Yüzyıllardır Müslümanlara dayatılan soruyu tersten sorma zamanı geldi de geçti;
” Terakkî İslâm’a mâni midir ?!?”
Yukarıdaki soruyu Nuri Tıraş adlı arkadaşım gönderdi. Kendisine teşekkür ediyorum. Biraz tefekkür etmeme vesile oldu. Nuri Tıraş; okuyan, düşünen, müslümanların meselelerini kendine dert edinmiş güzel bir kardeşimiz. Allah kendisinden razı olsun.
Önceki soru, yani 19. Yüzyılın sorusu; “İslam terakkiye mâni midir?” Şeklindeydi. Hatta o zaman ki bazı batıcı aydınlar, evet mânidir demişler. İslam’dan kurtulmamız gerektiğini iddia etmişler.
Soruyu okuyunca -Allah sağlıklı, sıhhatli, hayırlı ve uzun bir ömür versin- İsmet Özel ve Üç Mesele‘si aklıma geldi. Tam İsmet Özel’lik bir soru dedim. İsmet Özel 1978’de yayımladığı Teknik Üzerine adlı yazısında; “Güçlü bir topluma ulaşıp onun müslümanlaşmasına mı, müslüman bir topluma ulaşıp onun güçlendirilmesine mi çalışacağız? Üzerinde anlaşmaya varmamız gereken ana konu budur.” Demişti. Yani önce gelişip, terakki edip, güçlenip öyle mi müslümanlaşacağız, yoksa müslümanlaşıp sonra mı terakki edip, gerleşip, ilerleyip güçleneceğiz? Bunun cevabı beni aşar. Neyse yine de ben haddimin fevkinde az da olsa bir şeyler yazmaya karar verdim.
- yüzyıldan beri soruları hep başkaları soruyor. Yani adeta dayatıyorlar. Biz de ona cevap bulmaya çalışıyoruz. Ve bir kompleksle savunmaya girişiyoruz. Önce biz müslümanız. Referans noktamızda burasıdır. Gayemiz de iyi bir müslüman olmak olmalı. Ney neye maniymiş bizi hiç ilgilendirmez. Farz edelim İslam terakkiye manidir. Vaz mı geçeceğiz. Haşa. Hem terakki’den maksat ne? Hangi terakki?
Evet, insan bu dünyaya terakki etmek için gönderilmiştir. Önüne esfel-i safilinden âlâ-yı illiyyîne kadar merâtip konulmuştur. Peygamberimiz; “bir günü bir gününe eş geçen ziyandadır.” Buyurmuştur. Bugün dünle aynı olmamalı. Hakikatte terakkiyattan maksat rızayı ilahiye vasıl olmaktır. Cennete ehil bir kul olmaktır. Rüyet-i cemalullah’a namzet olmaktır. “Bana seni gerek seni” demektir.
Yoksa temelini batı düşüncesinin seküler, pozitivist, vahiyden arındırılmış bir anlayışın oluşturduğu terakkiyat ise elbette İslam’a manidir. İlim, hususen ahirete taalluk ediyorsa bir kıymeti vardır. Yoksa sadece dünyevi maksatlar için elde edilen ilim gerçek anlamda bir mana ifade etmez. Gazâlî de İhyâ’da bunu söyler. Ahirette sana lazım olan ve seni kurtaracak olan bir ilmin, bir eserin yoksa dünyalık ilim ve eserlerin sana ne faydası olabilir ki?
Bugünkü terakkiyat ise başlangıç ve özü itibariyle İslam’a karşıdır. Çünkü bugünkü terakkiyatın temelinde aydınlanmacı pozitivist düşünce var. Bu düşüncenin temelini ve sistematiğini ateist ve dinsiz Avrupalı filozoflar ve aydınlar oluşturmuştur. Arkasında dinsiz felsefe tilmizleri vardır. E.Renan gibi. İslam’a karşı soruları hep bunlar soruyor. 200 yıldır müslümanlar savunmadadır ve savunma psikolojisi ile hareket etmektedirler. Elbette bugünkü terakki İslam’a manidir. Çünkü terakkiyat ve ilerlemecilik tamamen dünyevidir ve pragmatisttir. İlerlemeci ve aydınlanmacıdır. Akla ve bilime taparlar. Ampirik ve deterministtir.
Kitle imha silahlarını üreten, insanları toplu halde katleden, faiz ve borca dayalı bir ekonomik düzenle insanları sömüren, sürekli ilerleme ve gelişme mantığıyla doğal olanı tahrip eden, iklim değişikliklerine sebep olan, çevre ve tabiatın dengesini bozan, hatta insanın fıtratını bozan, insanı kendine ve çevreye yabancılaştıran, ötekileştiren, teknolojiyi bir sömürü aracı olarak kullanan ve insanı köleleştiren, sürekli tüketime yönelten, bütün değerleri ters yüz eden bugünkü terakki tabii ki İslam’a mânidir. En büyük din ve İslam düşmanları ilerlemeci ve terakkiyatıcı aydınların arasından çıkmıştır. Bunların dünyasında zayıflara yer yoktur. Kuvveti üstün tutarlar. Hayatı bir cidal görürler.
Ha buna karşı ve bu durumda ne yapılabilirdi, bilmiyorum. Ancak şu kadarını söyleyebilirim; gerçek bir terakki için şu üç şart esas olmalıdır.
1- Mesailerin tanzimi (sen çalış ben yiyeyim, başkası acından ölürse ölsün bana ne dememek. Yani herkesin üzerine düşeni yapması. Himmetini milletine hasretmek. Emanetin ehline verilmesi.)
2- Emniyet, güven ve hakkı üstün tutmak
3- Teavün ( yardımlaşma, sömürünün olmaması, insani değerleri öne çıkarma) düsturunun teshili…
Bahusus söyleyeceğim bir kaç şey daha var; iyi, gerçek, peygamber ve Kur’an ahlakı ile donatılmış bir müslüman nasıl olunur? Gerçek soru bu. Bence buna çalışmalıyız. Çünkü huzur islamdadır. Aşkın bir düşünce ve anlayışla ruhumuz huzura erebilir. Dünya ahiretin tarlasıdır, ekip biçip gideceğiz. Bizi burada ebedi olarak tutmayacaklar. Misafir olduğumuzu unutmayacağız. Misafir, misafir gibi davranmalıdır. Daimi olarak kalamayacağı bir yere bu kadar gönül bağlamamalı. Çünkü insan ebede namzettir. Ona çalışmalı. Allah kimsenin emeğini zayi, malını harap etmez. O zaman seni dünyada da güçlü kılar, terakki ettirir. Gerisi lâf-ı güzaftır.
Vesselam.
Kaleminize ve yüreğinize sağlık.
Müdürüm yazılarını okudukça aynı düşünce de olduğumuzu öğrendikçe kendi adıma seviniyorum müslüman bana göre her zaman ileri görüşlü ve ufku açık olmalı başarılar diliyorum
Allah razı olsun hocam rabbim sizi iki cihanda aziz ve mesut eylesin kaleminizi istikametten ayırmasın yazılarınızı ümmeti muhamedin istifadesine nail eylesin .AMİN
Soruya çok güzel cevap olmuş Ekrem ağabey. Hüsnü zannınız için de çok teşekkür ederim. Allah razı olsun.
Maşallah barekallah kalemine yüreğine sağlık Aziz dostum muhterem hocam. Kendi adıma çok istifade ettim
Babacığım bir 7. Sınıf öğrencisi olarak çok fazla anlayamasamda günümüzün ilerleme düşüncesini çok güzel anlatmışsın seninle gurur duyuyorum Baba 🙂
Tebrik ediyorum. Güzel bir yazı olmuş..
Gayet güzel bir yazı.. Elinize sağlık