Fatsa dolaylarında yaşayan Hekimoğlu İbrahim, yoksul bir ailenin çocuğudur. Üstelik annesinden başka hiç kimsesi yoktur. Çevresinde dürüstlüğü, akıllılığı ve yiğitliği ile tanınan bir gençtir. O dönemlerde bölgeye yoğun bir Gürcü göçü vardır ve yöresinde egemenlik kurmuş bir Gürcü Beyi (Sefer Ağa) yaşamaktadır. Bu Gürcü Beyi, Ayşe adında ( Bazı kaynaklarda Narin, bazı kaynaklarda ise Fadime olarak geçmekte) güzel ve narin bir kızla sözlüdür. Ne yazık ki, bu kız Gürcü Beyini sevmemektedir. Çünkü gönlü değirmende karşılaşıp durduğu Hekimoğlu’na bağlanmıştır. Bu dostluk ve arkadaşlıkla karışık bir sevgidir. Ailesi onu çoktan zengin Gürcü Bey’i ile sözlemiş olsa da Hekimoğlu ile görüşmeye devam etmektedir. Çünkü kimse Hekimoğlu gibi bir fakire kız vermek istemez. Bir gün Hekimoğlu ile Ayşe konuşurken Ayşe’nin nişanlısı olarak bilinen Gürcü Bey’in yeğeni Yusuf onları görür ve bu konuşmaya başka bir mana vererek Hekimoğlu’nu Sefer Ağa’ya ihbar eder. Bunun üzerine Sefer Ağa konuyu konuşmak için Hekimoğlu’nu evine çağırır. Hekimoğlu gözü pek, mert bir delikanlıdır. Aynalı mavzerini kuşanıp, tek başına buluşma yerine gider. Gitmesine giderde, Bey konuşmak için çağırdığı Hekimoğlu’nu tuzağa düşürür ve beli silahlı adamlarıyla Hekimoğlu’nu karşılarlar. Tam bu sırada kendisini vurmak için silahına davranan Yusuf’u ondan daha atik davranarak öldürür. Ve bu hamleyle başlayan çatışma sonunda çemberi yararak onlardan kurtulmayı başarmıştır Hekimoğlu. Yeğeni öldürülen Sefer Ağa’nın ve muhacirlerin kendisinden intikam alacağını bilen Hekimoğlu soluğu dağda alır. Dağa çıktıktan sonra, kendisine yeğenleri büyük ve küçük mehmet ile çocukluk arkadaşı Gedik Halil katılır. Bir daha şehre dönmez. Ve bu yaşanan hadiseler sonrası tek başına olmayacaktır. Başına gelenleri duyan köylüler ona kucak açacak ve yardım edeceklerdir.
Onun mertliği, yiğitliği ve doğru sözlülüğü köylüleri çok etkileyecek ve her açıdan kendisine yardım edeceklerdir. Özellikle yoksul köylülerle dostluk kurar, zenginlerden aldıklarıyla onlara yardım eder, haliyle daha da güçlenen namı dört bir yana salınan Hekimoğlu ile Gürcü Sefer Ağa’nın aralarında ki husumet etnik bir kavgaya dönüşür. Ünye ahalisinden Müderris Yusuf tarafından (15 Aralık 1908) tarihli, Dahiliye Nezaretine çekilen telgrafta Gürcülerle Türkler arasında olası bir kanlı çarpışma tehlikesinden bahsedilmektedir. Böylece Hekimoğlu, Gürcü muhacirlerin hasmı durumuna gelmiş, Gürcülere karşı Türkleri kollayan, koruyan bir kişi olarak tanınmıştı. Hekimoğlu, kendisini ele geçirmeye çalışan muhacirlerden Tahmasoğlu Hulusi Ağayı’ da bir çatışma sırasında adeta kendisiyle bütünleşmiş olan “ Aynalı Martiniyle” ( özel olarak yaptırdığı mavzerinin üzerine taktırdığı aynayı, düşmanın gözüne tutarak, gözünün karmaşmasına, dolayısıyla hedefinin şaşırmasına yol açmaktadır. Bu yüzden Hekimoğlu’nun adı aynalı Martini ile özdeşleşmiştir.) tek kurşunla vurarak öldürünce daha da ünlenmiştir.
Gürcü Bey’i onu sürekli Jandarmaya şikayet etmekte kesintisiz olarak izletmektedir. Hekimoğlu’nu ihbar etmeleri için çeşitli yörelerde adamlar tutmaya başlar. Fakat halk onu koruduğu için, Hekimoğlu’nu bir türlü ele geçiremezler. Hatta bir defasında, Beyin adamlarından birinin ihbarı üzerine Hekimoğlu’nun kaldığı evi jandarmalar basar. Bütün çevre kuşatılmıştır. Hatta bir rivayete göre evinin altında bir fırın vardır, Hekimoğlu fırıncının yardımıyla fırının ekmek pişirilen yerini arkadan delip kaçmayı başarır.
Özellikle Niksar ve çevresinde dolaştığı ve asayişi ihlal ettiği için Hekimoğlu’nun affedilmesi konusunda ısrarlı olan ve kanunun takipçisi görünen Sivas vilayetinin Vali Mehmet Emin Bey imzası ile (6 Haziran 1910) tarihli yazısı sonrasında (15 Haziran 1910) da Hekimoğlu’nun affıyla ilgili olarak beklenen Şura’yı Devlet kararında affa esas teşkil edecek izahat bulunmadığı hükmüne varılmış, daha da önemlisi affın kabulü halinde emsaline bir bakıma kötü örnek teşkil edeceği gerekçesiyle Hekimoğlu İbrahim için af talebi kabul edilmemiştir.
Bu kovalamaca sırasında Hekimoğlu, Gürcü Beyi’nin sevdigi ve beraber şehirden uzaklaştığı iki yeğenini öldürdüğü haberini alır.
Haberi alan Hekimoğlu o hırsla köye inip muhtarın evine gider. Tabi ki köyle birlikte muhtarında onu sevdiğini düşünmüştür, ancak umduğu gibi olmamıştır. Hekimoğlu, dost bildiği muhtarın evinde jandarmalar tarafından kıstırılıp yakalanacaktır. 26 Nisan 1913 doğduğu köyde sekiz saat süren bir çarpışma sonrası öldürülür. Osmanlı Arşiv belgelerine göre de Canik Mutasarrıfı Necmi Bey tarafından Dahiliye Nezaretine çekilen telgrafta da Hekimoğlu İbrahim’in sekiz saat süren bir çarpışma sonunda kendi köyü olan Yassı taş’ da vurularak öldürülmüştür yazmaktadır.
Trabzon Valisi’nin (3 Mayıs 1913)tarihli telgrafında Hekimoğlu’nun adamlarından Kapucuoğlu Ali’nin (24 Mayıs 1913) tarihli telgrafında Mehmet’in yaralı olarak, Ünye Kaymakamlığı’nın (16 Kasım 1914) tarihli raporundan ise Gedikli Halil’in ölü olarak ele geçirildiği bildirilmektedir.
Uzun yıllar Fatsa, Ordu, Tokat, Niksar, Samsun dolaylarında hüküm süren, halk arasında mertliği, yiğitliği ve yardım severliğiyle ün yapan, yöre halkı tarafından sevilen Hekimoğlu’nun vurularak öldürülmesi üzerine bir türkü yakılmış ve yakılan bu türkü dilden dile söylenerek bugüne kadar gelmiştir.
HEKİMOĞLU DERLER BENİM ASLIMA
AYNALİ MARTİN YAPTIRDIM DA (NARİNİM)
KENDİ NESLİME
HEKİMOĞLU DERLER BİR KÜÇÜK UŞAK
BİR OMUZDAN BİR OMUZA ( NARİNİM)
ON ARMA FİŞEK
KONAKLAR YAPTIRDIM MERMER DİREKLİ
HEKİMOĞLU DEDİĞİNDE ( NARİNİM)
ASLAN YÜREKLİ
KONAKLAR YAPTIRDIM DÖŞETEMEDİM
ÜNYE FATSA BİR OLDUDA (NARİNİM)
BAŞ EDEMEDİM
ÜNYE FATSA ARASI ORDUDA KURULDU
HEKİMOĞLU DEDİĞİNDE (NARİNİM)
ODA VURULDU
Sevgiyle kalın
Hoşça kalın
Kalemine yüreğine sağlık kardeşim
Tebrikler kardeşim.
Tebrik ederim arkadaşım