Yapay zekâya sorduğumuz önceki yazımızdan devam edelim. Makinanın verdiği cevaplar üzerine benimde kısa yorumlarım olacak.
8- Öz güven eksikliğinin temel sebebi nedir?
“Özgüven eksikliği, kişilerin kendilerine, yeteneklerine veya değerlerine dair olumsuz düşünceler beslemesi sonucu gelişen bir durumdur. Bunun temel sebepleri çeşitli psikolojik, çevresel ve biyolojik faktörlere dayanabilir:
1. Geçmiş Deneyimler:
Çocukluk Dönemi: Aile içindeki eleştiriler, sevgisizlik veya sürekli olumsuz geribildirimler, bir çocuğun özgüveninin zedelenmesine yol açabilir.
Başarısızlık Deneyimleri: Birey, geçmişte yaşadığı başarısızlıkları aşamıyorsa, kendisini yetersiz hissedebilir ve bu da özgüven eksikliğine yol açar.
2. Kendilik Algısı:
Olumsuz İçsel Diyalog: İnsanlar, içsel olarak kendilerine sık sık olumsuz eleştirilerde bulunabilirler. “Yetersizim”, “Bunu başaramam”, “Beni kimse sevmez” gibi düşünceler özgüven eksikliğini pekiştirebilir.
Karşılaştırmalar: Diğer insanlarla sürekli karşılaştırma yapma, kişinin kendisini değersiz veya başarısız hissetmesine neden olabilir.
3. Çevresel Faktörler:
Toplumsal Baskılar: Medyanın, toplumun ve arkadaş çevresinin belirli güzellik, başarı veya davranış kalıplarına dair dayatmaları, bireyin kendisini sürekli eksik hissetmesine neden olabilir.
Aile ve Arkadaş Desteği: Destekleyici bir aile veya arkadaş çevresi olmamak, yalnızlık hissi ve dışlanmışlık duygusu özgüven eksikliğine yol açabilir.
4. Kişilik Özellikleri:
Mükemmeliyetçilik: Aşırı mükemmeliyetçi insanlar, en küçük hatayı bile büyük bir başarısızlık olarak görebilirler. Bu da özgüven eksikliğine yol açabilir.
Anksiyete ve Depresyon: Depresyon ve anksiyete gibi psikolojik rahatsızlıklar da kişinin özgüvenini olumsuz etkileyebilir. Sürekli kaygı hali veya düşük ruh hali, kendine güveni zayıflatabilir.
5. Fiziksel ve Biyolojik Faktörler:
Genetik Yatkınlık: Bazı insanlar, doğuştan daha çekingen, sosyal olarak daha az girişken olabilirler. Bu da zamanla özgüven eksikliğine yol açabilir.
Fiziksel Görünüm: Fiziksel görünüm hakkında olumsuz düşünceler de özgüven eksikliği yaratabilir. Özellikle ergenlik dönemi gibi değişimlerin yoğun olduğu dönemlerde, bedensel imaj ile ilgili olumsuz algılar gelişebilir.
6. Sosyal Medya ve Dijital Baskılar: Sosyal medya üzerinden sürekli başarıları ve “mükemmel” yaşamları görmek, bireyin kendi hayatını eksik veya yetersiz hissetmesine yol açabilir.”
Özgüven eksikliği kişiye özgü bir durum olsa da yukarıda sayılanlar özgüven eksikliğinin neden kaynaklandığının ipuçlarını verir. Batı toplumlarına göre doğu toplumlarında özgüven eksikliğinin daha fazla olduğu bir gerçek. Dar bir çevre, yoksulluk, aile içi baskılar, değersiz görülme, fikirlere saygı duyulmaması, eleştiriye tahammülsüzlük gibi birçok nedenlerin varlığı özgüven eksikliğine zemin hazırlayabilir. Gereğinden fazla özgüven pompalanması da kişileri başarısızlığa itebildiği gibi kibirli olmasına da sebep olabilir. Kibir ve özgüven arasındaki ince bir çizgi vardır. Özgüven sahibi insanların kompleksleri yoktur. En zayıf noktalarını bile insanlara anlatmaktan çekinmezler. Açık ve şeffaf davranırlar. Hatalarını kabul edip düzeltme yoluna giderler. Oysa kibirli insanlar hatalarını zinhar kabul etmezler. Eleştiriye tahammülleri yoktur. En zayıf noktalarını en güçlüymüş gibi göstermekten çekinmezler. Kibirli insanların yanında bulunmaktan, aynı havayı teneffüs etmekten rahatsızlık duyarken özgüven sahibi insanların yanında ise kendinizi güvende hissedersiniz.
9- Eğitimde önemli olan 5 faktör hangileri olmalıdır?
“1. Öğrencinin Motivasyonu ve Katılımı: Öğrencinin öğrenmeye olan ilgisi, derslere aktif katılımı ve motivasyonu eğitim sürecinin en kritik unsurlarından biridir. Öğrenciler ne kadar motive olursa, öğrenmeye yönelik çabaları da o kadar artar. İçsel motivasyon, öğrencilerin kendi hedeflerini belirlemelerine ve öğrenmeyi daha keyifli hale getirmelerine yardımcı olabilir.
2. Eğitmenin Kalitesi ve Öğretme Yöntemleri: Öğretmenin bilgisi, deneyimi, öğretme tarzı ve öğrencilerle iletişimi eğitimde belirleyici rol oynar. Eğitmenler, öğrencilerin farklı öğrenme stillerine hitap edebilen çeşitli öğretim yöntemlerini kullanarak daha etkili bir eğitim ortamı yaratabilirler. Öğretmenin öğrencilere güven vermesi, onları cesaretlendirmesi ve soruları yanıtlaması da çok önemlidir.
3. Eğitim Ortamı: Eğitim ortamının fiziki koşulları (sınıfın düzeni, aydınlatma, donanım gibi) ve psikolojik koşulları (öğrenciler arasındaki etkileşim, güvenli bir ortam oluşturulması) öğrenme sürecini doğrudan etkiler. Öğrencilerin rahatça odaklanabileceği, saygı görecekleri ve kendilerini ifade edebilecekleri bir ortam sağlanmalıdır.
4. Ders İçeriği ve Öğrenme Materyalleri: Eğitimde kullanılan materyallerin kalitesi, içeriğin güncel ve uygun olması başarı için kritik bir faktördür. Dersin öğretici ve ilgi çekici olması, öğrencilerin anlamalarını kolaylaştırır. Ayrıca, çeşitli medya ve teknolojilerin derslerde kullanılması, öğrencilerin daha etkili öğrenmesini sağlar.
5. Aile ve Toplum Desteği: Ailenin ve toplumun eğitime verdiği önem, öğrencilerin başarısını doğrudan etkiler. Ailelerin çocuklarını desteklemeleri, eğitime değer vermeleri ve doğru rehberlik yapmaları, öğrencinin eğitim sürecinde başarılı olmasına katkıda bulunur. Toplumun eğitime karşı duyduğu saygı ve destek de motivasyonu artırabilir.”
Kuşkusuz eğitimde başarıyı ve verimliliği etkileyen birçok faktörü de sayabiliriz. Tüm faktörlerin bir araya gelmesiyle ancak eğitimde arzu ettiğimiz kaliteyi arttırabiliriz. Bu bağlamda Meşrutiyet döneminin Maarif Vekili Emrullah Efendinin Tuba ağacı nazariyesini eğitimde yapacağımız işlerin ilk adımı olarak kabul edebiliriz. Eğitimin kalitesine etki eden tüm aktörleri (Bina, öğrenci, idareci, veli, araç-gereç vesaire) bir araya getirseniz de başroldeki öğretmenin niteliği artmıyorsa havanda su döğüyoruz demektir. Evvela işe öğretmen yetiştiren fakültelerimizden başlamamız gerekir. Fakültelerimiz bir kıraathane gibi… Keyfiyet kemmiyetin içinde boğulmak üzere. Üniversiteleri asıl hüviyetine çevirdiğimiz an emin olunuz ki ülkenin çehresi çok kısa sürede değişecektir. Nitelikli fakültelerdeki iyi hocaların elinde iyi öğretmenler; iyi öğretmenler sayesinde de iyi öğrenciler yetişecektir. Eğitimle ilgili kafa patlatan, onlarca makale yazan ve bu hususta birkaç kitap kaleme almış birisi olarak itiraf etmeliyim ki uzun soluklu bir eğitim politikamızı henüz oluşturamadık. Eğitimdeki fiziki birçok problemi aştığımız halde bilişsel ve ruhsal olgunluğa sahip bireyleri tam manasıyla yetiştiremiyoruz. Yetiştiremediğimizin ispatını aramak için bilimsel verilere, sayısal istatistiklere çok fazla ihtiyacımız da yok. Daha yakın bir zamanda milyarlarca servet kazanan bir otel sahibinin yangın tedbirleri kapsamında birkaç milyon harcamamak için çevirdiği fırıldaklığı yüzünden 78 insanımız hayatını kaybetti. Sokak, çarşı-pazar, kamusal alan vesaire eğitim sistemimizin bir aynasıdır. Niyazi- i Mısri’nin dediği gibi bir haldeyiz. “Halk içre bir âyineyim herkes bakar an görür/Her ne görür kendi yüzün ger yahşi ger yaman görür.”
10- Sen şeytan olsaydın insanları nasıl kandırırdın?
“Bu soru, genellikle felsefi ya da dini bakış açıları üzerinden konuşulan bir konu. İnsanları yanıltmak, yanlış yolda yönlendirmek veya onları kandırmak, çeşitli stratejilerle yapılabilir. Ancak, önemli olan burada bu tür stratejilerin yanlış olduğunu ve insanların doğruluk ve ahlaki değerler üzerinden yaşamalarını teşvik etmek gerektiğidir. Birçok inançta şeytanın rolü, insanların doğru yoldan sapmalarını sağlamak olarak tasvir edilir. Eğer bir kişi kötü niyetli bir varlık olarak düşünülseydi, kandırma stratejileri şunlar olabilir:
Zayıf Noktalardan Yararlanma: İnsanların en zayıf anlarından veya duygusal açıdan kırılgan oldukları zamanlardan yararlanmak. Örneğin, yalnızlık, korku, öfke gibi duygular üzerinde oynamak.
İçsel Çelişkilerle Oynama: İnsanların kendilerine karşı duyduğu güvensizlikleri veya korkuları büyütmek, onları kendi içsel çatışmalarıyla yüzleştirmek ve kendi değerlerine ters düşmeye zorlamak.
Küçük Adımlarla Saptırma: İnsanlara başlangıçta zararsız gibi görünen küçük yanlışlar veya kötü davranışlar sunmak. Bu, zamanla daha büyük hatalara ve sapmalara yol açabilir.
Gerçekleri Çarpıtma: Doğruyu saptırmak ve yanlış bilgilendirmelerle insanları yanıltmak. Gerçekleri eğip bükerek, onların kafasını karıştırmak ve yanlış yönlendirmek.
Başkalarına Karşı Kötü Duygular Uyandırma: İnsanlar arasında nefreti, önyargıları, ayrımcılığı körükleyerek toplumsal huzuru bozmaya çalışmak.
İnsanoğlunun doğası, çıkmazları, nefsin varlığı, kötülerin niyetleriyle birleşince insan aldanıveriyor. “Şeytanın adımlarını izlemeyin” diyen yaratıcı işin yanlış yönelmeyle/yönlendirilmeyle nereye gideceğine işaret ediyor. Takip ettiğimiz adım bizi tünelin sonuna da ulaştırabilir çıkmaz sokağa da bırakabilir.
10- Müslümanlar niçin her alanda geri kaldı?
Müslüman toplumların tarihsel olarak bazı alanlarda geri kalmış olmasının birçok nedeni vardır. Bu faktörler, tarihsel süreçler, sosyal, kültürel, politik ve ekonomik koşulların birleşiminden kaynaklanmaktadır. Ancak bu, tüm Müslüman toplulukların geride kaldığı anlamına gelmez; bazı Müslüman ülkelerde önemli ilerlemeler kaydedilmiş ve hala kaydedilmektedir. Yine de genel bir bakış açısıyla, aşağıdaki faktörler bu geriliği açıklamada rol oynamıştır:
“1. Tarihi Zayıflamalar ve Sömürgecilik: Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflaması ve Batılı güçlerin sömürgecilik faaliyetleri, Müslüman toplumların ekonomik ve kültürel olarak gerilemesine yol açmıştır. Batılı güçlerin ekonomik kaynakları kontrol etmesi ve siyasi etkilerini artırması, Müslüman toplumların bağımsızlıklarını kaybetmelerine ve gelişimlerini engellemelerine neden olmuştur. Batı’nın sanayileşmesiyle beraber, bilim, teknoloji ve kültürel yeniliklerde büyük bir atılım yapması, Müslüman dünyasıyla arasındaki farkı derinleştirmiştir.
2. Bilimsel ve Felsefi Düşüş: Orta Çağ’da İslam dünyası bilim, tıp, matematik ve felsefe gibi alanlarda önemli ilerlemeler kaydetmişti. Ancak, özellikle 12. yüzyıldan sonra bilimsel ve felsefi düşünce gerilemeye başladı. İslam toplumları, dini dogmalar ve daha geleneksel yaklaşımlar nedeniyle yenilikçi düşünceleri benimseme konusunda sınırlı kaldı. Bilimsel araştırmalar ve keşiflere yönelik yatırımlar azalınca, Batı dünyası bilimsel devrimleri başlatarak hızla ilerlemeye devam etti.
3. Siyasi İstikrarsızlık ve Çatışmalar: Müslüman dünyasında, özellikle 20. yüzyılda pek çok bölgesel savaş, iç çatışma ve siyasi istikrarsızlık yaşandı. Bu durum, ekonomik büyüme, eğitim ve altyapı gelişimini engelledi. Çatışmalar ve savaşlar, kaynakların israfına ve toplumsal kalkınmanın aksamasına neden oldu. Bazı Müslüman ülkeler, bağımsızlıklarını kazandıktan sonra siyasi istikrarsızlıklar ve kötü yönetimle karşılaştı. Bu da eğitim, sağlık ve teknoloji gibi önemli alanlarda gelişim için gereken temel altyapıyı zayıflattı.
4. Eğitim Sisteminin Yetersizliği: Bazı Müslüman ülkelerde, eğitim sistemleri yeterince gelişmemiştir. Eğitim, geleneksel ve dogmatik bir yapıya sahip olduğu için, gençlerin eleştirel düşünme ve yenilikçi bakış açıları geliştirmeleri engellenmiştir. Ayrıca, modern eğitim yöntemlerine yeterli yatırım yapılmamıştır. Birçok Müslüman ülke, bilim ve teknolojiye yatırım yapma yerine, dini eğitim veya geleneksel eğitim sistemleri üzerine yoğunlaşmıştır. Bu da genç nesillerin küresel rekabete ayak uydurmakta zorlanmasına neden olmuştur.
5. Ekonomik Zorluklar: Bazı Müslüman ülkelerde, doğal kaynaklar (örneğin, petrol) büyük bir ekonomik gelir kaynağı olmasına rağmen, bu kaynaklar verimli bir şekilde kullanılmamış, kaynaklar bir avuç elitin elinde toplanmıştır. Bu durum, halkın eğitim, sağlık ve diğer kalkınma ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde bir ekonomik büyüme sağlamamıştır. Birçok Müslüman ülke, dışa bağımlı ekonomilere sahip olduğundan, teknolojik ve sanayi üretiminde dışa bağımlı kalmıştır.
6. Kültürel ve Toplumsal Engeller: Bazı toplumlar, geleneksel değerler, sosyal normlar ve dini yorumlar nedeniyle yenilikleri ve değişimleri kabul etmekte zorlanmıştır. Toplumsal yapılar ve kadın hakları gibi konularda geri kalmışlık, toplumun genel gelişimini yavaşlatmıştır. Teknolojik gelişmelere, kadınların eğitimi ve iş gücüne katılımı gibi toplumsal engellerle ilgili bazı sorunlar da engel olmuştur.
7. Dış Müdahaleler ve Uluslararası Politikalar: Müslüman ülkeler, tarihsel olarak dış güçlerin müdahalelerine maruz kalmış, bu da iç kalkınmalarını engellemiştir. Soğuk Savaş dönemi ve sonrasındaki siyasi baskılar, pek çok Müslüman ülkenin dışa bağımlılığını artırmış ve ekonomik gelişimlerini sınırlamıştır. Ayrıca, bazı Batılı ülkelerin, Müslüman ülkelerin iç işlerine karışarak kaynaklarını sömürmesi, istikrarsızlık yaratmıştır.
8. Teknolojik ve Endüstriyel Yatırım Eksiklikleri: Bilim ve teknolojiye yapılan yatırımlar, batılı ülkelerle kıyaslandığında düşük seviyededir. Yeni teknolojilerin geliştirilmesi ve sanayi üretimi üzerine yeterli altyapı ve yatırım yapılmadı.”
Yapay zekâ “Efradını cami, ağyarını mani” denecek tarzda meseleyi özetlemiş. Ancak bir şeyler ilave etmem gerekirse İslamiyet’i yaşayamama problemimiz yüzünden dünya devletleri bizlere karşı hep mesafeliler. Hatta kendi insanımız bile Müslümanlıktan soğur olmuştur. Hüner İslamiyet adına bizlere tevarüs eden tüm bilgileri hikmete/davranışa dönüştürebilmektir. Bir Müslüman’ın talim, tatbik, temsil ve tebliğ diye tesmiye ettiğim Dört “T” görevi vardır. İslami bir şuur kazanmak için alınan derslere talim, öğrendiklerini nefsinde uygulamaya tatbik, üzerinde göstermesine temsil, sonrasında tüm bu güzellikleri birileriyle paylaşmaya da tebliğ denir. Bir misalde hayattan verelim. Yerlere çöp atmanın ahlaki/dini/sosyal bir takım zararlarının olduğunu bilmek talim, yere çöp atmamak tatbik, çöp atmamanın ötesinde yerdeki çöpleri toplamak temsil, sonrada insanlara yerlere çöp atmanın iyi bir şey olmadığını söylemek tebliğdir. Dolayısıyla talim tatbiki; tatbik temsili, temsilde tebliği intaç eder. Bizler genelde baştaki üç “T” yi atlayıp sadece tebliğ işini yaptığımız için anlattıklarımız başkasına tesir etmiyor.
11- Hazreti Muhammed’in en önemli beş özelliği hangisidir?
“Hazreti Muhammed’in (s.a.v.) en önemli beş özelliği, onun insanlığa örnek olacak bir lider, peygamber ve ahlaki lider olarak kabul edilmesine neden olmuştur. Bu özellikler, hem dini hem de insani değerler açısından çok önemlidir. İşte Hazreti Muhammed’in en belirgin özelliklerinden beşi:
1. Doğruluk (Emanet): Hazreti Muhammed, hayatı boyunca son derece dürüst ve güvenilir bir kişi olarak tanındı. “El-Emin” (güvenilir, emanetçi) sıfatı, onun en belirgin özelliklerinden biridir. İnsanlar, ona her türlü malını emanet eder, hiçbir zaman haksız bir şey yapmadığını bilirlerdi. Hem sözlerinde hem de davranışlarında doğruyu söylemiş ve adaletli olmuştur.
2. Merhamet ve Şefkat: Hazreti Muhammed, insanlara ve hayvanlara karşı son derece merhametliydi. O, insanların acılarına duyarlıydı ve sık sık affediciydi. Hem Müslümanlara hem de gayrimüslimlere karşı şefkatli ve adil bir tutum sergilemiştir. İslam’da merhamet, Hazreti Muhammed’in örnek kişiliğiyle özdeşleşmiştir. Özellikle savaşlarda bile, düşmanlarına karşı bile zalim olmamış, onları affetmeye çalışmıştır.
3. Sabır ve Direnç: Hazreti Muhammed, en zor şartlar altında bile sabırlı olmuş, halkına her zaman örnek olmuştur. Mekke’de yıllarca karşılaştığı zorluklara ve eziyetlere rağmen sabırlı kalmış ve yılmadan insanları İslam’a davet etmiştir. Bu sabır, onun karakterinin önemli bir yönünü oluşturur. İslam’ın yayılması sırasında karşılaştığı sıkıntılara rağmen, hep sükûnetini koruyarak doğru yolu göstermiştir.
4. Alçakgönüllülük ve Tevazu: Hazreti Muhammed, son derece alçakgönüllü bir insandı. O, peygamber olarak en yüksek mertebeye sahip olduğu halde, son derece mütevazı bir hayat sürmüştür. Lüks ve gösterişten uzak durmuş, halkıyla aynı düzeyde yaşamaya özen göstermiştir. Kendini diğer insanlardan üstün görmemiş ve her zaman halkıyla birlikte hareket etmiştir. Yiyecek ve giyecek konusunda dahi sade yaşamayı tercih etmiştir.
5. Adalet ve İnsaf: Hazreti Muhammed, adaletin savunucusuydu. Hem Müslümanlar arasında hem de diğer insanlarla olan ilişkilerinde her zaman adil olmuştur. O, bir hâkimin adaletini göstermiş, kadınlara, çocuklara ve zayıflara karşı haksızlık yapılmasına karşı çıkmıştır. İnsanların farklı durumları karşısında insaflı ve adil kararlar alarak, toplumu dengede tutmaya çalışmıştır.”
Bu beş özellik gibi daha başka özellikler peygamberimizin sadece bizim için değil bütün insanlık için bir iftihar vesilesi olduğunu gösterir. Maalesef onun öğretilerini, yaklaşımını ve yaşamını şekillendiren temel unsurlardan bile yoksunuz. Arabanızı teslim ettiğiniz bir sanayici 500 TL’lik bir masraf için 5000 TL istemesinin neresinde doğruluk vardır? Bir köpeği arabasının arkasına bağlayıp gezdiren adamda merhamet kırıntıları kalmış mıdır? Trafikte tartıştığı adamı hastanelik eden birisi sabrı içebilmiş midir? Burnundan kıl aldırmayan bir yöneticinin mütevazılığından bahsedebilmemiz mümkün mü? Kendisine bile adil davranmayan birinin adaletine ne derece güvenebilirsiniz? Değerli dostlar, içe nüfuz edemeyen, bir takım ritüelleri yaparak sünnete uygun yaşamış olmayız. Mesele fikir ve davranış noktasında Onu (S.A.V) örnek alabilmek ve örnek olabilmektir.
12- Hayatın anlamı nedir?
“Hayatın anlamı kişiden kişiye değişir ve genellikle bireyin değerleri, inançları, hayalleri ve deneyimlerine göre şekillenir. Kimileri için hayatın anlamı;
Mutluluk: Aile, dostluk veya sevdiği bir şeyle uğraşmak olabilir.
Hedefler: Belirli bir amaca ulaşmak, mesela başarılı bir kariyer yapmak veya bir sanat eseri yaratmak olabilir.
Başkalarına Yardım Etmek: İnsanlara yardım ederek anlam bulanlar da çoktur.
Kendi Yolunu Keşfetmek: Kim olduğunu ve hayatta nelerden zevk aldığını anlamak olabilir.”
Doğrusu yapay zekâ verdiği cevabın sonunda bana, “Senin için hayatın anlamı nedir?” diye sordu. Zor bir soru olduğunun farkındayım. Aklıma ilk gelen cevap şimdiki hayatımızın öteki hayatımızla (vatan- ı asliye) bir anlam ifade ettiğidir. Bu dünyaya münhasır bir hayatın mutluluğu da, hedefi de nakıs kalır. Ey yapay zekâ kardeş! Şu hayatta en çok imrendiğim şey “salih” bir insan ve insanlara faydalı olabilmektir. Hayatın anlamı da bu sözcükte gizli…
13- Gelmiş geçmiş en iyi beş film hangisidir?
“1. The Godfather (Baba, 1972): Modern sinemanın başyapıtlarından biri olarak kabul edilir. Mafia dünyasını, aile bağlarını ve güç mücadelesini derinlemesine işleyen film, Marlon Brando’nun ikonik performansı ve etkileyici senaryosuyla sinema tarihinde önemli bir yer tutmaktadır. Film, yönetmenlik, senaryo yazımı ve oyunculuk açısından birçok ödül kazanmıştır.
2. Citizen Kane (Vatandaş Kane, 1941): Sinemanın en önemli ve devrim niteliğindeki filmlerinden biridir. Citizen Kane, anlatım tekniği ve görsel tarzıyla sinemayı ileriye taşımıştır. Özellikle zamanın ötesindeki kamera açıları, ışık kullanımı ve geri dönüşlü anlatımı, sinema dünyasında devrim yaratmıştır. Filmin başrolü Orson Welles tarafından oynanmıştır ve sinema tarihindeki en büyük karakterlerden biri olan Charles Foster Kane’i canlandırmıştır.
3. Schindler’s List (Schindler’in Listesi, 1993): Schindler’s List, II. Dünya Savaşı ve Holokost üzerine derinlemesine bir dramadır. Steven Spielberg’in yönettiği bu film, insanlık tarihinin en karanlık dönemlerinden birine dair unutulmaz bir bakış açısı sunar. Liam Neeson, Ben Kingsley ve Ralph Fiennes’in etkileyici performanslarıyla bu film, tarihi ve insani değerlere dair güçlü bir mesaj verir.
4. The Shawshank Redemption (Esaretin Bedeli, 1994): Stephen King’in bir kısa hikâyesinden uyarlanan bu film, özgürlük, dostluk ve insanın hayatta kalma mücadelesi temalarını işler. Morgan Freeman ve Tim Robbins’in olağanüstü performansları ile The Shawshank Redemption, zamanla kült bir başyapıt haline gelmiştir ve birçok kişi tarafından en iyi film olarak kabul edilmektedir.
- Pulp Fiction (1994) : Tarantino’nun bu kült filmi, sinemada anlatı yapısını ve şiddetle mizahı harmanlayışıyla tanınır.
Renkler ve zevkler değişir misali iyi bir filmde kişiye göre değişir. Önemli olan zaman ayırdığımız filmin izlemeye değer olmasıdır.