde davranacağına ve olumlu anlamda beklentilerini karşılayacağına yönelik bir inanç mevcuttur.
Güven, kendisine güvenilen tarafın, ahlaki olarak doğru şekilde hareket edeceğine dair beklenti temeline dayanır. Bazen de bu yöndeki beklentinin kaynağı, teamüller, yaygın insani ilişkiler, yaygın uygulamalar teşkil edebilmektedir.
Kişilerin başkalarına güven duymaları, beklentilerine, kişisel özelliklerine, dünya görüşlerine, taraflar arasındaki menfaat ya da daha başka ilişkilere, risklere ve çıkarlarına bağlı olarak şekillenen, karmaşık bir süreç olarak ortaya çıkmaktadır.
Güvenin Mevcudiyet Şartları
Güvenin sağlanması için belli bir takım gereklilikler mevcuttur. Bunların tamamı ya da bir kısmındaki eksiklikler, ya güveni tamamen tahrip eder, ya da güven zaafına sebep olur.
Güvenin gerçekleşmesini mümkün kılan etkenler, genel hatlarıyla şu şekildedir:
Sıdk (doğruluk; gerçeği söyleme, yalan ve aldatmanın söz konusu olmaması), bilgi paylaşımlarında şeffaflık, bir diğer ifadeyle kuşku ve evhama sebep olabilecek şekilde gizliliklerin olmaması, ahde vefa, belirsizliğin olmaması, verilen sözlerin yerine getirilmesi, davranışlarında tutarlılık, tahmin edilebilirlik; korkuyu besleyen etkenlerin mevcut olmaması, iş ortamında dürüstlük, işinde yetkinlik ve uzmanlık, sadakat.
Bir insanın güvenilir olarak nitelendirilebilmesi için kişinin, verdiği sözü yerine getirmesi, söz ve davranışlarıyla bütünlük arz eden tutumlar sergilemesi, bir iş ve görevi yapabilecek teknik ve pratik yeterlik ve beceriye sahip olması, dürüst ve samimi bir şekilde hareket etmesi ve sorumluluklarının bilincinde olması gerekmektedir.
Güven neticesinde; taraflar, birbirlerinin dürüstlüğüne, doğruluğuna, ticari ahlaka ve dolayısıyla bilerek birbirlerine zarar vermeyeceklerine ilişkin inanç meydana gelmektedir. Bir diğer ifadeyle, “bu kişi, kişiler, firma, parti, dernek, işletme vb. bana karşı ard niyetli ya da özensiz şekilde zarar verici harekette bulunmaz, YAMUK yapmaz” şeklinde kanaat oluşur.
Bu sebepledir ki, güven neticesinde; bir kişi ya da kişilerin, diğer bir kişi ya da kişilere yönelik olumlu bir beklentinin gerçekleşmesine ilişkin psikolojik bir hassasiyet göstermesi gerekliliği söz konusudur.
Güven kavramı, kişiler için samimi bir ilgiyi temsil eden hissî bir bağlılığı da içerir. İlişkilerin başarıyla yürütülmesi, büyük ölçüde güven duygusuna bağlı olmaktadır.
Güven ya da Güvensizlik
Güven ya da güvensizlik, bazı istisnai haller hariç, genellikle insani ilişkilere bağlı olarak söz konusu olmaktadır.
Taraflar arasında kalıcı ilişkiler ve etkileşimler, çoğu kereler güven verici davranışlarla şekillenir.
Güven ya da güvensizlik, bazen bir kişiye, birden fazla kişiye, bazen kişinin içinde bulunduğu gruba, bazen içinde bulunduğu grup üyelerinden birine veya bazılarına, bazen kişinin içinde bulunmadığı bir gruba yönelik olabilmektedir.
Bazen güven, kişinin, güvene konu olan kişileri yeterince inceleyememesinden, kişinin basiret eksikliğinden, tecrübesizliğinden kaynaklanabilmekte ve bu gibi durumlarda, karşı taraf güveni sarsıcı fiillerde bulunabilmektedirler.
Bazen başta medya olmak üzere her türlü etkileme ve algı yolları da güven ilişkileri üzerinde etkiler meydana getirebilmekte, güvensizlikler kartopu gibi büyüyebilmektedir.
Bazen güven ilişkisi kasıtlı olarak meydana getirilen algılarla şekillendirilmektedir.
Bazen de, güven zaafına sebep olan davranışlar, kişilerin, grupların, partilerin, firmaların vb. bizzat kendilerinin davranışlarından kaynaklanabilmektedir.
Bazen kişiler, tecrübeli ve basiretli biri tarafından güven vermediği anlaşılabilecek birisine, basiretsizliği sebebiyle, karşıdakine güvenilemeyeceğini bilemediği için güvenmekte, fakat bu güven neticesinde karşı taraftan zarar görebilmektedir.
Bazen, karşı tarafın aldatıcı, aşırı etkileyici ve ikna edici davranışları neticesinde güvenilmeyecek kişilere güvenerek işbirliği ya da birlikte iş yapan kişiler, güvenilmez kişinin aldatıcı, dolandırıcı vb. zarar verici fiillerine muhatap olarak zarar görebilmektedirler.
Bazen güven bireyselin çok ötesinde umumiyet arz etmektedir. Bu durumda, bazen toplumun bütün ekseriyetinde, bazen küresel ölçekte insanların bir kısmında ya da büyük ekseriyetinde, kişilere, kurumlara, firmalara yönelik güven olabilmektedir.
Güvenin Lüzumluluğu
Sosyal bir varlık olarak toplum içerisinde yaşamak mecburiyetinde olan insanlar, başta müşterek iş yapmak, birbirlerinin yaptıklarına muhtaç olmak, paylaşım ve iletişim vb. olmak üzere birçok konularda birbirlerine ihtiyaç duymaktadırlar. Bu ihtiyaçların giderilmesi ve ilişki içinde bulunma lüzumu, insanlar arasında güven kavramının teşekkül etmesinin temel faktörlerini teşkil etmektedir.
Hem bireysel, hem de toplumsal anlamda önemli bir kavram olan güven kavramı ile bazen karşılıklı, bazen de tek taraflı faydanın teminat altına alınması amaçlanır. Güçlü güven inşa edilmiş toplumlarda, literatürde “kazan kazan ilkesi” şeklinde tanımlanan karşılıklı fayda ve kârın sağlanması söz konusudur. Güven eksikliğinin yaşandığı ortamlarda ortaya çıkan şüpheci yaklaşımların mevcut olduğu durumlarda, ortaya fayda çıkmamaktadır. Bu sebepledir ki, güven, hayati derecede ehemmiyetli kültürel ve sosyal bir değer olarak muhafaza edilmesi ve her ortamda sağlanması gerekli bir olgudur.
Güven, en genel hâliyle, insanlar arasında kurulan ve geliştirilen ilişkinin temelini teşkil eden anahtar gibi görülmektedir.
Bir genelleme yaparak; toplumu ve toplumu oluşturan bütün kurumları ayakta tutan, onların uzun ömürlü olmalarını ve yıkılmamalarını sağlayan temel unsurun “güven ortamı” olduğunu söylemek mümkündür.
Güven, “ruh” gibidir; bir takımdaki bireyler arasındaki ilişkilerde hâkim olduğu zaman, sarsılmaz manevi güç ortaya çıkar. Buna takım ruhu da denilebilir. Bu takımın başarısının temelinde sarsılmaz bir sağlam güven ruhu yatmaktadır. Birbirlerine güvenmeyenlerden iyi ve başarıya odaklı bir takım ortaya çıkmaz.
Bazı kavramlar vardır ki, harika sonuçlara sebep olan tılsımlı anahtar gibidir. Varlığı halinde, maksimum düzeyde başarıların, yokluğu halinde de maksimum başarısızlıkların yaşanması mümkün ve muhtemel olabilmektedir.
Bazı işlerde muvaffakiyetin, büyük neticeler elde edebilmenin ön şartı güvenin varlığıdır. Bu durumda, bir kişi, kurum, şirket vb. milyarlarca dolar zarar etmeyi göze alarak, güven kaybetmemeyi tercih edebilmektedirler.
Uzun vadeli güven tesis etme çabası ve hedefi olmayanların istikrarlı ve sürekli bir şekilde başarıyı elde edebilmeleri mümkün değildir. Bazen kısa süreli bir güven tesis ederek kısmî ve anlık başarılar sağlansa da, yaşanacak bir güven sarsıntısı, ya başarıyı sonlandıracak ya da zayıflatacaktır. Bu şartlarda, yeniden kalıcı ve istikrarlı güven olmaksızın sürekli bir başarının sağlanması mümkün ve muhtemel görülmemektedir.
Bu sebeplerledir ki, insan ilişkilerinin çok yönlü ve yaygın hâle geldiği günümüzde, insanların birbirlerine güven duymaları kaçınılmaz bir ihtiyaç olarak kendini göstermekte ve güven, çok yönlü ilişkilerin kalitesini de belirlemektedir.