Türkiye’nin merkezde olduğu bir haritayı gözlerinizin önünden bir geçirmenizi isterim. Güney doğumuzda 2003-2011 yıllarında Irak Savaşı yapıldı. Orası henüz huzura kavuşmuş değil. Biraz daha aşağılara indiğimizde Körfez Savaşı (1991) çıkıyor karşımıza. Yine tam güneyimizde hâlâ devam eden ve nereye evirileceği belli olmayan Suriye Savaşı var. Güney batımızda İsrail-Lübnan Savaşı (2006) Kaddafi’nin devrilmesiyle başlayan Libya iç savaşı 2011 yılında yapıldı. 2013 yılındaki kanlı Mısır darbesini de unutamıyoruz. Kendimi bildim bileli hiç bitmeyen Filistin Savaşını da bir hatırlayalım. Gelelim Kuzey sınırımıza. Kuzey doğumuzda Azerbaycan- Ermenistan Savaşı (2021) Yine Rusya-Çeçenistan Savaşı, (1994-2009) Donbass Savaşı. (2014) Kuzey batımızda Kosova Savaşı yaşandı. (1998) Müslümanların soykırıma maruz kaldığı ve hafızalarımızdan hiç silinmeyen Bosna Savaşı görüntülerini nasıl unutabiliriz? (1992-1995) Nihayet Ukrayna-Rusya Savaşı. (2022) Bu savaşların birçoğu Müslümanlarla yapıldı. Yaklaşık 30 yıl içerisinde çevremizde ölen insan sayısı 10 milyondan fazla. Sakat kalanları, tecavüze uğrayanları, evsiz yurtsuz kalanları saymıyorum hiç. Bütün bu istatistiki bilgiler bize bir şey hatırlatıyor:
Vatan…
Birlik içerisinde olmamız gerekiyor. Vatan denen annenin kıymetini bilinmediğimiz takdirde topyekûn kıymetten düşeceğimiz kesin. Güçlü olmak zorundayız. Son dönemlerde savunma sanayide yaptıklarımız bazı arızalı tipler hariç hepimizin koltuklarını fazlasıyla kabartmaya yetiyor. Milli sanayi atılımının arkasında durulmamış olsaydı geçmişte iyi niyetle yapılan tüm çalışmalar gibi bunlarda yok olup gidecekti. Nuri Demirağ’ın kurduğu uçak fabrikasına ne oldu? Türkiye’nin ilk yerli uçağının tasarımını yapan Vecihi Hürkuş sabotajlarla, çeşitli entrikalarla girişimciliği bitirildi. Sadece mühendislik alanında değil sağlıkta, eğitimde, tarımda ve daha pek çok alanında da nice bilim adamlarımız harcandı. O yüzden siyasi düzlemden bağımsız olarak söylüyorum. Bu toprakların üretken evlatları her zaman ve mekânda her şart altında desteklenmelidirler.
Komşumuz olan iki ülke savaşının simetrisine bakacak olursak; Rusya ve Ukrayna harbi egemen güçlerin görünürdeki bir yansımasından ibarettir. ABD’nin ve NATO’nun Rusya’ya karşı konsolide olması, silah sanayisinin güçlenmesi ve en önemlisi de silah baronlarının büyük paralar kazanması ancak savaşlarla mümkündür. İşin uzmanları tarafından belirtilen böyle bir savaşta Türkiye, Rusya tarafında yer aldığı takdirde NATO’yu, Avrupa Birliğini ve Amerika’yı karşısına alacağı, aynı şekilde Ukrayna’yı desteklediğinde ise Rusya ile başımızın dertten kurtulamayacağıdır. Bu komşu ülke ile ithalat ve ihracatımız var. Petrol ve doğal gaz fiyatları daha da artabilir. İthalat ve ihracat yapan şirketlerimiz zarar görebilir. Rusya ile gerginlik Suriye sınırımızı daha da çıkmaza sokabilir. Fakat Ukrayna kartını doğru kullandığımız takdirde Suriye’de işimiz kolaylaşabilir de. Rusya’nın uluslararası hukuka aykırı olarak bir işgal hareketine giriştiği ortada. Bu, soğukkanlı milletin geçmişte yaptıkları hafızamızdan silinmişte değil. İvan, Deli Petro, Stalin ve daha nice feci yüzler hem kendi ülkesinde hem de başka yerlerde birçok fecaate sebebiyet verdiler. Tüm bunlara rağmen bir denge siyasetiyle iki komşumuza barış dilemek ve hadiseye insani destek noktasında yaklaşmak çok daha mantıklı gibi duruyor. Bizim için asıl önemli olan bu iki ülkenin savaşından alacağımız derslerdir. Ukrayna din ve anlayış olarak Batı düşüncesinde olduğu halde büyük bir güç olan Rusya’ya karşı silahlı güç olarak yalnız bırakılmıştır. Bu da gösteriyor ki aynı durum bizim başımıza geldiğinde yalnızlığımız çok daha fazla olacaktır. O yüzden her dalda özellikle de eğitim, ekonomi ve askeri alanda tam bağımsız olmamız şart. Nitekim Türkiye’nin son yıllarda savunma sanayide gösterdiği atılım tartışmasız önemli bir zaferdir. Savaş yanlısı olduğum anlaşılmasın ancak rehavet toplumları çürütür. Şair boşuna söylememiştir:
“Düşmanım sen benim ifade ve hızımsın
Gündüz geceye muhtaç bana da sen lazımsın.”
Yerine göre savaş bir kamçı, bir itici gücü olabilmiştir. Yüzyıllık geçmişi olan yeni devletimizin askeri alanda güçlü oluşunu, harp sanatını iyi yönetmesini, savunma sanayisinde yaptığı atılımları bir bakıma etrafımızın ateş çemberi oluşuna borçluyuz. Terörle olan mücadelemizde ABD’nin bize silah vermemesi İHA, SİHA, Altay tankı, SARP, çok namlulu roketatar sistemi ve değişik modellerde silahlar üretmemiz “Kötü komşu insanı hacet sahibi yapar.” Sözünün bir nevi tezahürüdür. İsterdim ki insanlık tarihi ile hep var olmuş olan savaşlar yerini barış şarkılarına bıraksın. Şairler hep aşk şiirlerini mırıldansınlar. Yazarlar çiçekten, böcekten bahsetsinler hep. Hiç ağlamasın çocuklar. Bombalar patlamasın şehirlerin üstünde. Maalesef bu pembe tablo hiçbir zaman olmadı.
“Gâh safâ bulduğu gönül âyinesi gâhi keder
Böyledir hâli cihân böyle gelmiş, böyle geçmiş böyle gider.”
Hayatlarımız savaşlar üzerine kurgulandığına göre devlet ve milletçe güçlü olmak zorundayız. Mazlumların iniltisini ancak böyle dindirebiliriz. Nizam-ı Âlem ancak böyle gerçekleşir. Aksi halde barışı dillendirip de barışı öldürenleri daha çok dinlemek zorunda kalacağız.